Kimi zaman bir filmle kimi zaman bir romanla yerden yere vuruldular. Bazen hain, bazen ikiyüzlü, bazen de korkak oldular.
Ancak hiçbir iftira Osmanlı hanedanını tarih dersi kitapları kadar incitmedi. Zira tertemiz zihinler, devlet eliyle yazdırılıp okutulan bu kitaplarla yıllarca hain olarak tanıdı onları.
Osman Gündeş'in geçtiğimiz aylarda piyasaya çıkan 'Vahdettin'in Sırdaşı Avni Paşa Anlatıyor' kitabı, kadim bir tartışmada Osmanlı'nın son padişahı Vahdettin hakkında doğru bilinen yanlışları tashih edici nitelikteydi. Daha önce rahmetli Ecevit'in akıllarda kalan sözlerinden biri de Vahdettin'in hain olmadığı olmuştu. (Zaman, 14 Temmuz 2005) Murat Bardakçı (Şahbaba) ve Prof. Dr. Metin Hülagü (Yurtsuz İmparator Vahdettin) tarafından yazılan eserler de kamuoyunun ezberinin bozulmasına büyük katkıda bulunmuştu.
Son dönem Osmanlı hanedan üyeleri hakkında hepimiz birtakım hislere sahibiz. Vahdettin denince akla hemen ilk gelen kelimenin hain olması hiç de rastlantı değil. Bunun sebebi kaçmanın mümkün olmadığı resmi tarih. Neredeyse 4 kuşak, benzer kalıpların yer aldığı tarih ders kitaplarıyla yetişti. Biz de kuşaktan kuşağa aktarılan algının nasıl oluştuğunun peşine düştük ve Cumhuriyet'in ilk dönem tarih ders kitaplarını inceledik. Kitaplarda ön plana çıkan sonuçları şöyle özetleyebiliriz:
Kitaplar, Maarif Vekâleti Milli Talim ve Terbiye Dairesi ve Tarih Tetkik Cemiyeti tarafından belirlenen bir kurul tarafından yazılmış. Aynı kitaplar 1975'lere kadar farklı yazarların ismiyle neredeyse hiç değiştirilmeden yeniden basılmış. Bu da doğal olarak resmi ideolojinin çok uzun süre ders kitaplarından çıkmadığı sonucunu ortaya koyuyor.
Kitaplarda Nutuk'tan bölümler sıklıkla yer alıyor. Osmanlı padişahları ve yönetimi sürekli aşağılanırken yeni sistemi kuranları 'tanrı'laştıracak ifadeler bulunuyor.
Dikkat çekici bir diğer nokta ise Vahdettin ve dönemin siyasilerinin bir ders kitabına yakışmayacak, hiçbir objektifliği, dayanağı bulunmayan ve hakarete varan ifadelerle ders kitaplarında yer alıyor olması.
Ortaokul ve lise kitaplarının yanı sıra ilkokul kitaplarında bile resmi ideolojinin izlerine rastlamak mümkün. Bunlardan ilkokul dördüncü sınıf tarih kitabında 'Talebenin Kendi Tarihi' (1936) başlığıyla verilen Tarihe Hazırlık bölümünde (s. 5-6) tarih üzerinden resmi ideolojinin nasıl adım adım yerleştirildiği bariz bir şekilde görülüyor. Kitabın beşinci sayfasında öğrenciye kişisel bilgileri soruluyor. (Adın, soyadın, konuştuğu dil, doğduğu yer vs.) sonrasında sorular gittikçe enteresan bir boyut alıyor. "Daha küçük iken mi, şimdi mi daha güçlüsün? Bilgili ve güçlü olmak mı daha iyidir, bilgisiz ve cılız olmak mı? Niçin? Çocukları ve insanları bilgili ve gürbüz olan millet mi daha güçlü kuvvetli sayılır? Öyleyse Türk milletinin çocukları nasıl olmalıdır? Türk milletinin en büyük atası Atatürk olduğuna göre Türk çocukları aynı zamanda kimin çocuklarıdır? Atatürk'ün çocuğu olmak onuru bir çocuğa ne gibi duygular verir?" şeklinde birbiri ardına sıralanan sorulardan aslında soruların cevabını içinde barındırdığı ve kitabı hazırlayanların dünya görüşünü net olarak yansıtacak bir şekilde hazırlanmış olduğu anlaşılıyor.
Tarih III Ortaokul, 1939)
"Milleti ve memleketi harbe sürükleyenler, memleketten kaçmış. Padişah Vahdettin kendini ve tahtını korumak kaygısına düşerek alçakla tedbirler araştırmakta... Hükümetin başındaki Damat Ferit Paşa, aciz, korkak, padişahın dediğinden çıkmaz, kendilerine zararı olmayacak herhangi bir hale razı..." (s. 167-168)
Padişahlar, ... "padişahların lakin vaziyeti iyi kavrayıp ona göre çalışmaya cesaretleri yoktu. Bir sürü akılsız ve vatan duygusundan mahrum adamlar iş başına gelmişti. Bunlar düşmanın her dediğini yaparak, merhamet dileniyorlardı." şeklinde aşağılanırken sayfanın en son paragrafında ise yeni devletin kurucusu Atatürk, "Yiğit Türk'ün bu bitmeyen, tükenmeyen kuvvetini, hızını yoluna götüren büyük bir baş." olarak ele alınıyor. (s. 171)
Damat Ferit Paşa, ecnebilerin öğüdü üzerine, milleti içinden vurmak yolunu tuttu. Ali Galip adında bir adamı... yardımıyla Mustafa Kemal'i düşürmeye gönderdi. (s. 188)
Türk milleti kendisini tekrar Osmanlı saltanatının eline atamazdı. Onu, Gazi diriltmişti, Gazi kurtarmıştı. ... bunun üzerine halifelikle Türklerin başına kalamayacak olan hain Vahdettin, bir İngiliz harp gemisine atlayarak İstanbul'dan kaçtı. BMM, kaçan halifeyi azletti. (s. 226)
Mustafa Kemal, kara haberlerle gözleri dönen, inancı sarsılan, umutsuzluğa düşen nice kimseler, onun gözlerine bakınca, hemen değişiyorlar, karayı ak, geleceği aydınlık görüyorlardı, bükülmüş belleri doğruluyor, iğilmiş başları yukarıya kalkıyordu. Gazinin bir sözü, koca bir milleti yerinden sıçratıyor, ateşe saldırtıyor, ona her şeyi kazandırıyordu. ... bu yüce şanı biz, ancak ulu gazimize, büyük Türk oğluna, Gazi'mize borçluyuz.
Tarih III (yeni ve yakın zamanlarda Osmanlı-Türk Tarihi, 1931)
... halifelik makamlarını temsil edenlerin her türlü ahlak, fazilet ve insanlık gayretlerinden ne kadar uzaklaşmış olduklarını... Bizzat halife, bütün saltanat ve hilafet kuvvetlerini ve kullarını toplayarak, Türk haysiyet ve istikbalini kurtarmak için hayatlarını Anadolu topraklarına nezir kılanlara saldırtmakta...
Zehirli hıyanet oklarıyla vurmak ve milli misakı baykuş gagası ile didiklemek için elinden gelen bütün çare ve vasıtaları kullandı.
Bizans'ın taht ve Hıristiyanlık namusu için can veren son imparatoru Konstantin kadar dahi iptidai şeref tezahürü göstermeyerek batırmaya gücünün yetmediği vatandan düşman zırhisiyle ve memleketten giderken "hilafet ordusu" namını verdiği hainler çetesinin denaat macerasından, vatanperverlerin katlini vacip kılan fetvalardan, Sevr Muhadenesi'nin esaret halkalarından başka bir şey götürmedi. Milli saraylardan aşırılarak Malaya zırhlısı kamaralarına kaçırılan hazineler vatan hatırası sayılamaz." (s. 158)
Abdülmecit efendi akılsızlığı ve ahmak hırsı ile ... milletin kendisine verdiği mevki ve makamla etmeyerek milli hakimiyet aleyhinde entrikaya sapmakla, Abdülmecit Osmanlı sülalesinden Türk milletine artık hiçbir hayır gelmemesi mümkün olamayacağının en son kat'i delilini vermiş oluyordu. (s. 159)
Abdülmecit efendi cüreti gittikçe azıtarak işine yarayabilecek mahiyette gördüğü politikacıları kumandanlar ile sıkı münasebetler tesisine kadar ileri gitti. (s. 160)
Umumi Tarih Ali Reşat, 1929 liseler için
Vahdettin İstan-bul'dan firar etmek gibi emsalsiz bir ihanette bulunmak suretiyle... (s. 308)
Cumhuriyet idaresi Türkiye'nin iktisadi, içtimai, adli teşkilatını en sağlam temeller üzerine kurdu. Avrupa'nın kanunlarını aynen kabul etti. Garp medeniyetini bir kül olarak aldı. Cahilane itikatları ve hurafeleri esasından kaldırdı... (s. 308)
Hilafet, Türk milletinin başına pek çok felaketler getirmiş olmaktan sarfınazar saltanattan farksız bir şey idi. (s. 309)
Meslek ve teknik öğretim okulları için, Kız enstitüleri
III. Sınıf, 1975, Emin Oktay
Osmanlı padişahı VI. Mehmet Vahideddin, İstiklâl Savaşı sırasında Türk milleti ve vatanı aleyhine giriştiği haince hareketlerinden dolayı milletin haklı öcünden korkarak... gizlice İstanbul'dan kaçtı. Bu olay üzerine TBMM kaçak halifeyi...
Talim Terbiye Kurulu arşivinde Harf İnkılabından sonra yayınlanan, erişebildiğimiz ilk tarih kitabı. (Umumi Tarih, 1929, Liseler için, Ali Reşat, Maarif Vekaleti Milli Talim ve Terbiye Dairesi)
Tarih IV Ortaokul, 1934
Türk milletinin vaziyete bakışı
... "bazı kimseler, idealini taşımadıkları halde yine vatan ve milletin mukedderatına hâkim yüksek mevkilerde kalarak şerefsiz hayatlarını biraz daha sürdürmeyi istiyorlardı." (s. 13) ... "böyle gayretten mahrum bir padişah ile kâh haysiyetsiz ve alçak, kâh aciz ve korkak adamlarla idare edilen bir hükümetin ahvaline müspet ve faydalı bir bakışı bittabi olamazdı." (s. 14) ... Osmanlı Devleti'nin asrın icaplarına göre tekamülüne mani bir müessese ihdas edilmemiş ve Türklük bu boş unvanı taşımak yüzünden zararlara uğramamış olacaktı. ... fakat bunların memleketi uykuda ve cahillikte bırakmakta menfaati olan medresecilerin millet zararına kuvvetlenmesinden, hariçte Türk milletini boğazlamaya ve Türk vatanını parçalamaya karar vermiş olanların kararlarını icrada aceleye yürütmüş olmaktan başka bir tesiri görülmedi. (s. 157)
Belgeler hain demiyor!
Prof. Dr. Metin Hülagü: Ne Vahdet-tin'in ne II. Abdülhamid'in ne de Damat Ferit'in hain olduklarına inanmıyorum. Zaten böyle olmadıklarını İngiliz belgeleri ispatlıyor. İftiralar kasıtlıydı. Tarihçiler bile bu iftiraların arkasındaki gayeyi araştırmadan ya da aynı zihniyete hizmet ettiklerinden bu bilgilere kitaplarında yer verdiler. Damat Ferit Paşa'yla ilgili genel kanı, onun hain olduğu ve Atatürk'e ihanet ettiği yönünde. Peki, bu ülkede Damat Ferit'le ilgili akademik belge ve bilgilere dayalı kaç tane kitap var?
Arşivlere silahla girip çıkıyorsunuz. Rezalet durumda. Cumhuriyet ile yönetilen demokratik bir ülkede askerî arşiv olur mu? Askerin işi arşiv tutmak mıdır? Askerin elindeki belgeler devlete teslim edilmelidir.
Her yeni kurulan hükümet bir öncekini karalamalıdır ki kendisini meşrulaştırsın. Cumhuriyet kurulmuş tabiî ki Osmanlı'ya sövecekler, karalayacaklar. Çünkü adama sorarlar Osmanlı o kadar iyiyse bunlar niye geldi?
Son dönemde ders kitaplarında düzelme ve kamuoyunda algı değişikliği söz konusu. Gizlenen, karalanan, çarpıtılan tarih gün yüzüne çıkıyor. İstediğiniz kadar Vahdettin, II. Abdülhamid haindi deyin, hani belge? Ama İngiliz belgelerinden bulup ortaya koyuyorum. Atatürk'ü Samsun'a milli hareketi başlatması için kim gönderdi, Bandırma vapurunu kim buldu ve kırk bin altını emrine kim verdi? Vatan haini olsa neden bunları yapsın?
Düşmansız bir tarih istiyorum
Mustafa Armağan: 908'den beri aynı kavga. İyiler ve kötüler, kahramanlar ve hainler. Önce Abdülhamid hain ve zalim sultandı, sonra Vahdettin... Artık körpe zihinleri bu düşmanlık tohumlarıyla beslemekten vazgeçelim. Onlara olumlu mesajlar verelim. Adi, zalim, korkak, kızıl, hain gibi insani ilişkiler bakımından zararlı, tarih açısındansa manasız sıfatları ders kitaplarımızdan çıkartalım. Unutmayalım ki, bugün zihinlere düşmanlık tohumu ekenler, yarın bunun başka düşmanlıklar şeklinde karşısına geleceğini hesaplamalıdır. Velhasıl tarihin demokratikleşmesini istiyorsak düşmansız bir tarihe yelken açmalıyız.
ZAMAN