Sevimli kaçaklar

Samanyoluhaber.com yazarlarından Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan 'Sevimli kaçaklar' başlıklı köşe yazısında muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'ye dair bir hatırayı ve eğitimin önemini konu aldı.
Sene 1978 veya 1979. İzmir’de, ortaokul ve lise öğrencilerinin kaldığı Bozyaka yurdunun müdürüydüm. Aynı zamanda yurda yakın bir caminin imamlığını yapıyordum. Fethullah Gülen Hocaefendi de bu yurtta kalıyor ve yurtta kalan öğrencilerle ilgileniyor, kendi derslerinin dışında, İslami açıdan onların anlayacağı şekilde onlara kurslar veriyordu.

 

Yurt, çok disiplinli ve temizdi. İzmir’deki iş adamları abilerimizden oluşan vakfın ve yurdun mütevelli heyeti ,öğrencilerin ihtiyaçlarıyla ve binanın bakımı ve ihtiyaçlarıyla ile ilgileniyorlardı. Bu yurt, neredeyse bu açıdan bir ilk olduğu için, başta İzmir’in diğer semtleri olmak üzere Türkiye’nin değişik şehirlerinde aynı duygu ve düşüncelerle açılmaya çalışılan yurtların bir rol modeli görevini üstleniyordu. Bu görev, yıllarca devam etti. Liseyi bitiren gençler, Türkiye’nin değişik yerlerindeki üniversiteleri de bitirdiler.

 

Bir yandan kendi işleri, diğer yandan da hizmet hareketi ile ilgili yapılması gerekenleri, aynen yurdun mütevellisi olan insanlar gibi gerçekleştirmeye çalıştılar. Böylece, ülkemize, insanlığa yararlı çok değerli ve güzel nesiller yetişti.

 

Yurtta, sadece İzmir içinden değil değişik şehirlerden gelen öğrenciler de vardı. Yurdun açılışından sonraki ilk yıllarda, diğer şehirlerden gelen üç öğrenci, yurttan kaçmışlardı. Okullar tatil olmadığı için, otobüs garajında bunları gören bir tanıdık, bunlara nereye gittiklerini sormuş, onlar da memleketlerine gideceklerini söylemişler. Bu insan da onların yurttan kaçtıklarını anlamış ve bir şekilde onları meşgul ederek yurt müdürü olarak beni aramıştı. Ben de gittim, bu öğrencileri yurda getirdim. Onlara nasihat ettim. Bir ihtiyaçları olup olmadığını sordum. Onlar özür dilediler, okula gitmeye ve yurtta kalmaya devam ettiler.

Bu aynı üç öğrenci, değişik zamanlarda iki defa daha yurttan kaçtılar. Yine benzeri şekillerde, tekrar yurda getirildiler.

Ben bunların ilk iki defa kaçtığında durumlarını Fethullah Gülen Hocaefendiye söylemedim. Üçüncü sefer de kaçınca, “ben herhalde bunlara yeteri kadar, anlayacakları şekilde konuşamıyorum, bu durumu Hocaefendiye arz edeyim diye düşündüm.

 

Uygun bir zamanda, Fethullah Gülen Hocaefendiye bu durumu arz ettim. O da bir derse girmek için hazırlanıyordu. Bana; “sen üç tane demir çubuk bul, sonra şu odada oturup beni bekleyin, ben dersten sonra geleceğim“ dedi. Ben de, “peki efendim “dedim. Ama bana söylediğini bir türlü anlayamadım. Çünkü Fethullah Gülen Hocaefendi, eğer bu öğrencileri bir demir çubukla dövecekse, demir çubuk kırılmaz,niçin üç tane istedi diye anlam veremedim. Binanın altına indim, üç tane demir çubuk buldum, o gösterilen odaya onları getirdim. Öğrenciler de zaten orada korku ve endişeyle bekliyorlardı. Doğrusu ben de endişelenmiştim.

 

Biraz sonra Fethullah Gülen Hocaefendi kapıyı açtı ve odaya girdi. Kendi ceketini çıkardı, bana, “sen de ceketini çıkar“ dedi.Ben de ceketimi çıkardım. Gömleğini çıkardı, bana ‘’sen de gömleğini çıkar’’ dedi, ben de çıkardım. Bu üç öğrenciye doğru sırtını döndü, bana ‘’sen de sırtını dön’’ dedi. ‘’O üç demir çubuğu ayrı ayrı bunlara birer tane ver’’ dedi. Ben de verdim.

Sonra o ve ben arkamız öğrencilere dönük bir şekildeyken, öğrencilere şöyle dedi; “kaçmanızla ilgili sizin hiçbir kusurunuz yok, bütün suç bizde, eğer biz sizi iyi eğitebilseydik, siz kaçmazdınız. O zaman suçluların cezalandırılması lazım. O demir çubukları şimdi elinize alın ve bizim kaburgalarımızı kırıncaya kadar bize vurun“ dedi.

Öğrenciler ağlayarak, “biz asla vuramayız“dediler. Fethullah Gülen Hocaefendi de, “eğer siz vurmazsanız, sizin hepinizin ayaklarınızı kırarım“ dedi. Öğrenciler, ellerindeki demirleri bir köşeye koyup, “neremizi kırarsanız kırınız, biz asla sizlere vurmayız, kabahat sizin değil bizim, siz elinizden gelen her şeyi yaptınız“ diyerek ağlamaya başladılar.

Sonra Fethullah Gülen Hocaefendi eşyalarını aldı ve çıktı, ben de aldım çıktım.

O üç öğrenci ondan sonra hiç kaçmadılar. Uyumlu, geçimli, çalışkan birer öğrenci oldular.

Aradan yıllar geçti. Türkiye’de bir şehirde öğretmen arkadaşlarımızla bir sohbetimizde ben, eğitimin ne kadar önemli ve hassas bir konu olduğunu anlatırken, bu misali verdim, dinleyenler ağladılar. Kalabalığın ortasında bir hareket gördüm, bir kişiyi elleriyle yukarı kaldırmışlardı. Arkadan bir öğretmen, “hocam bu kaldırdığımız arkadaşımız öğretmen , o üç öğrenciden birisi, şimdi bizim en iyi öğretmenlerimizden, diğer iki arkadaşımız da başka şehirlerde öğretmen, onlar da hizmetlerini en iyi şekilde yapmaya gayret ediyorlar” deyince ağlama sırası bana gelmişti.

 

Bu hatırayı  rahmetli Mehmet Ali Şengül hocam o ilk yıllarda anlatmıştı. Ben, gerek bu hadise, gerekse Fethullah Gülen Hocaefendinin bu konuyla ilgili davranışı, düşünceleri, metodu ile ilgili yaptıklarını ve söylediklerini hiç unutmadım. Bu ne kadar mükemmel bir eğitim ve terbiye metodu idi. İnsanın yanlışı öncelikle kendisinde araması , sonra da bu yanlıştan dönme ve yanlışın en uygun bir şekilde düzeltilmesini de yine kırmadan, dökmeden, en iyi bir yaklaşım ve metotla çözmeyle ilgili mükemmel bir dersti.Bu durum sadece bir ders değil, aynı zamanda, geleceğin insanları olan bizlere ve başkalarına da çok mükemmel bir mesajdı.

 

Hadisenin cereyan ettiği yıllarda asistandım. Bu yurtta verilen derslerin ve kursların içinde bulunmaya, şahidi olmaya gayret ettim. Sadece ben değil, benden yaşça büyük, benim yaşımda, benden sonraki nesiller de işte bu duygu ve düşüncelerle yetiştirilmeye çalışıldı. Yetiştirilen bu nesillerden hiçbir zaman insanlara zararlı, sadece kendi menfaatini düşünen, gayri ahlaki, gayri hukuki davranışta bulunan hemen hemen hiç kimse olmadı.

O günden bugüne aşağı yukarı asgari beş nesil yetişti. Yetişen bu nesiller, gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında farklı görevlerde bulundular, bulunmaya da devam ediyorlar. Bulundukları her ülke ve her konumda, daima Allah’a hesap verecekleri şekilde hareket ederek, yukarıda öğrendikleri usul ve üslupları da devam ettirmeye çalışıyorlar.

İleride bu işlerden anlayan ve bu hareket tarzlarının çok mükemmel arka planlarını da yetişenlerden ve ilgilenenlerden öğrenen profesyonel film yapımcıları, senelere ve dünyanın hemen her yanına yayılan bu iyilik hareketindeki insanların çalışma ve davranış şekillerini tam ve doğru bir senaryo yazarak filme aldıklarında, seyredenler ellerinde mendillerle gözyaşlarına silmeye yetişemeyecekler ve gözleri şişmiş şekilde o sinema salonlarını terk edeceklerdir.

Sonra da ‘’iyi ki bu güzel insanlar, bu güzel davranışlarla, güzel nesiller yetiştirmişler. Bize de sadece onları alkışlamak kalmış “diyeceklerine eminim. Bu güzel hizmet hareketinde hiç kimsenin böyle bir alkış beklentisi içinde olmadığını adımdan daha emin bir şekilde biliyorum. Ama insanlar da o gün herhalde bir vefa gereği, hem bu işi başlatan, hem de devam ettiren insanlara dua edecekler. Bu dualar zaten çoktan başladı ve devam ediyor.

 

Bütün bu kaçmalarının yanında aslında bir de insanın kendisinden kaçması vardır. İnsan olmanın verdiği sorumlulukları yapmama, böyle bir kaçış olduğu gibi, tecrübelerden ders almama , dışarıdan tavsiyelerin de aksine hareket etme, vicdanının sesini dinlememe de diğer  kaçış şekilleridir. Bunlar da kişinin bu yaklaşım ve davranışının farkında olarak, buna bir çözüm bulması yanında, diğer insanların da bu gibilere yardım etmesi çok önemlidir.

Dünya dönüyor, hayat devam ediyor. Hemen her coğrafyada, dünyanın her yerinde benzer hadiseler de sürüp gidiyor. Eğitici konumundaki insanlardan, yukarıdaki güzel örnekleri sergileyebilenler oldukları gibi, kim bilir ne çam deviren, ne kadar öğrenci ve insan kaçıran öğretmenler, eğitimciler, idareciler oluyordur.

 

Fethullah Gülen Hocaefendinin bu mükemmel davranış ve örneğini, sadece yurtlarda, okullarda değil ama hemen hayatın her sayfasında ve safhasında, toplumun bütün alanlarında, o günün dili, o yerin davranışı, uyun-u sahire(dört gözle dikkat etme) yaklaşımının uygulanması ve yapılması gereken sorumluluklar olarak ele almak gerekiyor.

 

Okuldan, evden, ailesinden, toplumdan, kendisinden kaçan insanları kendi haline bırakmadan, onları da sıkmadan ve rencide etmeden yakalayıp, ailesine, iş yerine, topluma entegre etmeye çalışma aslında herkesin görevi. Bu yakalama, asla rencide etmeden, damarına dokunmadan, onun da şahsiyetini koruyarak, güler yüzle, en uygun ve en makul usullerle yaklaşarak olursa, o zaman bu insanların makul yola yönlendirilmeleri her zaman mümkün olabilir.

 

Günümüzün belki çözülmesi gereken en önemli  konularından birisi de bu yaklaşım tarzlarıdır. Vatanından, dininden, kültüründen, adetlerinden, değişik sebeplerden dolayı kaçan, yani bunlara sırt dönen, bunlarla barışık olmayan, onları sevmeyen veya sevmiyor gibi görünen insanlar, Fethullah Gülen Hocaefendi ve Mehmet Ali Şengül hocamızın da yaptığı gibi, uygun ve makul yaklaşımlarla, rehabilite edilebilir, edilmelidir de. Bu rehabilitasyon da sadece bir olayla sınırlı kalmayıp, hemen her konuda olabilmeli ve bir hayat boyu da devam ettirilmelidir.

 

İnsanın nefsi de daima şeytanın dürtüsüyle uygun olmayan ve kötü davranışları emreder, o yönde gitmeyi daha doğru gibi gösterebilir. Bütün bunlardan dolayı da, insanın tek başına kendi kendine yetmeyeceği gerçeği ve bilgisinden hareketle, her insanın doğru bir kılavuza ihtiyacı vardır . Bu kılavuz da, yanıltmayan, bir beklenti içinde olmayan, insanlara yardımın karşılığını sadece Allah’tan bekleyen bir insan olmalıdır.

 

Yol uzun, problemler çok, tuzaklar çeşitli, nefis daima zararlı şeyleri istiyor. İnsanın da, geçici bu dünyadan, esas kalıcı öbür aleme gitme gerçeğinden hareketle, dünyayı bir oyun yeri değil de, bir imtihan yeri olarak görmesi ve bu imtihanı kazandığında da sonsuz alemde ona ne kadar güzel davranılacağını bilmesi önemlidir. Tersi durumunda ise o sonsuz alemde kaybedenlerden olacağı gerçeğini kendisinin hatırlaması ve bu işin şuurunda olması, bu işi bilen kılavuzların da ona bu yolda yardımcı olması, yapılabilecek en önemli işler arasındadır.

 

Gelin, bu dünyadaki süreniz bitti anlamına gelen kırmızı kart (kazalar, hastalıklar, ölümler) gösterilmeden, kazanma kuşağında kaybetmemeye çalışalım. Bu konuda da, öncelikle kendi nefsimize sonra da ne kadar insana yardımcı olabilirsek ,hem onlara hem de bize pek çok kazançlar sağlayacağının da şuurunda olalım inşallah.
14 Temmuz 2025 14:32
DİĞER HABERLER