"İran suikastlar, başkaldırılar, isyanlar ve iç karışıklıklar ülkesi. 1979 İran devriminden sonra, resmi rakamlara göre, sekiz bin beş yüz devrim karşıtı İranlı idam edilmiş. Şia-Zerdüst karışımı düşünce yapısı, modern dünyanın taleplerini geciktirebiliyor ama bunların tutku ve ideale dönüşmesine mani olamıyor."
Kadir Gürcan | samanyoluhaber.com
Şia-Zerdüşt ideolojisi ile İran Devleti'nin dünya gündemine gelme tarzı oldukça ilginç. Gelişmiş ülkelerin aşı etrafında yoğunlaşan çalışmaları birbiri ardına haberleşirken, İran yine bir başka suikast olayı ile kendinden bahsettirdi. Geçtiğimiz bahar aylarında, İranlı kumandan Süleymani'nin öldürülmesi ile yer yerinden oynamıştı. İki suikast arasında kalan zaman diliminde, İran hakkında kayda değer bir habere rastlamadık. İran ve benzeri ülkelerde salgından binlerce insanın ölmesi bir şey ifade etmiyor. Siyasi tıkanıklığın ömrünü uzatacak spekülatif olaylar ise İran rejiminin can suyu!
İran'dan suikast, protesto, İsrail ve ABD'ye tehdit haberi yoksa, Batı'lı bir gazeteci, yazar ya da turistin, casusluk suçlamasından dolayı idam ile yargılandığını mutlaka duyarsınız. Suikastlar arasındaki boşlukları bu şekilde dolduruyorlar. Geçtiğimiz hafta, İran asıllı Fransız gazeteci, kendi ülkesinde casusluk yaptığı için sanık sandalyesinde idi. Gazeteciliğin casusluk olarak algılandığı ülkelerde basın mensubu olmanın kaderi bu. Gazeteciyi sallandırmaya kararlı İranlı Hakim, kimseyi şaşırtmadı. Bir kaç gün önce gazeteci idam edildi.
Herkes gibi modern dünyanın sunduğu konfora tutkulu İran Halkı, despot idarenin radarlarına yakalanmadığı sürece rahat. Dış güzellik ve estetiğe önem veren İranlı gençler, bunun için bıçak altına yatmaktan çekinmiyor. Yanlış duymadınız. Estetik ameliyattan bahsediyorum. Şu bizim Ajda'nın spor branşından. Özellikle burun estetiğinde, ülke genelinde patlama yaşandığı söyleniyor. Dini görünümlü idari mekanizmanın Anti-Amerikan ve Anti-İsrail söylemleri, modern dünyanın eğilimlerine kapılmış gençleri fazla etkilememiş. Süleymani suikastı sonrasında İran sokaklarını dolduran gençler, problemin ABD değil, Molla Hükümeti olduğunu sloganlaştırmıştı.
İran suikastlar, başkaldırılar, isyanlar ve iç karışıklıklar ülkesi. 1979 İran devriminden sonra, resmi rakamlara göre, sekiz bin beş yüz devrim karşıtı İranlı idam edilmiş. Şia-Zerdüst karışımı düşünce yapısı, modern dünyanın taleplerini geciktirebiliyor ama bunların tutku ve ideale dönüşmesine mani olamıyor. Ülkenin İslam ile irtibatı, sadece idari sistemi ifade etmenin bir aracı olarak kullanılıyor. Pers İmparatorluk hayallerinin sembolü Zerdüst dualizmi ve katı bir bağnazlığa dönüşen Şia yayılmacılığı arasında İslam, sadece vitrin malzemesi. Özelde Ortadoğu, genelde bütün dünyaya ihraç edilen terör üzerindeki 'İslam' etiketi İslam'ın değil, maalesef Şia düşüncesinin mamulü.
Geçtiğimiz hafta, teknolojik gövde gösterileri için özel bir hafta gibiydi. Covid-19 konusunda çamura batan despot idareler, gündemi değiştirmek için para harcamaktan çekinmiyorlar. Hindistan 2024 için yeni bir uydu gönderme takvimi ile gündeme geldi. Çin, Ay'a araç gönderdi. Türkiye, bu tür gövde gösterilerinden geri kalır mı? Ukrayna'nın Made In Turkey SİHA'lar ile ilgilendiği haberi özel bir önem kazandı. Alıp-almayacakları noktasında bir karar verilmiş değil. Böyle acil durumlarda, “İlgilenme” bile önemli bir piyasa değerine sahip.
Eh, herkes bir şey yaparken, İran'ın da nükleer tesisler için bir şekilde dünya gündemine gelmesi, bizim açımızdan çok sürpriz olmadı. Ülkedeki büyük iç çöküşü ötelemek için fazla seçenek yok. Önceki yıllarda İran menşeli bir kaç tehdit, ülke içi siyaseti kontrol için bütün yıl yetiyordu. Bu yıl, ne olursa olsun manşetlerin en önemli gündemi salgın ve herkesin merakla beklediği aşı oldu. İyi haberin kimden ve nereden geleceğinin bir ehemmiyeti yoktu. Ağır insani kayıplara rağmen İran'ın konu ile alakalı bırakın dünyayı, kendi halkını meşgul edebilecek en küçük bir ilerleme kaydettiğini duymadık. Bütün yapabildiği aynen Türkiye'de olduğu gibi ölüm rakamlarını devlet sırrı olarak saklamanın ötesine geçmedi.
Süleymani suikastinde olduğu gibi, nükleer fizikçinin suikastinde de araştırma ekipleri daha olay mahalline varmadan, potansiyel suçlular medyaya servis edildi. Süleymani'nin muhtemel faili Amerika, nükleer fizikçininki, İsrail. Olay yeri araştırma ekibinin işi oldukça kolay. Hadiseyi fazla derinleştirmelerine gerek yok. Asıl yapılması gereken, İran'ın dünya gündeminde kalış sürecini uzatmak.
Manşetlere yansıyan abartılı haberlerin aksine, bu satırların yazarı, İran'ın nükleer yatırımlar konusunda ciddi iç problemler yaşadığını düşünüyor. Kasım seçimlerini kaybetmenin moral bozukluğunu bir türlü üzerinden atamayan Başkan Trump'ın İran'a askeri müdahale düşüncesi ne kadar inandırıcı ise, İran'ın da nükleer çalışmalara hız verme yönündeki tehditleri o kadar ikna edici.
Daha bir kaç hafta önce İran Hükümeti, ambargoların kaldırılması karşılığında, nükleer projeler konusunu konuşmaya açık olduklarını bildirmişti. Süleymani suikastı sonrası, başta ABD'yi sonra da dünyayı yeni bir savaş ile tehdit eden İran'ın, altı ay içinde kendi isteği ile masaya yanaşmasının ikna edici sebebi olmalı. Bizim aklımıza gelen en makul seçenek, Ortadoğu'daki ülkelerin yavaş da olsa, İsrail ile barış çalışmalarını hızlandırmış olmaları bölgedeki üç ülkeyi rahatsız ediyor; Rusya, İran ve Türkiye. Daha bir kaç gün önce hadise Ortadoğu'nun da dışına taştı ve Fas'ta İsrail ilişkileri konusunda yeni bir yol haritası çizmeye karar verdiğini duyurdu.
İranlı nükleer fizikçiye yapılan suikastın adresi olarak gösterilen İsrail'den şimdiye kadar bir yorum gelmedi. İşin garip tarafı, şu kadar gün geçmesine rağmen, suikastın nasıl yapıldığına dair basına yansıyan izahlar da netlik kazanmadı. Operasyonun uydudan yönetildiği söylentisi, araştırmanın fazla derinleştirilmeyeceği konusunda oldukça ikna edici. Suikast sonrasında İran'ın ilk destekçisi Türk Hükümeti oldu. Ortadoğu'da iyice yalnızlaşan ve potansiyel problem kaynağı iki ülke; İran ve AKP rejimi. Şiirden dolayı koparılan fırtınayı ciddiye almayın. Onlar birbirini ısırmaz.
Benden duymuş olmayın ama, İran'ın meselesi çok daha derin. Molla hükümeti, dünya ile entegre olmak için can atan entelektüel ve kararlı bir akıma direnmeye çalışıyor. Yabancı yorumculara göre, İran'da yeni bir rönesansın domino taşları çoktan devrilmeye başlamış bile. Vücut estetiği için bıçak altına yatan İranlı gençler, Orta Asya tipinin alamet-i farikası sayılan 'Burun'da değişikliği göze aldılarsa daha tehlikeli riskleri de göğüsleyebilirler. İranlı fizikçiye yapılan suikastın bir 'İç Temizlik!' olabileceği neden sadece benim aklıma geliyor ki?
Yetmişli yılların Diva'sı kabul edilen Ajda'nın yaşlandıkça gerginliğinin artmasını Ti'ye alanlar İran'a çok iyi baksınlar. İran'da yıkılmaya başlayan domino taşları sınırları aşabilir. Önümüzdeki bir kaç yıl içinde Türkiye'de de estetik cerrahide beklenmedik bir talep ile karşılaşabiliriz... Hazırlıklı olalım.