Bâyezîd-i Bistâmî, kendisinden İsm-i zam’ı soranlara: “Siz, Allah’ın isimleri içinde ism-i asğar (küçük isim) gösterin, ben de size İsm-i zam’ı göstereyim’ der ve ilâve eder: ‘Ben İsm-i zam tesiri yapacak bir şey varsa, şüphesiz o da sıdktır; sadâkatle hangi isim okunsa, o İsm-i zam olur.”
M. Fethullah Gülen Hocaefendi SIDK konusunu işlerken diyor ki:
“Doğru düşünce, doğru söz, doğru davranış mânâlarına gelen sıdk, hak yolcusunun hilâf-ı vâki her şeye kapanıp, hayatını doğruluğa göre plânlaması, sadâkatin emin bir temsilcisi olması… diğer bir tabirle, duygu, düşünce, söz ve davranışlarında doğruluğu tabiatının bir parçası haline getirip, şahsi hayatından insanlarla olan muamelesine, hak ve hakikatı ilan etmek adına şehadetinden mizahlara kadar, hatta ‘Her zaman sâdıklarla beraber olun!’ (9/119) fehvasınca, dost ve arkadaş çevresi itibarıyla dahi hep doğruluk (sıdk) armasıdır ki, hadîsin ifadesiyle böyleleri yüce divanda SIDDÎKİ; aksine, tasavvur ve düşüncelerinden davranış ve muamelelerine kadar yalan ile içli-dışlı yaşayan ve hayatını hilâf-ı vâkiler çizgisinde sürdürenler de o ulu divanda KEZZ B olarak yâd edilecektir. (Buharî, Edeb)
“Sıdk, Hakka ulaştıran yolların en sağlamı, sâdıklar da bu vuslatın tâlihli namzetleridir. Sıdk, amelin ruhu ve özü, düşünce istikametinin de en yanılmaz mihengidir. Sıdkla mümin, münafıklıktan, ehl-i Cennet de ashab-ı nârdan ayrılır. Sıdk, peygamber olmayanlarda bir peygamberlik sıfatıdır ve bu sıfat sayesinde halayık ve kapı kulları sultanlarla beraber aynı nimetleri paylaşacak hale gelirler. Allah, bu din-i mübînin başlangıcında, hem onun tebliğcisini hem de bu İlâhî mesaja ilk defa EVET deyip koşanı sıdkıyla tavsif ederek ‘Sıdk mesajıyla gelen ve O’nu gönülden tasdik eden…’ (39/ 33) diyerek tebcil buyurmuştur.
“Sözde, davranışta, azimde, vefada, amelde ve muamelede bütün meleke ve kabiliyetlerini doğruluğa yönlendirme kâmil bir sadâkat ve aynı zamanda bir peygamberlik vasfıdır ki, Kur’an-ı Kerim: ‘O yüce Kitapta olanlar arasında İbrahim’i hatırla ki, O SIDDÎK BİR NEBÎ idi.’ (19/41) diyerek, mutlak zikrin sarfedildiği işte bu zirveyi ihtâr etmiştir. Sıdk, büyük Peygamberlerin en önde gelen vasfı, her devirde imana ve Kur’an’a hizmet mesleğinin en güçlü dinamiği olduğu gibi, öteki âlem itibariyle da her mümin için en sağlam bir kredi kartı ve en geçerli bir itibar senedidir. Allah: ‘Doğru olanlara, doğruluklarının (Sâdıkların sıdkının) fayda verdiği gün bugündür.’ (5/119) buyurarak bu önemli hakikate dikkatlerimizi çeker.
“Enbiyâ, asfiya ve mukarrabîni zirveler zirvesine ulaştıran ve onlara mânevî terakkilerinde berk ve burak olan sıdk, şeytan ve onun avanesini aşağıların aşağısına sürükleyin de yalandır. Düşünceler sıdkın kanatlarıyla pervaz eder ve değerler ufkuna ulaşabilir.. davranışlar ancak sadâkat zemininde neşv ü nemâ bulur.. yalvarış ve yakarışlar ancak sıdk ile edâ edildiği ölçüde ‘İsm-i zam’a iktiran etmiş gibi, rahmet arşına ulaşır ve hüsn-ü kabul görür.. evet SIDK, âdeta İSM-İ ZAM İKSİRİ gibi tesir eder.”
* * *
Romanya’da bizim okullarımız açılırken ilk günler bir kişi çocuklarını getirip okula kaydettirirken okul idaresine diyor ki: “Ben bir Hıristiyan iken bir Türk okuluna çocuklarımı niçin kaydettirmek için buraya geldim, biliyor musunuz?’ Sebebi şu: Bizim devletimiz, Osmanlı devletiyle 16. Yüzyılda savaşa tutuşmuş ve Türk orduları ile çok çarpışmış olduğu için Katolik Avrupa tarafından Büyük Stefan’a, Hıristiyanlığın Şövalyesi’ ünvanı verildi. İşte bu Boğdan Beyi Büyük Stefan ölüm döşeğinde, evlatlarına gayet ibretli bir şekilde:
“Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız. Asla Rus’a yanaşmayın. Hâindir, sizi yok eder. Fakat kendinizi Türklere emanet edin. dil ve merhametlidirler.” diyerek nasihat etmiştir. onun için çocuklarımı size emanet ediyorum.”
Evet bu SIDK ve DÜRÜSTLÜK bir devleti 600 seneden fazla bir zaman diliminde sapa sağlam ayakta tuttu…