Maraş merkezli iki büyük depremin üzerinden 26 gün geçti. Hatay, Yukarı Dursunlu Mahallesi’nde çadırda yaşayan 70 yaşındaki vatandaş “Ben burada doğdum, burada öleceğim. Gidecek yerimiz yok, niyetli de değilim. 25 gündür buradayız, bir kişi gelmez mi? Gelmedi” diye konuştu.
Türkiye’yi sarsan Kahramanmaraş merkezli depremin üzerinden 26 gün geçti. Depremin en çok etkilediği illerden biri olan Hatay, artık her sokağında enkazın olduğu, içerisinde kimseler olmayan binalarla dolu. Şehirde kalanlar ise hayatta kalmaya çalışıyor.
Geceleri, moloz yığınlarının altında hala cesetlerin olduğunu bilerek yürüdüğünüz bir şehirde karşılaştığınız kişiler ise artık sadece kolluk kuvvetleri.
Hatay’ı terk etmemizi istiyorlar ama gitmeyeceğiz: '25 gündür buradayız, bir kişi gelmez mi? Gelmedi…' - Resim : 1
‘TABUTA KOYAMADIK, SELÂSINI OKUYAMADIK, ZOR BİR ŞEY DEĞİL Mİ BU?
Hatay İskenderun’da Gürsel Mahallesi’nde yaşayan bir kadın abisini enkaz altından çıkaramayışını, yardım alamayışını şu sözlerle anlatıyor:
“İzmir’deki dayımı aradım, bize kepçe gönder diye. Abim orda can çekişiyor, kimse orada bir şey yapmadı. Abim belki sağ çıkardı, 45 yaşındaydı. Askerle kavga ettim, abim kapıda dedim, yerini gösterdim. Makine koyup, ölmüş dedi. Ses geliyordu, abimi çıkartın diye yalvardım. Şu an İzmir’de olan kardeşlerim beni suçluyor, sen niye çıkarmadın diye. Yapamadım… Enkazın yanından kovuldum, onların çocuğunun başına bu gelseydi, böyle yaparlar mıydı?
Abimi çıkaramadım, zor değil mi bu? Sağı solu aradım, ‘parası neyse vereyim’ dedim, ‘bana kepçe gönderin’ dedim. Borç da alırdım, bulurdum. Kadın halimle tek başıma uğraştım, benim burada kimsem yoktu, abim, hasta annem, çocuklarım ve ben. Abim yaşayacaktı, bedeninde hiç ezik yoktu, paramparça değildi. Tabuta koyamadık onu, selâsını okuyamadık, zor bir şey değil mi bu? Ben şimdi kimden hak talep edeyim, abim gitmiş… Lise 2’deki kızı Ankara’ya götürüldü, ayağından tedavi görüyor. Onu arayamıyorum, soramıyorum. Baban öldü nasıl diyeyim.”
ÇOCUKLARIM VE ANNEM İÇİN GECELERİ UYUMUYORUM
Gürsel Mahallesi’nde yaşayan kadın, hasarlı evinin hemen yanındaki çadırda kalıyor. Geceleri çocukları ve annesinin güvenliği için uyumadığını söylüyor:
“Oğlum epilepsi hastası. Annem KOAH hastası. Evin halini görüyorsunuz, bu ev oturulabilir mi? Annemi kontrole geleceklerdi, gelmediler. Komşularım iyi ama çadırda çocuklarım için geceleri endişeleniyorum. Kaçırılırsalar ya da başka bir şey başlarına getirilse. Geceleri uyumuyorum, onları bekliyorum.”
‘BURAYI TERK ETMEMİZİ İSTİYORLAR AMA HATAY’I TERK ETMEYECEĞİZ’
Hatay Armutlu, Yukarı Dursun Mahallesi’nden Özlem Cabiroğlu konuşurken çocukları etrafında, bir taraftan onları kucaklıyor. İlk dediği, “Buraya kimse gelmedi, kimse bize masal anlatmasın.” oldu. Cabiroğlu yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Bugün 25 gün oldu. Sadece, sağolsunlar, Komünist (TKP) ve İşçi Partisi buradaydı. Onun dışında kimse gelmedi. Bize gönderilenler de hayvanmışız gibi yüzümüze atıldı. Ben daha düne kadar kimseye muhtaç değildim. Ama şu anda gelen kıyafete de yemeğe de ihtiyacım var. Biz zaten yaralıyız, kime gideceğiz? Ben Belediye Başkanını nerede bulayım? Oy isteme zamanı geldiğinde hepsi benim kapımı çalıyor, bugün niye kimse kapımı çalmadı. Kimse gelip cenazelerimizi de çıkarmadı. AFAD yoktu, Kızılay yoktu, hiç kimse yoktu.
Burayı terk etmemizi istiyorlar ama Hatay’ı bırakmayı düşünmüyoruz. Hatay’da öğretmen kalmadı, sağlıkçı da kalmadı. İstiyoruz ki çocuklarımız okusun. Çocuklarımız cahil yetişmesin. Zaten istiyorlar ki, kadınların hiç söz hakkı olmasın, dizini kırıp otursun, biz buna isyan ediyoruz. 25. gün oldu, halen kimseyi görmedik. Ben normalde CHP’liyim ama maalesef ki bu sefer ne AK Parti ne CHP ne kimse yoktu. Ne İbrahim Güzel ne Lütfü Savaş ne diğerleri…”
‘BURSA’DAN GENÇ BİR KADIN GELDİ, KIZ KARDEŞİMDİR’
Yukarı Dursun Mahallesi’nden bir başka yurttaş ise ilk üç gün enkaz altındakiler ve yakınları arasında tercih yapmanın ağır bir duygu olduğunu söylüyor:
“Enkazın altındaki bir kadını üç gün teselli ettik. Su, ekmek verdik, hayatta kalsın diye. Ailem bir tarafta, onları bırakamıyorsun, ama yardıma ihtiyacı olanı da bırakamıyorsun. Düşünebiliyor musun, senin yakının enkazın altında, sen ona yaklaşamıyorsun. Devlet zaten yok, çok büyük çaresizlik… Kimse bana masal okumasın. Evet, yardım aldık ama gönüllü insanlardan. Hiç unutmam, Bursa’dan genç bir kadın geldi, ismini de unuttum, kız kardeşimdir. Buradan sesimi duysun… Kendi imkanları ile geldi buraya, dağıttı, ne kadar dağıtabilirse. Allah razı olsun.”
‘ÇAMAŞIRIM YOK, ÜŞÜYORUM’
Şeker hastası 68 yaşındaki Refika Bereketoğlu ise Sümerler Mahallesi’nde oturuyordu. Şimdi ise evi ağır hasarlı olduğu için 70 yaşındaki eşiyle birlikte Yukarı Dursun Mahallesi’nde kendilerine temin edilen çadırda yaşıyor.
Refika teyzenin ilk yaptığı üzerindekileri göstermek oldu. İnceydi üzerindekiler.
“Çamaşırım yok, üşüyorum, iki tane tayt verdiler bana ama küçük geliyor” diyor.
Su ve elektrik yok. Banyo yapmak bu koşullarda imkânsız.
Refika teyzenin çadırında bir kutu ilacı var. Komşusunun işletmesindeki buzdolabında da insülin ilaçlarının olduğunu söylüyor.
Refika teyze de diğer birçok depremzede kadınlar gibi geceleri çadırda korktuğunu anlatıyor. Onunla konuşurken, elinde gönüllülerin dağıttığı yemekle gelen eşi geliyor. Refika teyze anlatırken ağlıyor, eşi ise “Canım benim ağlama” diyor.
‘25 GÜNDÜR BURADAYIZ, BİR KİŞİ GELMEZ Mİ?’
70 yaşındaki eşi depremin 25. Gününde şu sözleri kullanıyor:
“Yeğenim, ben burada doğdum, burada öleceğim. Gidecek yerimiz yok, niyetli de değilim. Zamanında çok çalıştım, 70 yaşındayım artık, nereye gideyim? Çocuklarımın hepsi kurtuldu, Ona şükrediyoruz. Her 4 günde bir banyo yapardım ben. Şimdi böyle… Geçen su ısıtıp, çadırda banyo yaptım. Ben beş vakit namazımı kılarım. Dediklerim yalan değil. Buraya gelmediler ki yetişsinler… 25 gündür buradayız, bir kişi gelmez mi? Kimse gelmedi.”