"Geçmiş zamanlarda Abdullah Aymaz Bey ve merhum Mehmet Ali Şengül Bey’i Hocaefendi’nin sohbet salonunda hep birlikte görürdüm. Çoğu kez de yan yana… Hocaefendi’yi ziyaretleri genelde aynı zamanlara denk geliyordu.
Bu sefer Abdullah Aymaz Bey yalnızdı… "
Faruk Mercan | samanyoluhaber.com
Bu yazıda Fethullah Gülen Hocaefendi’ye yaptığım son iki ziyaretin; geçtiğimiz cuma ve bu cumanın notlarını paylaşacağım.
Her iki ziyaretimde de sohbet salonundaki isimlerden biri Abdullah Aymaz Bey’di. Hocaefendi, “Abdullah hoca, 60 yıllık arkadaşım” dedi ve şöyle devam etti:
“Arkadaşlarımı birbirine tercihte çok tereddüt yaşıyorum. Çünkü hepsi birbirinden faik... Elhamdulillah…”
Geçmiş zamanlarda Abdullah Aymaz Bey ve merhum Mehmet Ali Şengül Bey’i Hocaefendi’nin sohbet salonunda hep birlikte görürdüm. Çoğu kez de yan yana… Hocaefendi’yi ziyaretleri genelde aynı zamanlara denk geliyordu.
Bu sefer Abdullah Aymaz Bey yalnızdı…
Bu fani dünyada aslında her geçen gün yitirdiklerimizle biraz daha yalnızlaşıyoruz ve ebedi alem yüzünü bir kere daha bize gösteriyor.
Gıyabi cenaze namazı kılınan merhum Yusuf Ziya Özkan’ı anarken Hocaefendi’nin dediği gibi, “Yusuf Ziya Bey de gitti. Çok temiz bir Türkçesi vardı. Gelen gider, konan göçer bu yerde…”
Ve son zamanlarda vefat edenler yad edildi. Mehmet Ali Şengül, Prof. Suat Yıldırım’ın kardeşi, yıllarca kampta hizmet eden Salih Dinçer…
Ama onlar giderken, baki olan bir şey var. Geride bıraktıkları miras…
Bu mekanda beş vakit, ses sisteminden ezan sesi yükseliyor. Sohbet esnasında yine ezan sesi yükseldi. Ezanı okuyan Nurettin Okumuş’tu. Şöyle dedi Hocaefendi:
“Nurettin Okumuş, mekanı cennet olsun. Kendisi gitti, ama hemen her gün burada ezanlardan bir tanesini o okuyor, sizi camiye çağırıyor…”
Misafirlerden birine dönerek şöyle dedi Hocaefendi: “Bir zamanlar önemli hizmetler yaptınız.”
Sonra, “İnsanız, her zaman hata olabilir.” İfadesini kullandı ve mühim olan “hezimet” gibi görünen şeyleri muvaffakiyete çevirmek olduğunu vurguladı. Notlara devam edelim:
“Yitirdiğimiz bir şeyi elde etmiştik. İnşallah bu sefer de yitirdiğimiz şeyi misli ile telafi edelim… Geleceğe referans sayılan güzel günler gördük. Geldi bir yere takıldı, fakat ye’se (ümitsizliğe) düşmemek lazım… En küçük şeyler bile nelere vesile olur, birer selvi gibi semere verir…”
“Biz konularımıza konsantre olmalıyız. Allah her sıkıntıdan sonra bir fereç ve mahreç ihsan etmiş. Bu da geçecek… Geçmişte mesele gelmiş, yokluk kertesine dayanmış, sonra yeniden neşvu nema bulmuş, belki 50 sefer değişimler olmuş. Değişik yerlerdeki dirilişler, dünde yaşanan yoktan var olmalar… Sizi sağa sola saçtılar tohumlar olarak, ama dünyanın değişik yerlerinde çimlenmeler oldu. Bunlar şafak emareleri, ufukta şafak var.”
Şu dua döküldü Hocaefendi’nin ağzından:
“Cenab-ı Hak ufkumuzu muhafaza etsin…”
Üzerinde biraz düşününce ne kadar derin bir ifade olduğunu görüyorsunuz..
Hocaefendi’nin bir ufku var, Hizmet Hareketi'nin bir ufku var. Çağlayan dergisini misafirlerine hediye ederken gösterdiği ufuk gibi:
“Sızıntı da, Zaman da böyle başladı, neredeyse ikisi de milyona yükseldi...”
Bu ufuk sebebiyle Hocaefendi’nin ömrü hayatında boşluğa rastlamazsınız…
Sızıntı elden gidince Çağlayan’ın gelişi gibi…
Niye birincisi Sızıntı, ikincisi Çağlayan?..
Çünkü birincisi, tevazu ve mahviyet pınarından doğdu, ikincisi umudun ve azmin şelalesinde yükselecek… Ve buna gelecek nesiller belki de “Sızıntı’dan Çağlayan’a” adını koyacak.
Notlara davem edelim:
“İnsan yüksek bir ufka gönlünü kaptırınca derinleştikçe derinleşir. Öyle bir şey yoksa kendine takılır. Cenab-ı Hak hizmette bizleri, sizleri kaim eylesin inşaallah. Burada beraber, berzahta beraber, öbür tarafta beraber… Katlanacağız, ama Cenab-ı Hak lütfedecek. Geçmişte fevtedilmiş, yapılmamış şeyleri kaza edelim… Yanlışın hafızı olmaktansa bir doğrunun bilmezi olmak daha iyi. Günümüzde insanlar kendi bilmezlerinin ve kendi meziyetlerinin hafızı. Oysa ki sen kendini anlatmayı bırak, tavrın ve davranışlarının seni anlatmasına bak…”
Her sohbette bir şekilde sözü üsluba, dengeye ve yumuşaklığa getiriyor Hocaefendi:
“Meseleler ne kadar yumuşak götürülürse, gönüller o kadar açılır… Cenab-ı Hak bizi O’nsuz, bizi birbirimizsiz etmesin… Allah lütfederse, mahşerde oturur; dünyada olup bitenleri müzakere ederiz ve ne güzel şeylermiş deriz… Sancısız doğum olmaz. İman ve ızdırap, duaların kabulü için en önemli dinamik ıstırap…”
Ne zamandır, akşam sohbetinde aynı zamanda Barla Lahikasi okunuyor. Talebesinin kitabı okumaya başlamadan yaptığı dua üzerine Hocaefendi, duada zikredilen çerçevenin daha geniş tutulmasını istedi. Görüyorsunuz, her fırsatta hizmet dairesini ve dua dairesini daha da geniş tutma, mümkün mertebe çok fazla insanı içine alma mülahazası…
Dikkat ediyorum, Hocaefendi her fırsatta, her vesile ile bir hamd ve şükür ifadesi kullanıyor.
Mesela cuma namazından sonra, “Bir cuma daha eda ettik” dedi.
Cuma namazından sonra dışarıda açık alanda misafirlerle sohbet ederken, bu imkana “Allah’ın lütfu” dedi.
Bu ifadeler, hayatımızdaki her lütuf anını şükran duyguları ile taçlandırmamızı salık veriyor. Kim bilir bugüne kadar hayatımız bize kaç kere bağışlandı yeniden, her gün kaç lütfa mazhar oluyoruz, bunları minnetle hatırlamayı salık veriyor bu ifadeler…
Bu notlardan sonra, Hocaefendi’nin ufkunu belki bir kaç kelime ile şöyle ifade etmek mümkün:
İman, teslimiyet, gayret (hizmet), ümit ve şükür…
15 Temmuz gecesi ve 16 Temmuz günü Hocaefendi’nin yanındaydım. O sırada “Allah Yolunda Bir Ömür” kitabı üzerinde çalışıyordum.
Diyebilirim ki, iman ve teslimiyetin ne demek olduğunu o 24 saatlik zaman diliminde bir kere daha müşahade ettim.
En zor bir zamanda, “Kainat’in ve hadiselerin sahibi bir Rabbül Alemin var. O hazır ve nazır.” düsturunun timsali bir Hocaefendi vardı karşımızda…
Bu kadar ağır bir badire bir devletin başına gelse herhalde o devlet çökerdi. Ama Hizmet Hareketi işte bu ufukla, hem yaralarını sarıyor, hem geleceğe doğru yürüyor.
Dedim ya, boşluk kabul etmeyen bir ufuk bu, son cuma akşamı kitap okumaya vakit kalmayınca, “Bugün kitap okuyamadık, yarın okuruz inşallah…” dedi Hocaefendi…
Çünkü bu ufkun dinamizmi; okumadan ve yenilenmeden geliyor.