Ali Hocamız, Pırlanta Serisinden hazırladığı Cuma hutbesini okurken, hatırıma altı ay önce duyduğum bir hidayet olayı geldi. Hollanda’dan ziyarete gelen bir arkadaşımız anlattı: “Benim bir marketim var. Dükkana Hollandalı bir hanımefendi geldi. Tesettürlü idi. ‘Siz Müslüman mı oldunuz?” diye sordum. “Evet” cevabını verdi. “Peki nasıl oldunuz?” dedim. Dedi ki: “Trende gidiyordum. Kalabalıktı. Biraz ileride tesettürlü iki kız vardı. Ellerinde kitaplar vardı. Öğrenci oldukları belli idi. İkisi de bana gülümsediler. Bu durum benim tuhafına gitti. Yanlarına kadar sokuldum ve niçin bana tebessüm ettiklerini sordum. Dediler ki: “Peygamberimiz Hz. Muhammed, “Tebessüm sadakadır” buyuruyor. Yani, mesela nasıl, bir insansa maddi yardımda bulunmak sevap ise, samimi şekilde insanlara gülümsemek de öyle sadaka vermiş gibi sevaptır. Onun için sana tebessüm edip bir nevi selam vermiş olduk.”
“Onların bu sözü, bana çok tesir etti. Uzun uzun düşündüm. İslamiyet üzerine araştırmaya başladım. Nihayetinde Müslüman olup tesettüre girdim.”
İşte bu Cuma hutbesi bana bunları hatırlattı. Şimdi de bu hutbeyi sizlere aynen arzediyorum:
“Onun yani karıncanın sesini işiten Süleyman tebessüm ederek: ‘Ya Rabbî, dedi, beni nefsime öyle hâkim kıl ki gerek bana, gerek ebeveynime ihsan ettiğin nimetlere şükredeyim, Seni razı edecek güzel ve makbul işler yapabileyim. Bir de lütfedip beni hayırlı kulların arasına dahil eyle!” (Neml; 19)
Peygamber Efendimizin hayatını vasıflarını anlatan, siyer ve şemâil kitaplarında; Allah Resûlü’nün insanların en çok tebessüm edeni ve güler yüzlüsü olduğuna dikkat çekilmiştir. O, asla kimseye surat asmamış, yüz ekşitmemiş, hüzünlü bir hâli olmasına rağmen, insanlarla karşılaştığında, sırf onların hatırına tebessüm etmişlerdir.
Hadislerde tebessümün bir sadaka olduğu bildirilmiş ve mü’minlerin güler yüzlü olması övülmüştür. İki mü’minin, karşılaştıklarında birbirlerine selam verip el sıkışmaları, güler yüzle birbirlerine hal-hatır sormaları İslam büyükleri tarafından Müslüman ahlakı olarak tarif edilmiştir. Hadisi şeriflerde söyle geçmektedir: “Din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi (tabiî) bir iyiliği bile sakın küçük görme!” (Müslim, Birr 144)
(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır. (Tirmizî, Birr, 36 )
Bu açıdan bu gibi hususlara riayet etmek inanmış olmanın pratikteki bir uygulamasıdır ve asla hafife almamak gerekmektedir.
Rasûl-ü Ekrem Efendimizin, müjde veriyor gibi hep mütebessim bir çehresi vardı. Tebessüm etme, insanlara yumuşak davranma, herkese bağrını açma ve yanında herkesin rahat hareket etmesine imkan verme hususlarında örnek olmuş; gerekirse mehafet ve mehabet halini bile baskı altına alarak insanları rahat ettirme ve onları boğmama esasına işaretlerde bulunmuştu.
Efendimiz sahabenin eski devirlere ait, bir kısım menkıbeleri birbirlerine anlatmalarını, tebessüm ederek dinlerdi. Sahabe efendilerimiz, Resulullah’ın her haline iştirak eder, dertleriyle dertlenir, teessüründen ağlarlar, tebessüm ederse de sevinirlerdi. Ashab, Resûlü Ekrem'in yüzüne bakar, O'nun yüzünde ızdırap ve üzüntü varsa ağlar, tebessüm varsa tebessüm ederlerdi.
Peygamber Efendimiz döneminde insanlar, Bayram namazı ve hutbesiyle o günü diğerlerine göre daha farklı karşılıyor, birbirlerine tebessüm teatisinde bulunuyor, fakiri-fukarayı gözetiyor ve eşe-dosta yemek yediriyorlardı.
Bazen hasma karşı tebessüm etmek onu ve ondan gelebilecek zararı defetmeye ya da kırgınlıkların bitmesine yetebilir. Bu durumdaki muhatabımızla oturup bir bardak çay içerek onun yumuşamasını, kendisini salmasını sağlayabiliriz. İğne vurulurken bile ucu sivri olan iğnenin kolay girmesi için hastaya kendisini sıkmaması söylenir. Dolayısıyla yumuşak söz ve davranış, içten bir tebessüm muhatabın sertlik ve husumetten kurtulmasını temin edebilir.
Kur’ân’dan bir örnekle konuyu daha da müşahhaslaştırmak. Allah (celle celâluhu), Hz. Musa’ya Firavun hakkında ? “Ona tatlı, yumuşak bir tarzda hitab edin. Belki düşünür, yahut hiç değilse biraz çekinir.” Diyor. (Tâhâ,44). Yani Firavun bile olsa, yumuşak söz ve tatlı dille muamele edilmesi söz konusu. Burada dikkati çeken önemli bir husus da Kur’ân’ın düşünmeyi, Allah’tan korkmayı “kavl-i leyyin”e bağlamasıdır. Bunu mefhum-u muhalifiyle ele alacak olursak, “Sertlikle üzerine giderseniz ne düşünür ne de çekinir.” mânâsını çıkarabiliriz. O hâlde muhatap kim olursa olsun, bir şeyler anlatabilmek için mülâyemet ve müsamaha vazgeçilmez şartlardır.
Demek ki, Müslüman daima tavr-ı leyyin, hâl-i leyyin, kalb-i leyyin, vicdan-ı leyyin, kavl-i leyyin içinde bulunmak mecburiyetindedir ki, gerçek irşat insanı olabilsin.
Müslüman ahlakı olan tebessüm, gayr-i Müslimlere karşı da hassasiyetle temsil edilmesi gereken dinî ve insanî genel bir kuraldır. Hele İslam’ın güler yüzünün karartıldığı günümüzde, muhtaç olduğumuz bu İslami ve insani faziletlerin ihya edilmesi çok daha önem kazanmaktadır. Unutulmuş sünnetleri ihya eden, yeniden hayata geçirenlere çok büyük sevap ve mükafatlar vaat edilmiştir. Çok Gülme ise; Yukarıda arz edilen hususlar yanında bir mü’minin diğer önemli bir ahlakı, onun hiçbir zaman şen-şakrak gülüp oynayan ve kahkahalar atan bir insan olmamasıdır. Sanki kıyamet ve ahiret yokmuşçasına, hesap, mizan, sırat, cennet ve cehennem unuturcasına ferih-fahur yaşamak Kur’ân-ı Kerim’de, helak edilen kavimlerin ahlakı olarak bildirilmiştir.
Rivayetlere göre, Efendimiz sav hayatı boyunca sadece üç defa –kendisine yakışan keyfiyet içinde– gülmüş ve asla gayr-i ciddiyete geçit vermemişti. işe -radıyallahu anha- şöyle dedi: "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in küçük dili görünecek şekilde kahkahayla güldüğünü hiç görmedim. O, sadece tebessüm ederdi.
Evet, İnsanların en çok tebessüm edeni ve onların en güler yüzlüsü Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) çok gülmüyor ve biz ümmetine de bunu sıkı sıkıya tembih ediyor. Çünkü çok gülüp şen-şakrak yaşamak, Allah’la irtibatımızı sağlayan manevi kalbimizde yaralar açıyor, onu zehirliyor. Hafıza dahisi Hz. Ebu Hureyre (radiyallahu anh), Allah Resulünün şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: Çok gülmeyiniz! Zira çok gülmek kalbi öldürür. Allah (celle celâluhû) ? “Artık az gülüp, çok ağlayın!” buyuruyor. (Tevbe Suresi, 82)
Netice-i kelam: Bir mü’min, Rabbisiyle münasebetleri yanında insanlarla olan muamelelerinde de dinin emirleri istikametinde hareket etmeyi karakter hâline getirmelidir. Kim olduğuna bakmadan herkesi sevgiyle kucaklama, karşılaştığı herkese tebessüm yağdırma, muhtaçlara yardım etme, çevresindekilere izzet ü ikramda bulunma gibi güzel sıfatları tabiat ve karakter hâline getirmelidir. Geleceğin aydınlık ve mesut dünyalarını ancak, muhabbetle şahlanmış, dudaklarında muhabbetten tebessüm bulunan, gönülleri sevgiyle harman olan, kahramanlar kuracaktır.