Gazeteci Adem Yavuz Arslan, yolsuzluk skandalı patlamadan önce Reza Zarrab'la ilgili kendisini arayan siyasetçiyi ve Erdoğan'ın Zarrab korkusunu yazdı
ZARRAB DAVASI ARTIK MİLLİ GÜVENLİK MESELESİDİR
2013 yılı Kasım ayıydı.
Henüz dershanelerin kapatılması tartışmaları ve 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları başlamamıştı.
Gündemde rutin siyasi tartışmalar vardı.
Ben de Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi’ydim ve sıfırdan kurup Türkiye’nin en başarılı haber kanallarından biri haline getirdiğimiz, AKP’li haramilerin el koyup kapattıkları Bugün TV’de televizyon programları yapıyordum.
Ankara Temsilcileri ile yaptığımız ‘Temsilciler Meclisi’ programında sayısız siyasetçi ağırlamıştık.
Yayın akşam 9 ile 11 arasında canlıydı. Yayın sırasında sorun çıkarmasın diye cep telefonumu stüdyoya götürmüyordum.
O akşam yayından sonra telefonumu kontrol ettiğimde dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in aradığını gördüm.
Eski Milli Eğitim Bakanı olan Çelik o dönem iktidar partisinin medya ile ilişkilerinden sorumluydu ve araması bizim için rutindi.
Çünkü Bugün TV’yi yakın markaja alan ‘Beyfendi’ ya ‘alt yazıyı beğenmemiş’ ya da ‘spikerin etek boyuna takılmış’ olabilirdi(!)
Veya konuklardan birinin ifadelerine kızmış olabilirdi.
Çelik’i cevaben aradım. O da ‘bir konu var’ görüşelim dedi. Bende “Acil ise uğrayabilirim değilse yarın geleyim” dedim.
Ertesi sabah için randevulaştık.
‘YUKARISI RAHATSIZ’
AKP Genel Merkezi’ne gidip Çelik’le görüştüm. Bana “Reza Zarrab ile ilgili haber yapıyormuşsunuz, bir muhabiriniz onu aramış” dedi.
Ben de birkaç saniye düşünüp “Zarrab kim?” diye sormuştum. Zira haber toplantılarında öyle bir ismin geçtiğini hatırlayamamıştım.
O da “Ebru Gündeş’in kocası. Bizimkilerde hassasiyet oluşturmuş” dedi. Ben de “Konuyu bilmiyorum, araştırayım dönerim” dedim.
Haberi İstanbul bürodan bir arkadaş çalışıyormuş. Hakkındaki iddiaları sormak için Zarrab’ı aramış. Detayları öğrenip Çelik’in yanına tekrar gittim.
Haberin sağlam verilere dayandığını söyledim. Çelik ise “Yukarısı bu durumdan çok rahatsız olmuş” dedi.
Daha sonra adlarını 17-25 Aralık operasyonlarında göreceğimiz dönemin bakanları Egemen Bağış, Zafer Çağlayan, Erdoğan Bayraktar ve Muammer Güler’in de kendisini aradığını anlattı.
Açıkçası o gün ‘büyük bir balık’ yakaladığımızı ya da nasıl bir kayaya çarptığımızı kavrayamamıştım. Aynı günlerde ismi geçen bakanlar beni, yayın yönetmeni Erhan Başyurt’u ve patronumuz Akın İpek’i de aradılar.
Haber henüz yayınlanmamıştı ama AKP iktidarı ayağa kalkmıştı.
Biz haberdeki rüşvet ve kara para aklama iddialarını teyit etmeye çalışırken operasyon başladı ve gazetecilik tabiriyle bizim haber elimizde patladı.
17 Aralık’ta başlayan operasyonlardan ortaya dökülen görüntüler ve telefon kayıtları gösterdi ki AKP’li kurmayların paniği boşuna değilmiş. Zira delillere göre Rıza Zarrab sadece dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’i değil tabiri caizse tüm AKP iktidarını ‘önüne yatırmış’. (Bu arada o döneme dair şahitlikleri olan birçok AKP’li var. Son dönemdeki rahatsızlıkları da malum. Bakarsınız konuşurlar!)
Süreçte neler yaşandığı ortada.
Erdoğan ağır yolsuzluk ve rüşvet iddialarından kurtulabilmek için Türkiye’yi ateşe verdi. Hırsızı, rüşvetçiyi, ‘bazılarının’ parasını önden veren Zarrab ve onunla irtibatlı kişileri yakalayan polisler tutuklanıp cezaevine gönderilirken savcılar da görevden alındı.
Takip eden süreçte tüm emniyet ve adalet sistemi lağvedildi. Binlerce bürokrat sürgün edildi, tutuklandı.
Erdoğan ‘kontrolü sağladıktan sonra’ çıktığı Pakistan seyahatinde beraberindeki gazetecilere Zarrab’ı ‘hayırsever iş adamı’ olarak tanıttı.
17-25 Aralıkta ortaya çıkan skandalları kapatmak için Cemaate savaş açan ve bunda da ciddi mesafe alan Erdoğan için işler yolunda gidiyordu.
Ta ki geçtiğimiz yılın mart ayına kadar.
Eşi ve çocuğuyla Miami’ye tatile gelen Zarrab, 19 Mart 2016’da FBI tarafından yakalandı ve çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
Uğruna tüm Türk yargı ve emniyet sistemini dağıttıkları Zarrab ABD’de tutuklanmıştı.
Şoku atlatması yaklaşık 10 gün süren Erdoğan, 29 Mart’ta ABD seyahatine çıkarken havalimanında “Bu ülkemizi ilgilendiren bir konu değil, varsa bir şey Rıza Bey’in avukatları gerekli cevabı vereceklerdir” dedi.
ERDOĞAN FETHULLAH GÜLEN’DEN ÇOK ZARRAB’I İSTEDİ
Fakat gelişmeler tersi yönde oldu.
Konuyu çok yakından izleyen Erdoğan, ABD nezdinde girişimlerde bulundu, hatta bizzat dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’e açtı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Ocak 2016’da ABD’ye gelip dönemin ABD Adalet Bakanı Loretta Lynch ile görüştü.
Süreç içinde ‘başka isimler’ de Erdoğan adına lobi yaptı, ‘kesinin ağzı’ açıldı. Fakat istenilen bir türlü olmadı, üstelik savcı Bharara soruşturmayı genişletti.
Dosya kabardı, suçlar ve sanıklar arttı.
Trump’ın seçilmesine sevinen Erdoğan ve AKP hükümeti, bu kez Trump’ın ‘etrafı’na yatırım yaptı. Nitekim Trump, daha önce göreve devam etmesini istediği Preet Bharara’yı 12 Mart’ta görevden aldı.
Zarrab ise savunma ekibine Trump’a yakınlığı ile bilinen eski New York Belediye Başkanı Rudolph Giuliani ve eski başsavcı Michael Mukasev’i ekledi.
Giuliani ise vekâleti alır almaz Ankara’ya uçtu.
Zarrab adına Erdoğan ile toplantı yaptı. Hem de Erdoğan için hayati öneme sahip referendum öncesinde. Zarrab meselesi Erdoğan için o kadar önemliydi ki bu görüşmeyi her şeyin önüne aldı.
DAVAYI MAHKEMEDE DEĞİL MASADA KAZANMA TELAŞI
Erdoğan’ın Trump üzerinde etkisi olabilecek ‘herkesi ve her kurumu’ devreye soktuğu sağır sultanın bile duyduğu bir gerçek.
Bu durum Erdoğan ve Zarrab’ın mahkemeden umutsuz olduğunu gösteriyor.
Bir başka ifadeyle davayı mahkemede kazanamayacağını düşünen Erdoğan ve Zarrab siyasi manevralarla çözüm arıyor.
Trump’a gönderilen ‘anlaşmaya hazırız’ mesajı da bu politikanın bir yansıması. Zarrab’ın Miami’de tutuklandığı günden bu yana Erdoğan’ın en önemli meselesinin bu konu olduğunu düşünürseniz pazarlık masası hakkında fikriniz olabilir.
Erdoğan’ın Zarrab’ı kurtarmak için ‘verebileceklerinin listesi’ hayli uzun.
ABD yargı çevreleri ise Erdoğan adına lobi yapan şirketlerin davaya müdahil olma çalışmalarından rahatsız. Nitekim Bharara “Umarım hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Adalet Bakanlığı’nda hâlâ bir önem taşıyordur” açıklaması yaptı.
ABD yargı çevrelerindeki ‘rahatsızlığı’ gösteren bir diğer gelişme ise Pazartesi sabahı mahkemede yaşandı.
Başsavcılık “Türk ve İranlı yüksek düzey yetkililerin Reza Zarrab ile İran ambargolarını delmek için yaptığı işbirliğini ispatlayacaklarını” açıkladı.
ZARRAB TÜRKİYE İÇİN BİR GÜVENLİK SORUNU HALİNE GELDİ
Bu ifade şu açıdan önemli; Trump tahmin edebileceğiniz gerekçelerle Bharara’yı görevden aldı ama savcılık çizgisini değiştirmemiş gözüküyor. Yani Zarrab’la ilgili suçlamalar ağır ve savcılık bunların hepsini ‘ispatlayacağını’ iddia ediyor.
Dosyada şu ana kadar yer alan bilgi ve belgeleri düşünürseniz savcılığın blöf yapmadığını söylemek mümkün.
Kaldı ki, Bharara’nın mahkemeye sunduğu ve ‘FBI’dan teyitli’ dediği belgelerde çok şey var. Hatta yazının girişinde bahsettiğim Zarrab ile ilgili haberin çıkmaması için yapılan siyasi müdahalenin detayları bile telefon kayıtlarından çıkartılarak dosyaya konmuş.
Kısacası Zarrab dosyasına dair yazacak çok şey var.
Ancak şurası kesin ve unutulmamalı: Zarrab meselesi daha ilk günden beri Erdoğan’ın kişisel meselesi ve ajandasındaki en önemli iş.
Hal böyle olunca da Zarrab’ı kurtarmak için pazarlık masasında her şeyi verebilecek durumda.
Durumun hassasiyetini bilen Trump ve ABD yönetiminin de Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmışken ‘alttan almayacağını’ bilmek için uzman olmaya gerek yok.
Dolayısıyla gelinen noktada Zarrab davası artık Türkiye için bir milli güvenlik meselesidir
Adem Yavuz Arslan / TR724.com