Zaman yazarı Lagenadijk’in bahsettiği erdoğanologlardan değilim. Ve bilmece de çözme gibi marifetim yok. Ama bu ülkede olan ve gelişmeler de takibimde olmaması mümkün değil. Zaten her hareketten bir anlam çıkarmaya da gerek yok diye düşünüyorum.
Başbakan Erdoğan da hükümetini devirmeye yönelik Balyoz darbe planındaki rolü sebebiyle bir süre önce 18 yıl hapse çarptırılmış Saygun’u kalp ameliyatı geçirmesinin ardından ziyaret etmesini ise insani görev olarak açıkladı.
Başbakan Erdoğan, Ergun Saygun ziyaretiyle ilgili olarak tereddüt etmeden "Çalışma arkadaşımdı. İnsani görevimdi. Başka bir beklentim olmadı. Saygun Paşa’nın başka sıkıntıları da vardı. Ben onları da yakından takip ettim. İnsani görevimi yapmamın rahatlığı içerisindeyim. Başka paşa da olsa yine yaparım. Yasal süreç başka bir şey, insani görev başka bir şey." ifadelerini kullanıyor. Takdire şayan bir hareket bence.
Bu arada bu ziyaretin en başta insani ve aynı zamanda önemi üzerine bir öngörü ile devam etmek isterim.
Başbakan da ziyaret ile ilgili açıklamasında işaret ettiği gibi ‘başka paşa da olsa yine yaparım’ ifadesi ile devam edersek, ziyaret edilecek kişi acaba hükmü kesinleşmemiş hala yargının önündeki davalardan birinden yargılanan paşalardan biri olur mu? Yani Başbakan muhalefet liderleri gibi Silivri’ye gider mi? Acizane kanaatime göre hayır, gitmez. Ama Ergenekon ile ilgili mahkeme kararları açıklandıktan sonra İlker Başbuğ’u makamında kabul ederse şaşırmam.
Aslında Ergenekon ve paralel davalarda belli oranda ilerleme sağlandı. Bir çok suç ve suç unsuru savcıların ve hâkimlerin önünde. Zaten bu bilgi ve belgeler ışığında belki de Sanıklar hakkında da çok yakında karar çıkacak. Hatta içerideki sanıklardan bazılarının beraatıyla birlikte içerde kaldıkları süre göz önüne alınarak bazılarının da tahliyeleri gündeme gelecek.
Başbakan Erdoğan’ın Saygun paşayı ziyareti bence başkanlık (vatandaş ziyareti başkanlığa giden yolda mavi boncuk olarak değerlendiriyordu ) hedefinden öte insani olarak Türkiye’nin kronikleşmiş meselelerini adım adım çözüme götürme girişimi olarak görmek gerekiyor.
Görünen o ki! Bu gelişmeler ışığında ülkedeki toplumsal barış için adım atmanın tam zamanı. İşte Başbakan Erdoğan da olgunlaşan dönemi Türkiye’nin geleceği için fırsata dönüştürmek için büyük oynuyor.
Muhalefete bakınca ve on yıllık iktidar dönemine rağmen Ak Parti hükümetinin arkasındaki halk desteğinin devamlılığı ortadayken de tabîi olarak tek belirleyici Başbakan Erdoğan oluyor.
PKK ile müzakere dönemine girdiğimiz bu günlerde siyasetin toplumsal barış adına elini taşın altına koyması da bu açıdan önem arz ediyor. Herkesin ittifak ettiği konu bu değil mi?
Bu ülkede terör biter ve sosyal, kültürel kaynaşmalar ile yeni bir dünya kurulur. Kurulmasıyla birlikte de; Kürt, Türk, Alevi, Sünni vs. ayrımcılığı ortadan kalkacak şekilde demokratik kurallar yerine oturur, işte o zaman Türkiye kendi ayakları üzerinde yürür, hatta dünyada başat güçlerden biri olur.
Bu yüzden kendi hükümetini devirme hedefli balyoz darbe planından 18 yıl mahkûm olmuş paşayı hastane ziyaretinin arkasından, ‘başka paşalar da olsa aynısını yaparım’ sözü; 'kan kusarım, kızılcık şerbeti içerim'in farklı tezahürü gibi geliyor bana.
Çünkü bu ülke ne çektiyse kavgadan, ötekileştirmeden ve darbelerden çekti.
Zaten darbeciler tarafından zikredilen -internete düşen ses kayıtlarına göre- Başbakan Erdoğan’ın zürriyetine kadar bu ülkede yaşamasına müsaade etmeyecek kadar kinlenen zihniyet ile paralel düşünmek inancımıza aykırı değil mi?
Başbakan Erdoğan da zaten ‘yaratılanı yaratandan ötürü severiz’ demiyor muydu.
Kısaca herkes kendine yakışanı yapar. Bu anlamda Başbakan Erdoğan da kendine yakışanı yaptı. Belki de devamı gelecek. Önemli olan farklılıkları ayrımcılık nedeninden öte ülke için ‘voltran gücü’nün kaynağı olarak görmektir.
[email protected]
twitter.com/maomazhar