Cennet yamaçlarına ulaşacağımızı ümit ettiğimiz farklı ve hüzünlü bir Ramazan’dan sonra yeniden bayrama kavuşuyoruz.
Gariplerin bayramı...
FİKRET KAPLAN | Samanyoluhaber
Allah rızası için vatanından ayrılan bir insanın hicreti nasıl kıymetler üstü kıymete ulaşıyorsa, aynen öyle de dine, Kur’an’a ve insanî değerlere hizmete bağlı olarak veya ehl-i dalalet ve ehl-i küfrün cebrine maruz kalarak gurbette bayram yapan insanın bayramı da çok derinleşir; o insanı farklı buudlara ulaştırır.’
Cennet yamaçlarına ulaşacağımızı ümit ettiğimiz farklı ve hüzünlü bir Ramazan’dan sonra yeniden Bayram’a kavuşuyoruz.
Mabetlerin içeri sığmayıp dışarı taşan mü’minlere, teravihlere ve salavatlara hasret kaldığı benzeri görülmemiş bir Ramazan yaşadı dünya…
“Te’vîl-i ehâdîs” denilen hadiselerin diliyle yaşanan bunca zulme sessiz kalan hatta onlara destek olan Müslümanları Kabe’nin kabul etmediği farklı bir Ramazan…
Dostlar, aileler, Hizmet insanları… iftar için değişik yerlerden bir araya gelemediler bu yıl… sahura misafir alamadılar.
Bunun yanında evlerin ve gönüllerin birbirine bağlandığı manevi ağlar kuruldu dünya çapında…
Şeytan’ın nefislerden istediği arzu ve iştihalarla mücadele ede ede… sıkıntı ve meşakkatlere katlana katlana… gecesinde gündüzünde soykırıma uğrayan mağdur kardeşlerimizin çeşit çeşit mazlumiyetleriyle, mahrumiyetleriyle inleye inleye geçirildi bu Ramazan…
Bir kısmı meçhullerde, bir kısmı ahirette ve bir kısmı dünyada… bir kısmı hapishane koğuşlarında, tek kişilik hücrelerde, umuda gün sayılan karanlık odalarda…
Hapisten çıkacak yakının yolunun gözlendiği evlerde ve diyar-ı gurbetlerde, yüz binlerce ferdi bulunan nurani bir halkanın tesis ettiği bambaşka bir Ramazan…
Gaybubet halindeki evlerimizde kılınan teravihler… okunan binlerce hatm-i şerifler, yüzbinlerce Fetih ve Yâsin’ler... Cevşenler, Kulûbu’d-Dâria’lar, Tevhidnâmeler, Kırık Dilekçeler ve daha binlerce dua ve niyazlar… Yüce Allah’ın Ulu Dergâhına arz edildiği manevi bir ay…
Ve bir aylık misafirlik bitiyor, bin bir varidatla gelen Ramazan gidiyor…
“Allah’ım Ramazan ayının hakkını verdik mi yoksa onu zayi mi ettik bilemiyoruz? Acaba Habib-i Ekrem’inin ‘kalkan’ dediği orucu, fenalıklara karşı siper ederek, o siperin arkasında bir ayı geçirebildik mi?”
Bir taraftan Ramazan’ın gitmesine ve onu hakkıyla değerlendiremediğimiz endişesiyle bir burukluk yaşıyor, diğer yandan da bayramı mağfiret-i İlahiyeye mazhar olma adına bir referans görerek ümit hisleriyle doluyoruz…
Onun getirdiği maneviyata gönlünü açmış, onunla uyanmış ve dirilmiş ruhlar… Zulüm altındaki kardeşlerini ve insanlığın yaşadığı sıkıntıları sürekli düşünmüş ve haşyetle ürpermiş gönüller… Allah’ın rızasını kazanma ve mağfirete mazhar olma arzusuyla gecesinde uyumamış, aşk u şevkle köpürmüş vicdanlar, şimdi de başka bir rahmet atmosferiyle, bayramın sımsıcak günleriyle kucaklaşıyor.
Ramazan gibi yine benzeri görülmemiş bir Bayram sabahına kavuşuyoruz…
Ramazan’dan çıkmış olmanın, oruç günlerini arkada bırakmanın ve rahatça yeme-içme serbestliğine ermenin sevinci değil bu…
Kulluk vazifesini eda etmiş ve Cenâb-ı Hakk’ın gufranına kavuşmuş olma ümidiyle gönüllere gelen bir inşirah bu…
Hata ve günahların ağırlığından kurtulmuş olmanın bayramını karşılıyoruz…
Evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu da Cehennem ateşinden kurtuluş olan Ramazan-ı Şerif’i tam değerlendirip, ateşten azat olma ümidimiz üzerine kurduğumuz bayramı bekliyoruz…
Allah’ın rahmetinin enginliği ve o rahmetten nasiplenme beklentisi üzerine bina ettiğimiz bir bayram.
“Oruç sırf Benim içindir; onun karşılığını da bizzat Ben vereceğim.” (Buhari, Müslim) vaad-i sübhanîsi ile nazara verilen mükâfatı elde etmiş olmanın biraz buruk sevinci olan bayram…
Dünyanın meşakkatleriyle, imtihanlarıyla mücadele ede ede cuma yamaçlarına ulaşacağımızı ümit ettiğimiz o gerçek bayramların ilk sevinci…
Bugün kendisi muhtaç olsa da fakirin, fukaranın, ihtiyacı olanın, perişanın ve derbederin ihtiyacını gören... onlara yarım bir hurmayla da olsa el uzatanların bir nebzecik olsun inşirahı olan bayram…
Bütün yollar kapansa bile bir patika bulup arkadaşları, kardeşleri için oradan yürüyen… o mağdur, mazlum, mahkum, haysiyetleri şerefleri rencide olmuş insanların imdadına koşan ve koşacak olanların ümit sabahı…
Yürüdüğü yolun doğru olduğuna tam inanan ve onda inhiraf yaşamayanlara Yüce Allah’ın ikram ettiği farklı bir Ramazan Bayramı…
Yaşatmak için yaşayanlar, Şeytanı mağlup etmenin ve zalime baş eğmemenin karakterli duruşunu Ramazan’ın sonundaki bu buruk sevinçle yaşıyor…
Sadece kendi ruhlarının ikamesi ile kavuştukları bir bayram değil onların ki… “Ben bu kutsî dava için dünyanın bütün lezzetlerini, zevk ve sefalarını, makam ve mevkilerini terk ettim. Gerekirse ahiret saadetimi de terke hazırım. Siz de hiç olmazsa dünyanızdan biraz fedakârlıkta bulunun.” diyen bir dava adamının peşine takılmış gariplerin bayramı onların ki…
Dünyanın değişik yerlerinde ızdırapla inim inim inleyen insanlara el uzatmak da onların vazifesi...
İmkânlar el verdiği ölçüde onlara da el uzatıyorlar… Bayram deyip rehavete kapılmıyorlar… mazlumun, mağdurun, mahkûmun, mevkufun, sorguya çekilenin imdadına koşabilmenin hesabını yapıyorlar bayram öncesi… Kazanca çeviriyorlar her fırsatı ve imkanı…
Ramazan ayının bereketini ayrıca zekat ve fıtır sadakalarını da vererek önemli bir uhrevî kazançla taçlandırmanın telaşı içindeler...
‘Gücü yeten her Müslümanın, Ramazan ayı içinde, ailesinde bulunan fertler sayısınca vermekle mükellef olduğu sadakayı…“fıtır (fitre) sadakası”nı hazırlıyorlar…
Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) sadaka ve infakın mânevi bereketini ifade buyurduğu şu sözleri kulaklarında:
“Allah, bir lokma ekmek, bir avuç hurma ve yoksulun faydalanacağı buna benzer basit bir şey vesilesiyle üç kişiyi Cennet’ine koyar: Sadakanın verilmesini emreden ev reisini, verilecek şeyi hazırlayan evin hanımını ve sadakayı yoksulun eline veren hizmetçiyi.” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat 5/278; el-Hâkim, el-Müstedrek 4/149..)
Fıtır sadakasının hikmetleriyle alâkalı İbn Abbâs’ın (ra) şu sözlerini de hatırlıyorlar:
“Allah Resûlü, fıtır sadakasını, oruç tutanı anlamsız ve çirkin davranışlardan temizlesin, fakirlere de yiyecek bir lokma olsun diye emretmiştir.” (Ebû Dâvûd, zekât 17; İbn Mâce, zekât 21.)
İbn Abbâs Hazretlerinin (ra) bu değerlendirmesine göre fıtır sadakası, âdeta namazdaki sehiv secdesi gibi…Ramazan ayı boyunca bilhassa oruç tutarken yapılan hata ve kusurların bağışlanmasına vesile...
O yüzden samimi gönüller, bayram öncesi fitreleriyle, sadakalarıyla… oruçlarının varsa bir eksiği, gediği düzeltip öyle girmek istiyorlar bayram sabahına…
‘Ey îmân edenler! Allah’tan korkun, herkes yarın için ne hazırladığına baksın!..’ (Haşr Suresi, 18)
‘Her bir fert, altınından, gümüşünden, elbisesinden, bir ölçek bile olsa buğdayından, hurmasından sadaka versin. Hattâ yarım hurma bile olsa sadaka versin!’ (Müslim, Zekât, 69) diyen kutsi seslere kulak veriyorlar…
Ve… özellikle bu bayramın Şefkat Peygamberi’nin (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tebessüm ettiği o Ramazan Bayramı gibi olmasını çok istiyorlar…
Hani, o Ramazan boyunca arşı titreten inlemeler yükselmişti Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) mübarek dudaklarından. Yürekleri yakan, sahabeyi gözyaşlarına gark eden içten içe inlemelerdi bunlar. Hicret edemeyip de arkada kalan arkadaşlarına ağlamıştı İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem):
- Ashabımı kurtar Allah’ım!.. Müminleri kurtar Allah’ım!..
Hapsedilen, işkence gören, ezilen müminleri kurtar Allahım!..
İşte o Ramazan Bayramı günü, sabah namazının ikinci rekâtında, rükûda, Rasûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) kunut duası yapmadan doğrudan secdeye gitmişti.
Selam verilir verilmez, Hazreti Ömer (radıyallahu anh) heyecan ve merakla sormuştu:
- Ya Rasûlallah, ne zamandır hicranla yâd ettiğiniz kardeşlerimize bugün dua buyurmadınız?
Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) mübarek çehresinde tebessüm belirmişti:
- Allah kardeşlerinize kurtuluş lütfetti; yola çıktılar, geliyorlar.
Yüce Rabbimiz’in bütün arkadaşlarımıza, kardeşlerimize ve hangi inançtan, hangi anlayıştan olursa olsun zulüm altında inleyen bütün insanlara bu bayramda kurtuluş lütfetmesini hasretle bekliyorlar.
- Allah'ım, hidayet ettiklerinin yoluna bizi de hidâyet et. Allah'ım, âfiyet ver. Dost edindiklerinle beraber bizi de dost edin. Verdiğin şeyleri bize mübârek eyle. Hükmettiğin şeylerin şerrinden bizi koru. Şüphesiz Sen hüküm verirsin, fakat kimse sana hüküm veremez. Senin sevdiklerin zelil olmaz. Senin düşman oldukların ise asla aziz olmaz. Rabbimiz, sen mübarek ve yücesin.
‘Allah’ım! Hapsedilen, işkence gören, ezilen müminleri, bütün insanları kurtar Allah’ım!.. Allah’ım! Hakları ellerinden alınan ve sömürülen bütün müminleri kurtar!
Amin…
Mevlâ’nın bizi affedeceği… cürm ü hataların gideceği, bütün kardeşlerimizin kurtulacağı o bayram sabahına kavuşma ümidiyle, Ramazan Bayramı’nız mübarek olsun.