AGİT gözlemcileri: Seçim öncesi medyaya el konması basın özgürlüğüne büyük darbe

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) adına Türkiye'deki seçimleri takip eden gözlemciler, seçimler öncesinde bazı medya kuruluşlarına el koyulmasının 'Seçim kampanyası sırasında basın özgürlüğüne büyük bir darbe indirdiğini' açıkladı.
Ankara'da gözlemlerini kamuoyu ile paylaşan gözlemciler, medya kuruluşları seçeneklerinin hızla azalması ve ifade özgürlüğü ile ilgili genel anlamdaki kısıtlamaların seçim sürecini ciddi bir şekilde etkilediğine vurgu yaparken, gözlemci heyeti başkanı, "Medya ile ilgili ciddi endişelerimiz var. Çeşitli medya kuruluşları var ancak bu ülkede medya çok açık bir şekilde ciddi bir baskı altında. Gazeteciler ile ilgili soruşturmalar medya kuruluşları ile ilgili terörizmi desteklediği için yapılan soruşturmalar aynı zamanda cumhurbaşkanına hakaret konularının medya üzerinde oldukça etkisi var." ifadelerini kullandı.
İsveçli gözlemci Margareta Cederfelt ise "Gazeteciler hakkında yapılan soruşturmalar, bazı medya kuruluşlarına el konması bunun seçimden birkaç gün önce yapılmış olması seçim kampanyası sırasında basın özgürlüğüne büyük bir darbe indirmiştir. Bu sadece gazeteciler için değil ayrıca seçmenler için de büyük bir sorundur." şeklinde konuştu.

'GÖZLEMCİLER İZLENİMLERİNİ GAZETECİLERLE PAYLAŞTI'

1 Kasım seçimlerini izlemek üzere AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu (AGİT/DKİHB), AGİT Parlamenter Asamblesi (AGİT PA) ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) tarafından görevlendirilen Uluslararası Seçim Gözlem Heyeti, seçimlerle ilgili tespitlerini Ankara'da düzenledikleri bir basın toplantısı ile kamuoyu ile paylaştı. AGİT Dönem Başkanı tarafından AGİT Kısa Dönemli Gözlem Heyeti'nin Lideri ve Özel Koordinatör olarak görevlendirilen Ignacio Sanchez Amor, AGİT PA Delegasyonu Başkanı Margareta Cederfelt, AKPM heyeti başkanı Andreas Gross ve Büyükelçi Geert-Hinrich Ahrens, Ankara Hilton Oteli'nde düzenledikleri basın toplantısı ile izlenimlerini gazetecilerle paylaştı.

'İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE YÖNELİK KISITLAMALAR SÜRECİ CİDDİ BİÇİMDE ETKİLEDİ'

İlk değerlendirmeyi yapan Ignacio Sanchez Amor, "Türk vatandaşları bu çok kutuplaşmış seçimde güçlü siyasi alternatifler arasında seçim yapma şansına sahipti ancak medya kuruluşları seçeneklerinin hızla azalması ve ifade özgürlüğü ile ilgili genel anlamdaki kısıtlamalar hem bu süreci ciddi bir şekilde etkiledi, hem de bir takım endişelere sebep oldu. Parti üyelerine yönelik fiziksel saldırılar aynı zamanda güvenlik endişeleri, özellikle Güneydoğu'da kampanya yürütme konusunda kısıtlamalara da katkıda bulundu. Bu açıdan bakıldığında seçime girenlerin büyük çoğunluğu genellikle seçmenlerine mesajlarını verebildiler ama kampanya genel anlamda sönüktü ve sadece son 10 günde görünürlüğü biraz daha artmıştı." dedi.

'MEDYA İLE İLGİLİ CİDDİ ENDİŞELERİMİZ VAR'

Yasal çerçevenin demokratik seçimlerin yapılması için uygun olduğunu ancak bir takım temel kısıtlamaların da getirildiğini söyleyen Amor, "Seçimler genel anlamıyla iyi organize edilmiştir seçim iradesi tarafından. Seçim günü de genel anlamda huzurlu sakin bir şekilde geçti." diye ekledi.

Ancak Amor, medya özgürlüğü konusunda ciddi endişeleri olduğunu aktardı: "Medya ile ilgili ciddi endişelerimiz var. Çeşitli medya kuruluşları var ancak bu ülkede medya çok açık bir şekilde ciddi bir baskı altında. Gazeteciler ile ilgili soruşturmalar medya kuruluşları ile ilgili terörizmi desteklediği için yapılan soruşturmalar aynı zamanda cumhurbaşkanına hakaret konularının medya üzerinde oldukça etkisi var. İpek Medya Grubu'nun temsilcileri ile de seçimden üç gün önce bir araya geldik. Bu kuruluşa yönelik yapılanların da bu süreç üzerinde etkili olduğunu hissettim."

'BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ CİDDİ BİR ENDİŞE ALANI'

İspanyol yetkili son olarak da "Özellikle şunu söylemek isteriz ki seçimler seçmenlere büyük seçenekler sundu. Özellikle Güneydoğu'daki zorlu güvenlik ortamı bir takım şiddet içeren saldırılarla da birleştiğinde aslında adayların kampanyalarını özgür bir şekilde yapmalarını engelledi diyebiliriz. Medyadaki basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü de ciddi bir endişe alanıdır. Gazeteciler hakkındaki soruşturmalar medya kuruluşlarının kapatılması seçmenlerin çeşitli görüşlere ve bilgiye erişimini kısıtlamıştır ve yüzde 10'luk baraj da siyasi çoğulculuğu halen etkilemektedir. Ama seçim iradesi profesyonelce seçimleri düzenlemiştir." şeklinde konuştu.

'KORKU; DEMOKRASİNİN, ÖZGÜR TERCİHİN DÜŞMANIDIR'

Ardından değerlendirmerini paylaşan Andreas Gross da seçim kampanyasının adil olmadığına vurgu yaptı: "Bu kampanya adil değildi, çok fazla şiddet ve çok fazla korku vardı. Korku, demokrasinin düşmanıdır. Özgür tercihin düşmanıdır. Bu açıdan sürecin kalitesi bakımından hayal kırıklığına uğramış durumdayız. Artık gelecekte cumhurbaşkanının daha kapsayıcı bir siyasi süreç için çalışması büyük hayati önem taşımaktadır, sahip olduğu gücü düşünecek olursak. Türkiye'nin şu anda karşı karşıya kaldığı sorunları aşabilmesi için tüm seslerin daha iyi duyulması gerekir. Cumhurbaşkanının son 5 ayda yaşanan bölünmüşlüğü birleştirmesi gerekir. Bunu yaparken de akıllıca yapma çağrısı yapıyoruz, son 5 ayda olan militanca bir şekilde değil."

'BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE BÜYÜK DARBE İNDİRİLMİŞTİR'

AGİT PA Delegasyonu Başkanı Margareta Cederfelt ise basın özgürlüğü konusunda değerlendirmelerde bulundu: "Gazeteciler hakkında yapılan soruşturmalar, bazı medya kuruluşlarına el konması bunun seçimden birkaç gün önce yapılmış olması seçim kampanyası sırasında basın özgürlüğüne büyük bir darbe indirmiştir. Bu sadece gazeteciler için değil ayrıca seçmenler için de büyük bir sorundur. Çünkü eğer Türk vatandaşları bilgiye erişemezlerse çeşitli medya kuruluşlarından seçeneklerin ne olduğunu öğrenemezlerse bu Türk vatandaşlarının zararına olmaktadır. Siyasi anlamda seçenekler vardı, seçmenler bunların arasından birini seçebilirlerdi ama yine de yüzde 10'luk barajın AGİT'in 56 parlamentosu arasındaki en yüksek barajın siyasi çoğulculuğu sınırladığını da söylemem gerekiyor."

'MUHALİF MEDYA KURULUŞLARINA EL KONULMASI GİBİ SORUNLAR VARDI'

Son olarak izlenimlerini paylaşan Büyükelçi Geert-Hinrich Ahrens de medya özgürlüğüne değindi: "Muhalif medya kuruluşlarına el konulması, kamu yayıncısının yanlı yayınları, iktidarı eleştiren gazeteciler üzerindeki baskı, resmi pozisyonun ve devlet kaynaklarının hükümet tarafından kampanya için kullanılması, yasal çerçevedeki sorunlar ve aynı zamanda YSK kararlarına karşı yargı yolu olmaması gibi sorunlar vardı."

'SEÇİM KAMPANYASI ÖZGÜRDÜ AMA, ADİL DEĞİLDİ'

Heyet, açıklamalarının ardından salonda bulunan gazetecilerin sorularını cevapladı. Kendilerine genel olarak bir değerlendirme yaptıklarında seçimin "Adil olup olmadığı" sorulan gözlemciler, genel bir değerlendirme yapmaktan kaçındı. Ancak, AKPM Heyeti Başkanı Andreas Gross, "Sanırım bu soruyu bana soruyorsunuz" diyerek şu ifadeleri kullandı: "Benim açımdan bu süreç adil değildi. Özgür dediğimiz zaman farklı çeşitli tercihlerin olmasından bahsediyoruz ama özgürdü bu açıdan ama rekabet de seçim de adil değildi. Bu yüzden de sonuçlara biraz gölge düşmüş durumda."

'BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN OLMAMASI VE ŞİDDET TÜM SEÇİM KAMPANYASINI ETKİLEDİ'

Margareta Cederfelt ise kısa olarak "Bu iki sorunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Öncelikle Basın özgürlüğünün olmaması ve bir de şiddet. Bunlar tüm seçim kampanyasını etkiledi." değerlendirmesini yaptı.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ NİHAİ RAPORUMUZDA DA YER ALACAK

Ardından bir gazeteci "Medyaya baskı ve gazetecilere yönelik baskıların seçim sürecini nasıl etkilediğine dair detaylı açıklama yapabilir misiniz?" sorusunu yöneltti.
Bu soruya cevaben ilk olarak Margareta Cederfelt konuştu. İsveçli gözlemci, şu ifadeleri kullandı: "Seçimden önce Perşembe günü biz kısmen kapatılan basın kuruluşunu ziyaret ettik. Yazı işleri müdürüne de Salı gününe kadar işine son verilmişti. Bu örneklerden bir tanesi. Aynı zamanda İnternette faaliyet gösteren bazı medya kuruluşlarının da karşılaştıkları zorlukları dile getirdiğini söylemem gerekiyor. Bu kuruluşların sayfalarına erişimde de sıkıntılar var. Başka birçok pratik örnek de var zaten, bunlar nihai raporumuzda da yer alacak."

'HAKARET SUÇUNUN GAZETECİLERE KARŞI SUİSTİMAL EDİLEREK KULLANILMASI ASIL SORUN'

İspanyol gözlemci Ignacio Sanchez Amor'un değerlendirmesi ise şöyle oldu: "Sadece yasal çerçeve değil burada sorun. Çünkü farklı ceza kanunlarında benzer hükümler var zaten ancak bu aslında bir anlamda mesela hakaret suçunun gazetecilere karşı suistimal edilerek kullanılması asıl sorun. Eğer savcılar sürekli olarak bu suçlamayı kullanacak olurlarsa meslek içerisinde öyle bir ortam yaratır ki otosansür gelir sonucunda. Etkiye bakacak olursak basının ötesine geçen bir etkiden söz ediyoruz aslında. Kutuplaşmaya da katkıda bulunuyor, radikalleşmeye katkıda bulunuyor. Bunun yanı sıra söylem türünün değişmesine de sebep oluyor. Rekabet olmaktan çıkıyor. Ortak paydayı arayan bir rekabet olmaktan çıkıyor ve size siyah beyaz halde getiriyor rekabeti. Bu da özellikle de bunun arkasında olanların sorumluluğu."

'AKP'Lİ OLDUĞUNU SÖYLEYEN BİR KADIN BİZİ AŞAĞILADI'

Bir gazetecinin sandık gözlemi sırasında ne gibi zorluklarla karşılaştıklarını sorması üzerine ise Büyükelçi Geert-Hinrich Ahrens şu anısını aktardı: "Dün öğleden sonra Eskişehir'deki deneyimimi paylaşayım sizinle. Bir sandığa gittik. Üzerinde beyaz bir kartı olan bir kadın bize yaklaştı. AKP'den olduğunu söyledi. Eğer STK ise hiçbir şekilde gözlem yapma hakkımız olmadığını söyledi. Biz de STK olmadığımızı anlatmaya çalıştık. Kadın asistanımı aşağıladı. Önce bizle çalıştığı için deli olduğunu söyledi sonrasında da asistanımın bana çevirmediği başka şeyler söyledi. Çevirmedi çünkü kadın çok sinirlenmişti. Dolayısıyla bu süreç bir miktar başka oy verme yerlerinde yaşanmış hiç hoş olmayan bir deneyimdi." CİHAN
02 Kasım 2015 16:54
DİĞER HABERLER