Cezaevinde yakalandığı kanser dördüncü evreye çıkana kadar tahliye edilmeyen ve geçtiğimiz günlerde vefat eden KHK'lı polis memuru Abdulvahit Tunçay'ın, ailesine, “Ben eğer vefat edersem diğer hastalar yaşasın, insanların sesini duyurun. İçeride birçok hasta insan var” dediği öğrenildi.
Tekirdağ Kapalı cezaevinde yakalandığı pankreas kanseri dördüncü evreye çıkana kadar tahliye edilmeyen ve geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden KHK’lı eski polis memuru Abdulvahit Tunçay’ın eşi Songül Tunçay ve kızı Fatma Türkan Tunçay Kronos’a yaşadıklarının detaylarını aktardı.
Kronos'tan Selahattin Sevi'ye konuşan Songül Tunçay, eşinin “adeta ölüme terk edildiğini” belirtirken, kızı Fatma Türkan Tunçay ise babasının hayatını kaybetmeden önce kendilerine “Bana bir şey olursa diğer hastalar ölmesin, insanların sesinin duyurun” dediğini aktardı.
“TUTUKLANDIKTAN 15 GÜN SONRA KUSMA VE İSHAL BELİRTİLERİ BAŞLADI”
Ekim 2020’de tutuklanan ve Tekirdağ 1 Nolu T Tipi Cezaevine gönderilen Tuncay’ın, Cemaat soruşturmaları kapsamında 25 yıl hapis cezasına çarptırıldığı öğrenildi. KHK’lı polis memuru 50 yaşındaki eşinin 1 Mayıs günü, saat 21.15’te hayatını kaybettiğini belirten Songül Tunçay, “Eşim tutuklandıktan 15 gün sonra kusma ve ishal belirtileri göstermişti. Bize ‘hastayım’ dediğinde, soğuk algınlığıdır diyordum ama o süreçte çok kilo kaybetmişti. Ben de o zaman ‘doktora git’ demiştim. Doktora gidince karantina hücresinde 14 gün boyunca yalnız kalınıyormuş diğer arkadaşlarına öyle yapmışlar. Eşim de ‘ben o 14 gün boyunca tek başıma yapamam’ dedi. Daha sonrasında hastalık ilerlemeye devam edince eşim kendisi doktora gitmeye karar vermiş. Bununla alakalı cezaevinden istekte bulunmuş fakat karşılığında red cevabı vermişler. Eşim, hastaneye gidebilmek için 25-30 tane dilekçe yazdı fakat hastaneye götürmediler. En sonunda hastalık ölümcül seviyeye ulaştıktan sonra bu talebi değerlendiriyorlar. Eşim, artan ağrıları sonrasında artık yatağında değil sandalyede yatar hale gelmişti ve bunu gördükleri halde hastaneye götürmediler.” ifadelerini kullandı.
“AVUKATLA BİRLİKTE GELİP BENİ KURTARIN” DEMİŞ
Tunçay, sözlerini şöyle sürdürdü: “Orada hastalandı. Hastaneye gitmek istemesine rağmen Tekirdağ’daki cezaevi yönetimi taleplerine olumlu karşılık vermedi. En sonunda eşim beni Mart ayında aradığında çok ciddi hasta olduğunu, ölmek üzere olduğunu ve avukat ile birlikte gelip ‘beni kurtarın’ demişti. Bu süre zarfında ciddi kilo kaybı yaşayan ve ağrıları çok şiddetlenen eşimi, cezaevi yönetimi hastaneye götürülmesine müsaade ediyor. Fakat hep acile götürüyorlar sonra geri getiriyorlar. Hastaneye yatırmıyorlar.”
“HASTANEYE YATIRIN DİYE YALVARDIK”
“Eşimi Tekirdağ’daki cezaevinden yeni şehir hastanesinin aciline götürüyorlar, sonrasında yeniden koğuşuna getiriyorlar. Biz en sonunda hastane yönetimine ‘bu şekilde hastaneye götürüp getirmeyin, en azından hastaneye yatırın’ diye yalvardık ve onu bile zorla yaptırdık. Biz avukatla hastanenin baş hekiminin başında nöbetler tuttuk. Avukat, ‘Bu adamın zaten çok az bir zamanı kaldı, siz tahlil sonuçlarına bakarak tahliye edebilirsiniz. Bunun için sadece bir kağıt lazım’ demesine rağmen başhekim ‘Hayır, bekleyeceksiniz sonuçları, öyle bir şey yapamam’ dedi. Hastanenin tutuklu bölümünde bir hafta gibi bir süre kalabildi.”
“YEMEK YİYEBİLMESİ İÇİN MASA BİLE VERMEDİLER”
Eşinin vefatına yakın tahliye edildiğini ve bir ambulansla Ankara’da özel bir hastaneye naklettiklerini belirten Tunçay, “Bu sürenin sadece 3-4 günlük süresinde refakatçi olarak eşimin yanında durabildim. Geri kalan sürede de ‘kendi işini kendi görebiliyor’ diyerek refakatçi olarak girmeme izin vermediler.” diyerek şunları söyledi: “Eşimin ayaklarından sular aka aka, yere düşe düşe yaptığı işleri ‘kendi işini kendi görebiliyor’ diyerek talebimizi reddettiler. Ben içeri refakatçi olarak girdiğimde yerler tamamen suydu. Sanki bir şeyler yıkamışlar gibiydi. Eşimin bir ayağı neredeyse 50 kilo civarıydı. O kadar su toplamıştı ki artık ayakları, havlu yetiştiremiyordum ve kaldıramıyordum. Eşim bir yudum su içiyordu sonrasında kusuyordu, devamlı kusuyordu. Hastanelerde hastaların yemek yiyebilmesi için verilen masayı bile bize vermediler. Biz gittik dilekçe verdik, ondan sonra masayı bize verdiler.”
“EĞER YATIŞI YAPILMIŞ OLMASAYDI CEZAEVİNDE ÖLECEKTİ”
“Ankara’ya naklinden önce Tekirdağ’da hastane yönetimi bize verilen tahliye kağıdını bile kabul etmedi. Bize, ‘Bu yeterli değil adli tıptan bir kağıt gelecek size 15 gün sonra, heyet o gelecek kağıt sonrası kararını verecek’ cevabını verdiler. Tahliye kararını hastanede başhekim ve heyette yer alan kişiler yeterli görmedi. Hastanede Ö. Bey adında bir doktor vardı. Yatışını yapmış olmasaydı hastanede, eşimi o halde yeniden cezaevine götüreceklerdi. Eğer yatışı yapılmış olmasaydı eşim cezaevinde ölecekti. Eşimi 4’üncü evre kanser hastası diye hastaneler ‘kanserin son evresi kabul edemeyiz’ diye reddettiler. En sonunda özel bir hastane bulduk Ankara’da onlar da reddetti ama bir tanıdık vasıtasıyla yatışını yaptık. Tekirdağ’daki hastanede bize yardımcı olan Ö. bey, ‘1-2 gün sonra hiçbir hastaneye eşinizi götüremezsiniz. Durumu çok ağır ve gittikçe ağırlaşacak’ demişti. Biz hemen bir ambulans ayarlayıp gece 3’te Ankara’ya yola çıktık. Eşim Ankara’da Nisan sonunda bir pazartesi günü yatmaya başladı, cumartesi günü de vefat etti. Eşim belki bir hafta daha yaşayacaktı, bu takdir-i ilahi ama bizi çok zorladılar.”
EŞİ HASTALANINCA 3 ÇOCUĞUYLA TEKİRDAĞ’A GİTMİŞ
“Biz Ankara’nın Altındağ ilçesine ikamet ediyoruz. Eşimin bu durumu ortaya çıktıktan sonra Tekirdağ’a 3 çocuğumla birlikte gittik. 18, 16 ve 8 yaşında 3 kızımız var. Günlüğü 500 lira olan bir otel bulabildik ve orada kaldık. Avukat’ın masrafları da eklenince benim günlük 2-3 bin lira arasında bir ay boyunca masrafım oldu. Biz gittik 2 güne alır döneriz diye düşündük ama maalesef hastane yönetimi ve mahkeme zorladıkça zorladı. Bir aydan fazla orada kaldık ve harcamalar yaptık.”
“İLK MAHKEMESİNE 2 SENE SONRA ÇIKTI”
Eşinin 15 Temmuz’dan iki ay sonra KHK ile işinden edildiğini ve ardından gözaltına alındığını kaydeden Songül Tunçay, “Eşim Eylül ayında yayımlanan ilk KHK ile ihraç edildi sonrasında da gözaltına alındı. O zaman eşimi 2 sene boyunca ‘terör örgütüne üyelik’ suçundan dolayı cezaevinde tuttular ve ilk mahkemesine 2 sene sonra çıktı.” diyerek süreci şöyle özetledi: “Sincan Cezaevinde 2 sene boyunca yattı ve ikinci mahkemesinde delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Eşim çıktıktan 2 yıl sonra yeniden tutuklandı. Tutuklandığı sırada Tekirdağ’a gidiyordu. Birileri şikayet ediyor ve 2021 yılının Ekim ayında yeniden Tekirdağ’da tutuklandı. Eşim çıktıktan sonra kaynak işi yapıyordu. Çatılarda demir yapıyor, laminant döşüyordu. Meslek lisesi mezunu olduğu için her iş elinden geliyordu.”
“EŞİMLE AKRABA ÇOCUKLARIYDIK…”
“Ben ve eşim Ankara’nın Beypazarı ilçesindeniz. Akraba çocuklarıydık ve sonra Batman’a gittiği dönem evlendik. Biz 2000 senesinin Mart ayında evlendik. Sonrasında 3 kız çocuğumuz dünyaya geldi. Eşim, kızlarına çok düşkündü. Hele en küçük kızımıza çok düşkündü. Yaptığı her şeyi onun için yapardı. En son kızımıza ‘Sarı kızım her şeyi sen rahat ol diye yaptım’ demişti. Normal zamanlarda büyük kızım aşçılık okuyor, onunla birlikte yemekler yaparlardı. Ortaca kızım zaten babasına aşık gibi yaşardı. Babasıyla birlikte film izlerlerdi. Kızlar eve köpek almak isterlerdi, eşim en sonunda eve bir kedi almıştı. Vefat etmeden önce de ‘benim size emanetim’ demişti. Bu süreçte akrabalarım ellerinden geldiği kadar yanımızda durdular, yardım ettiler. Cenazede yalnız bırakmadılar. Eşimin sadece annesi yaşıyor, babası vefat etmişti. Eşimin cenazesine annesi de geldi. Çok üzgündü elbette…”
“AÇIK GÖRÜŞ VERSİNLER DİYE YALVARDIK…”
Abdulhavit Tunçay’ın büyük kızı Fatma Türkan Tunçay ise babasını en son hastanede gördüklerini belirterek, “Tekirdağ’da babamla sadece iki kez görüşebildik. Onlar da kapalı görüşlerdi. Yalvardık açık görüş versinler diye ama buna müsaade etmediler. Normalde kapalı görüş hakkımız olmasına rağmen bunları bize vermediler. Babam gözaltına alınmadan önce ‘her şey güzel olacak kızım merak etmeyin kızım. Her şey sizin için’ demişti. Biz babamı en son morgda gördük. Ankara’daki hastanede yoğun bakımda olduğu için göremedik. Cenazesini görebildik morgda. Öpebildim ama çok geçti…”
“BUNDAN SONRA DA YAPACAĞIM BÜTÜN BAŞARILARI BABAMA ADAYACAĞIM”
Aşçılık okuduğunu ancak babasının desteğiyle 9 yaşından beri Kick Boks yaptığını anlatan Fatma Türkan Tunçay, babasıyla ilişkisine dair şunları kaydetti: “Benim Twitter adresim daha önce vardı, aktif kullanıyordum ama en son babamın durumu için kullanmaya başladım. Babam çok istemişti milli takıma girmemi. Babam hastaydı, Tekirdağ’da ziyaret ettiğimizde ‘Niye gitmedin turnuvaya Antalya’ya?’ dedi. Ben de ‘Seni burada bırakıp gidemezdim’ dedim. ‘İnşallah beraber döndüğümüz zaman, Gaziantep’teki maça beraber gideceğiz’ demişti. Ben 9 yaşından beri babamın desteği ile Kick Boks yapıyorum. Liselerarası müsabakalarda birinci oldum, Ankara’da birçok derece elde ettim ama Türkiye şampiyonasına babamın rahatsızlığı nedeniyle gidemedim. Ben babama üniversitemi okuyacağıma, sporumu çok başarılı bir şekilde yapacağıma dair söz vermiştim. Babam benimle hep gurur duyardı, arkadaşlarına hep başarılarımı anlatırdı. Hatta en son hastanedeki hemşirelere bile anlatmışlardı. Hastaneye gittiğimizde hemşireler biz geldiğimizde ‘Vahit abinin büyük kızı sen misin?’ diye bana sormuşlardı. Benim başarılarımla hep gurur duyardı ve bundan sonra da yapacağım bütün başarıları babama adayacağım. Ben lise 3’üncü sınıf öğrencisiyim. Aşçılık okuyorum ama babam hep beden eğitimi okumamı, spora yönelmemi istiyordu. Babamla beraber hep yemek hazırlardık. Hatta okulda öğretmenlerim babamı hep merak ederlerdi. Babam çok güzel karides ve ciğer hazırlardı. Eli çok lezzetliydi, hamur bile açabiliyordu bu konuda çok marifetli bir insandı.”
Abdulvahit Tunçay’ın cenazesi 2 Mayıs’ta Ankara Beypazarı’ndaki köyünde defnedildi.
“İÇERİDE BİRÇOK HASTA İNSAN VAR, ONLARA SES OLUN”
Babasının kendilerine, vefat etmesi halinde mahpus diğer hastalara ses olmalarını vasiyet ettiğini kaydeden Fatma Türkan Tunçay, “Babam, ‘Diğer hastalar ölmesin, insanların sesinin duyurun. İçeride birçok hasta insan var, onlara ses olun. Ben suçsuzdum, eğer ölürsem bile hukuk içinde benim hakkımı arayın’ dedi. Biz de onun hakkını aramaya devam edeceğiz. Babamın rahatsızlığı süresince onun tahliyesine izin vermeyen hastaneye ve ceza infaz kurumu hakkında dava açtık. Biz sonuna kadar hakkımızı arayacağız ve avukatımızla birlikte süreci takip edeceğiz” ifadelerini kullandı