Kur’an’ın beyanı

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    25 May 2022 08:09
    İnsan Suresi‘nde buyruluyor ki: “İyi insanlar ise, kâfur suyu ile hazırlanmış içecek kâselerini yudumlarlar. Bu, Allah’ın has kullarının içip, istedikleri yere akıttıkları bir kaynaktır (…) Sabretmelerine karşılık onlara Cennetler, ipekler, ihsan eder. Koltuklarında diledikleri gibi dinlenir, orada ne güneş sıcağı görürler, ne de dondurucu soğuklara uğrarlar. Cennet ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkar, meyveleri devşirmeleri pek kolay olur. Etraflarında hizmet edenler gümüş kaplar, billur kâseler, gümüş, parlaklıkta billur kupalarla dolaşır, onlara ikram ederler, Cennetlikler içeceklerini kendi iştahları ölçüsünde tayin ederler. Onlara karışımında zencefil bulunan kadehler ikram edilir. Bu içecekler, adı Selsebil olan pınardandır. Etrafında ebedî cennet çocukları dolaşır durur ki, onları gördüğünde parlaklıklarından ötürü etrafa saçılan inciler sanırsın. Hangi tarafa baksan hep nimet, servet, ihtişam, büyük bir saltanat görürsün. Elbiseleri ince veya kalın yeşil renkli ipeklerden, atlaslardandır. Gümüş bilezikler takınırlar. ” (76/5-22) Üstad Hazretleri şöyle bir değerlendirmede bulunuyor: “Bu beyanat, âb-ı Kevser gibi hoş, Selsebil Çeşmesi gibi selâsetle akar, cennet meyveleri gibi tadlı, hurî libası gibi güzeldir.” (Yirmi Beşinci Söz) 


    “Gâşiyenin dehşeti her tarafı saracak olan o felâketin mâhiyeti hakkında elbette sen de bilgi sahibi oldun. Yüzler vardır o gün yere eğilmiştir, zelildir. Yorgundur, bitkin mi bitkindir. Kızgın ateşe girerler. Susayınca kaynar su kaynayan bir çeşmeden içerler. Yiyecekleri sadece bir bir dikenden ibadettir. Bu diken ne besleyicidir, ne de açlığı giderir.” (Gâşiye Suresi, 88/1-7) Bu hususta, Bediüzzaman Hazretleri diyor ki: “Ğâşiye Suresi‘nin başında Kur’an’ın beyânât ehl-i dalâletin kulağının içinde kaynayan kurşun gibi, dimağında (beyninde) yakan ateş gibi, damağında yanan zakkum gibi, yüzünde saldıran cehennem gibi, midesinde acı, dikenli dari’ (acı ve dikenli bir ağaç) gibi tesir eder. Evet bir Zât’ın tehdidini gösteren Cehennem gibi bir azap memuru, öfkesinden ve gayzından parçalanmak vaziyetini alması ve ‘Cehennem öfkesinden neredeyse çatlayacak haldedir. ’ (67/8) söylemesi, söyletmesi, o Zât’ın terhibi (sakındırma) ne derece dehşetli olduğunu gösterir. ” (Yirmi Beşinci Söz) 


    “Bütün hamdler, övgüler âlemlerin Rabbi Allah’adır” (Fatiha Suresi, ½) 
    “Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’ın hakkıdır. ” (6/1) 
    “Hamd, O Allah’a mahsustur ki, Kuluna Kitabı indirdi ve O’nun içine tutarsız hiç bir şey koymadı.” (18/1) 
    “Bütün hamdler, güzel övgüler gerçek ilah olan Allah’a mahsustur ki, göklerde ve yerde olan her şey O’nundur.” (34/1) 
    “Hamd gökleri ve yeri yaratan ve melekleri iki, üç, dört… Kanatlı elçiler yapan Allah’a mahsustur. O, yarattıklarından, istediğine, dilediği kadar fazla özellikler verir. Çünkü O, herşeye Kadirdir. ” (35/1) 


    Üstad Hazretleri bu beş suredeki bahislere işaret eden tabirlerle şöyle demektedir: “Bu beş surede, Kur’an’ın beyanları güneş gibi parlak, yıldızlar gibi ziynetli semavat ve zemin gibi haşmetli, melekler gibi sevimli, dünyada yavrulara rahmet gibi şefkatli, âhirette Cennet gibi güzeldir.” (Yirmi Beşinci Söz) “Elhâsıl: Nasıl elhamdülillah gibi Kur’an’ın bir sözü okunduğu zaman dağın kulağı olan mağarasını doldurduğu gibi; aynı söz, sineğin küçücük kulakçığına da tamamen yerleşir. Aynen öyle de Kur’an’ın manaları, dağ gibi akılları doyurduğu gibi, sinek gibi küçücük basit akılları da aynı sözlerle tâlim eder. Zira Kur’an, bütün insanların ve cinlerin bütün tabakalarını imana davet eder. Hem umumuna imanın ilimlerini tâlim eder, isbat eder. Öyle ise, avâmın en ümmisi, havâssın (üst tabakanın) en ehassına (en üsttekilerine) omuz omuza, diz dize verip beraber Kur’anî dersi dinleyip istifade edecekler. “Demek Kur’an-ı Kerim, öyle semâvî bir sofradır ki, binler muhtelif tabakada olan fikirler akıllar, kalpler ve ruhlar, o sofradan gıdalarını buluyorlar, hoşlarına giden lezzetleri alıyorlar. Arzuları yerine gelir. Hatta pek çok kapıları kapalı kalıp, istikbalde geleceklere bırakılmıştır. ” (Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şule, Birinci Şua)



    25 May 2022 08:09