M . ERTUĞRUL İNCEKUL
“
Bu itibarla da, kemale ermiş ve herkes tarafından benimsenmiş bir demokrasiden bahsetmenin mümkün olmadığı ve demokrasinin henüz bir gelişme vetiresi yaşadığı günümüzde İslam’ın demokrasiye katabileceği zenginlik de mutlaka düşünülmelidir. Ebedî bir Zât'ın teveccühünden ve ebediyetten başka hiçbir şeyle tatmini mümkün olmayan insanoğlunun manevî ihtiyaçlarına da cevap verebilecek bir demokrasinin geliştirilmesi meselesi de mütalaa ve müzakere edilmelidir.” Fethullah Gülen
Respect Graduate School bünyesinde faaliyet gösteren R&H Araştırmaları Merkezi'nin 3. Divan Toplantısı 3 Eylül Pazar günü yapıldı. Geçen divanlarda ‘Göç’ ve ‘Çevre’ konuları işlenmişti. Bu Divan Toplantısı’nda da ‘Demokrasi ve Katılımcılık’ ele alındı. Özellikle ‘Mana Boyutlu Demokrasi’ kavramı ışığında toplumsal bir vizyonun peşinde koşmanın gerekliliği üzerinde duruldu. Divan programında Prof. Dr. Şammas Salur ana makalesini okudu. Doç. Dr. Kezban Karagöz, Dr. Bülent Keneş ve Prof. Dr. Mahmut Akpınar’ın cevabi makalelerinin ardından müzakerecilerin görüşleri yer aldı.
Divan Toplantıları Organizasyon Heyeti: Prof. Dr. İbrahim Hasgür, Prof. Dr. Kemal Özden, Dr. Züleyha Mary Fikret’ten oluşuyor. Kerim Balcı, Melike Gülen, Emine Eser ve Ertuğrul İncekul organizasyonunda düzenlenen Divan Toplantıları aslında Hizmet ve Medeniyet İnşası Semineri’nin bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştı. Bu seminer AFSV’nin 2021 tarihli Hizmet Hareketi’nin Temel Değerleri Açıklaması’nı esas alıyordu. Demokrasi ve Katılımcılık Divanı Koordinatörlüğünü Ercüment Said yaptı. Raportör olarak; Beyza Nur Uğur, Meryem Köken, Çağrı Adil, Abdurrahman Can görev üstlendiler. Programın moderatörlüğünü Yüsra Mesude Arslan yaptı.
Şammas Salur kısa bir demokrasi tarihi özeti ile başlıyor makalesine, üç temel bildirgeyi kaynak alıyor; Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, Fransız Yurttaş Hakları Bildirisi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi. Her üç bildirinin içeriği temel insan haklarının tanınması, ona saygı, eşitlik ilkesi, insan haklarının korunmasına yönelik olarak ele alınan yasal garantiler gibi demokrasinin özünü teşkil eden konulardan oluşmaktadır. Sonrası çalkantılı Türkiye demokrasi tarihine değiniyor ve 15 Temmuz’daki darbenin tam olarak bu amaca hizmet ettiğini ve Türkiye’deki demokrasiyi geri dönülmez bir biçimde tahrip ettiğini söylüyor.
Eğitim, dünyaya açılma ve şiddetsizlik
Hizmet Hareketi’nin Üç Demokratik Manifestosu'nu şöyle sıralıyor; Eğitim, dünyaya açılma ve şiddetsizlik. “Hizmet Hareketi’nin demokrasiye katkısını ve sivilliğini anlamada öncelikle eğitim konusu üzerine eğilmek gereklidir. 1990’lı yıllarda Türkiye’de tartışılan en önemli konulardan birisi sivilleşme konusuydu. Özellikle 1945-1990 arasındaki kısa yüzyılın sona ermesi (20. yüzyıl) ve postmodernlik üzerine yapılan tartışmalar devletin sivil alana daha geniş bir insiyatif sağlaması gerektiği biçimindeki düşünceleri de tetikledi. Belki de Türkiye’de yaşayanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana ilk defa demokrasinin farklı bir biçimde sivillik üzerinden kamuoyu önünde tartışılmasına tanık oldu.”
Hizmet Hareketi’nin Türk demokrasisine katkısını sınırlayan açmazları üç ana başlıkta topluyor; Türkiye’de “demokrasinin” istisnailik açmazı, ‘demokrasinin’ ‘niyet’ açmazı, ‘demokrasinin’ bürokratik sistem açmazı.
Hizmet Hareketi ve yeni bir evrensel söyleme olan ihtiyaç
Şammas hoca ana makalesinde şu cümlesi ile önemli bir ihtiyacı dile getiriyor: Hizmet Hareketi ve yeni bir evrensel söyleme olan ihtiyaç. “Hizmet Hareketi hem Türkiye’de hem de dünyanın hemen her noktasında başarılı eğitim girişimlerine imza atmış ve fiilen evrensel barışa katkıda bulunmuştur. Özellikle etnik ve dinsel çatışmaların yoğun olduğu bölgelerde çatışan kesimlerin çocuklarını aynı sıralarda eğitme başarısını göstermiştir. Bunun sayısız örneği bulunmaktadır. Bu noktaların altı çizildikten sonra güçlü bir manifestoyu dile getirmenin ihtiyacı artık acil hale gelmiştir.”
Birlikte yaşama kültürü ile yola çıkan hareketin demokrasi serüvenini şöyle tanımlıyor, Hizmet Hareketi başlangıcında demokrasi ya da benzer ideallerle yola çıkmadı ancak hedefi yine birlikte yaşamaydı. Bir diğer deyişle aslında bir birlikte yaşayabilme projesiydi. Bir takım uzlaşmaz görünen rakipleri ve sorunları olsa da, bu anlamda birlikte yaşama ideali içerisinde bugünkü modern demokrasinin özü somut biçimde yer almaktaydı.
Ayrıca sivil topluma örnek bir model olarak YMCA (Young Men's Christian Association) örnek verdi. YMCA, 1844 te Londra’da George Williams önderliğindeki 12 genç tarafından kurulmuştur. YMCA organizasyonları milli konseyler tarafından idare edilir ve dünya YMCA'lar ittifakının üyesidir. Dünya YMCA'lar İttifakı 1855'te Cenevre'de kuruldu. 1955'te Paris'te gerçekleştirilen Yüzüncü Yıl Konferansları’na 76 ülke ve bölgeden 8 bin delege ile 4 milyon üye katıldı.
Bülent Keneş’in cevabi makalesinde belirttiği bazı itirazlara ve noktalara sorularla işaret etmek istiyorum. Hizmet Hareketi din ve inanç esaslı bir yapıdır, işleyiş, yürütme şekliyle seküler mekanizmaları kullanabilir ama ürettiği değerler ve faaliyetleri itibarıyla nasıl tam seküler olabilir?
Hizmet’in tahakkümcü “birlikte yaşama” projesi olduğu da tartışılır. Farklı inanç, kültürlere yönelik saygı, sevgi çerçevesinde faaliyetler yürütüyor ve anti-demokratik ülkelerde de bu projeye devam ediyor. Tahakkümle yaklaşsa bu faaliyetlerden sonuç alabilir miydi? Her sivil yapı gibi bireysel anlamda tahakkümle karşılaşılsa da, genel anlamda eğer kastedilen bu ise Hizmet “tahakkümcü” birlikte yaşama projesi değildir.
His birliği, mantık birliği, muhakeme birliği, birbirine saygı birlikte yaşama kültürü için gerekli şartlardır. Bu da demokrasiyi benimseyen bireylerle olur. Türkiye toplumu birlikte yaşama kültüründen büyük oranda nasipsizdir. Böyle bir toplumdan çıkmış bir Hareket için geldiği nokta başarılı değil midir?
Bülent Keneş’in şu tespiti hoşuma gitti: “Medeni ölçüler içerisinde uzlaşamamakta uzlaşmak, anlaşamamakta anlaşmak ve farklılıklarla donanmış muhatabın durumunu anlama ve anlamlandırma çabasına bile gerek duymadan olanı olduğu gibi kabullenecek bir kozmopolitizmi içselleştirmeyi birlikte yaşayabilmenin anahtarı haline getirmek gerekir diye düşünüyorum.’’
Hizmet yeni fırsatlar yakalayabilir
Hizmet’in yatay ve dikey yeni fırsatlar yakalama şansı olduğu fikrine katılıyorum. Hizmet’in 15 Temmuz sonrası geçirdiği sosyo-psikolojik değişimi, bireylerin demokratik ülkelerdeki tecrübelerini dikkate alarak yeni açılımlar sağlayabilir.
Hizmet mensuplarının sadece duygusal bağlarla değil, mefkûre ve değerler etrafında bir araya gelen bir topluluk olmaya çalıştığını gözlemliyorum, asıl bu tahakküm ve zulüm döneminde duygusallıktan çok mantık ve ortak değerler etrafında bir araya geliş olduğunu düşünüyorum.
Küresel bir sivil harekete dönüşmesi için daha uzun bir yol olduğu doğrudur ama hızlı öğrenebilen ve bireyleri eğitime açık olan Hizmet Hareketi bunu başaracak potansiyele sahip olduğu fikrindeyim.
Şeffaflık, çoğulculuk, demokratik değerler aslında AFSV gibi kurumların deklarasyonunda mevcut. Respect R&H Divanları da bu kapsamda ele alınabilir. Tabii ki deklarasyonla iş bitmiyor önemli olan bunu hayata ve pratiğe taşımak olsa gerek. Bu çalışmaların sürekliliği ile daha da mesafe alınabilir ama Hizmet’in aydın veya önde olanlarının şikayeti bırakıp bu çalışmalara destek vermesi ve sayılarının artırılması gerektiğini düşünüyorum. Taassuba, tahakküme en iyi cevap yeni metotlar, modeller ve fikirler sunmak ve vazgeçmemek olsa gerek.
Keneş, “Kamusal/küresel alanda faaliyet gösteren bir sivil toplum hareketi olarak Hizmet Hareketi’nin katılımcıları ve kamuoyuyla paylaşamayacağı, kamuoyuna deklare edemeyeceği hiçbir düşüncesi, hiçbir niyeti, hiçbir amacı/gündemi/misyonu, hiçbir unsuru ve hiçbir faaliyeti olmamalıdır,” diyor, bu kaideye de tam katılmıyorum çünkü bir meşru hareketin yaptığı her şey legal ve insani olmalı, hukuka aykırı olmamalı ama her şeyini kamuoyuna ilan edecek diye bir şart olamaz.
Batı’da Hizmet Hareketi’ne bir güven vardır. Öyle olmasa ülkeler sığınma taleplerine olumlu cevap vermezdi ama Türkiye’de Hareket’in durumundan ötürü tam bir güven telkin edememesi de normal karşılanmalıdır.
Hizmet Hareketi radikal dini gruplarla kıyaslanmayacak kadar şiddet ve militarize olmaktan uzaktır. Bu süreçte her tür provokeye rağmen şiddete bulaşmayarak bunu ispatlamıştır. Hocaefendi’nin herhangi bir beyanından, Hizmet’in sadece dini bir yapı olduğu ve sadece dine yakın insanlara ait bir hareket olduğu anlamı çıkarılamaz. Tüm inanç ve kültürlere gidilmesi, kurumlar açılması bunun sonucudur.
Sivil ve özgürlükçü bir hareket
Hizmet Hareketi’nin global sivil bir hareket ve özgürlükçü demokratik bir yapı olması için bugüne dek aldığı mesafeleri inkar etmeden, her şeyin değiştiği bir dünyada Hizmet mensuplarının da bu değişimi yakalayacağı ve toplumların tabanında kabul göreceği ümidimi hiç yitirmeyelim ve yeter ki vazgeçmeyelim!
Bülent Keneş makalesinde bazı hususlara dikkatlerimizi çekiyor: “Hizmet Hareketi’nin uzunca bir zamandır içinde bulunduğu bunalım, ... Esasında yeni bir sıçrama yapabileceği, hem yatay hem de dikey gelişimini konsolide edebileceği yeni fırsatlar da sunuyor. ... Hizmet Hareketi’nin gerek kendi iç dinamiklerinin aidiyet duygusunda, motivasyonunda ve dünya ile iletişiminde ciddi sarsıntılara yol açan kronikleşmiş ilkesel ve yapısal sorunları, gerekse değişen hem fiziki hem de değerler habitatının gerektirdiği uyum ihtiyacı palyatif adımlarla ... Giderilebilecek ölçeğin hayli ötesine geçmiş durumda. ... Hizmet Hareketi’nin kendisini kapsamlı bir şekilde dönüştürmesini zorlayan ve bir tür aciliyet dayatan bu mevsimin şu ya da bu bahaneyle kaçırılması, Hareket’in geleceğinin ve akıbetinin nasıl olacağının da belirleyicisi olacaktır. Hizmet Hareketi aktörleri farkında olsalar da olmasalar da köklü bir tercihin kavşağındadırlar. Ya şartların zorlamasıyla kümelenmek zorunda kalınan demokratik, çoğulcu, şeffaf, medeni dünyanın gelişen ve etkinliğini artıran bir aktörü; ya da içine kapandıkça kapanan, içe kapandıkça daha da tutuculaşarak daralan ve kalınlaşan kabuğunun içine doğru büzüşen bir ’cemaat’e dönüşerek sosyal ömrünü tamamlayacaktır.” Ve makalesinin devamında: “Tabanın talepleri, değişen coğrafya ve çağın şartları/ihtiyaçları doğrultusunda, bütün paydaşları ve unsurlarıyla yeniden yapılandırılacak Hizmet Hareketi, böylelikle açık, şeffaf, çoğulcu, demokratik, özgürlükçü küresel bir iyilik hareketi olma iddiasını ... Daha da ete kemiğe büründürebilecektir. Bu çerçevede Hizmet Hareketi, küresel düzlemdeki bütün katılımcılarını bağlayacak şekilde tanımlanmış, ilkeleri ve misyonu netleştirilerek ilan edilmiş, bu ilkelerin yerleşmesini ve takibini yönetecek/denetleyecek yerel, ulusal, uluslararası ve küresel tüm idari ve denetim mekanizmalarını demokratik yöntemlerle oluşturmuş bir oluşuma dönüşebilecektir. Bu sayede, sadece ulaşmak ya da iletişim kurmak istediği muhatapları nezdinde değil, son dönemde bizatihi katılımcıları arasında bile yoğun şekilde gözlemlenen güvensizlik, inandırıcılık, itibar ve prestij kaybı giderilebilecek ve toplumsal güvenin yeniden inşası yönünde çok ciddi bir adım atılmış olacaktır.”
Doç. Dr. Kezban Karagöz, Türkiye’nin yakın tarihindeki çalkantıları ele aldı. Tek partili dönemlerden çoğulcu demokrasiye geçişin Menderes’in idamı ile beraber her on yılda bir darbelerle sarsılan demokrasi yokuşunu anlattı.
Kısa demokrasi tarihimiz
Ayrıca, “Hızla kentleşen Türkiye’de büyük bir eğitimli kesim açığı söz konusuydu. Anadolu insanı çocuklarını okutmak konusunda istekli değildi. Çocuklarının eğitim alarak kendi kültürel kodlarından tamamen kopması onların çekincelerinden. Sağ ve sol grupların büyük çatışması sonucu yapılan darbe de toplumda korkuları besledi. Fakat 1980’de sonra muhafazakar seçmenlerin eğitime penatrasyonlarının arttığı söylenebilir. Bunda artık ekonominin tarım toplumu değil bilgi toplumuna evrilmesi de büyük bir etken olabilir. Diğer yandan halen birçok şehirde okullar çok azdı. Köyden ve küçük yerlerden gelen çocukların okuması karşısında barınma sorunu vardı. Bu noktada Hizmet Hareketi Anadolu insanını eğitime ikna eden bir görev üstlenmiştir. Açılan yurtlar, evden uzakta okuyacak çocuklara; eğitim alırken inanç ve aile kültürüyle de ters düşmeyen bir ortam sağlıyordu. Birkaç ev ile başlayan girişim hızla kurumlar ve yurtlarla büyüdü. Kısa bir süre sonra ise dershaneler ve okullarla genişledi bu alan. Özellikle dershaneler sayesinde Hizmet Hareketi birçok farklı kesimle temas halinde oldu. İyi eğitim Hizmet Hareketi’nin nişanesi olmuştu. Farklı kültürel ve politik arka planlara sahip aileler de zamanla çocukları için bu mekanları seçmeye başladı. Yetişen öğrenciler ise yüksek bir odak ile özellikle bürokrasiye hızla adım attı. Anadolu’daki muhafazakar aileler için ilklerden biri devlet kurumlarında çalışan çocuklar oldu. Devlet kurumlarının imajı hep sert ve korkulan bir şeydi, zihinlerde yer eden kurumlarda Anadolu insanının çocuğu da kendine yer açabilmişti. Fakat 2016 yılındaki olaylardan sonra devlet bu ilkeli çalışanları kitlesel şekilde bünyesinden uzaklaştıracaktı. Yetmez gibi bir de onlara sivil ölümü yaşatacaktır. Her vatandaşın kendi kamu kurumunda çalışması bir hak iken. Bunu Hizmet Hareketi ile ilişkili birileri yaptığında bunun etiketi ’sızma’ olmuştur. Bu ikircikli, tutarsız yaklaşımlar Türkiye’de Hizmet Hareketi’nin dönüştürme katkısını da baltalayan şeyler olmuştur. Diğer taraftan Hareket mensuplarının belli kademelerde olması teşvik edilirken bunun değişimi etik ve şeffaf yönetime temel sağlayacağı tasavvur edildi. Fakat 2016 yılındaki siyasi gelişmeler, yıllar süren eğitim çabaları sonrası gelinen bürokratik aşamanın nasıl da bir anda yerle yeksan olduğu görüldü. Hareket mensupları adına en büyük şoklardan biri de bu oldu.”
Kezban Karagöz’ün yakın demokrasi tarihi değerlendirmeleri şu şekilde devam ediyor: “28 Şubat sürecinde ciddi yaralar alsa da özellikle başörtülü kadın öğrencileri seçimlerinde özgür bırakması hareketi diğer İslami gruplar içinde suçlanan bir pozisyona itti. Bu benim hareketi ilk keşfettiğim durum olmuştur. İlk defa İslami referansları olan bir grup; kadınlara seçiminde bireysel olma yolu açmıştı. Kendi açımdan saygı duyduğum bu adım, Siyasal İslam geleneğinden gelen grupların büyük eleştirilerine yol açmıştı.
Hareket için en ciddi darbelerden biri ise 2013 yılında ortaya çıkan rüşvet operasyonları oldu. 17-25 Aralık’ta ortaya çıkan rüşvet çarkında bizzat başbakanın işlerin başında olmasını yayınlayan medya günah keçisi ilan edildi. Polis teşkilatı ciddi bir baskı ile adeta tek tek elendi. Bu kadar büyük bir rüşvet skandalı Türk toplumunda ciddiye alınmadı. Hizmet Hareketi ise hem toplumdaki etkisini yitirdi hem de iktidarın şiddet eylemlerinin hedefi olmaya başladı. 2016 yılındaki darbe girişimi sonrası ise kendini demokratik yolların gelişimi ile kodlayan hareket en büyük darbeyi aldı. Kendini halkı ve ülkesinin bekasına adayan hareket için bambaşka bir dönem açıldı. Hareket darbe yapmakla suçlandı ve bunu toplum da kabullendi. Demokratik bir ülke ve demokratik değerlere bağlı bir topluma katkıyı hedefleyen hareket kendi değerleri ile tamamen zıt bir konuma itildi. Çok büyük bir yargılama dalgası, çok büyük bir ihraç ve harekete yakın insanlara ise tecrit içeren bir ortam oluştu. 7 yıl geride kalırken yüzbinlerce insan terörist olmakla suçlanarak adli süreçlerden geçti.”
Kadınların toplumdaki yeri
Kezban Karagöz göç edilen ülkelerdeki endişesini şöyle dile getiriyor: “Göç edilen ülkelerde ise yeni gelen Türkiyeliler hakkında bir kafa karışıklığı var. Hizmet Hareketi hakkında Avrupalı kamuoyu bilgi sahibi değil. Örneğin birçok insan Gülen’i bir siyasetçi olarak düşünüyor. Onurlu bir duruş mücadelesi gereği ülkesini terk eden bu insanların geliş sebebi ise oldukça muğlak. Bu konuda içerik üretmek ve yaymak yereldeki sivil toplumla paydaş olmak küresel bir konum almak şart. Bunu da mutlaka kadınları dahil ederek yapmak önemli bir etki oluşturacaktır. Zira Müslüman toplumlarda kadın değersiz ve nesne konumunda fakat rejimin baskılarından kadın ve çocuklar çok fazla etkilendi. Kadının aktif rol aldığı bir hareketi tanımak Avrupalı insanların hem saygısını hem de konuya ilgisini artıracaktır.’’
Sivil toplum kuruluşları ve dernekler nasıl olmalı?
STK ve dernekler için şu önerileri getiriyor; Dernekler de kendilerini ve görevlerini yeniden tanımlama sürecindeler. Fakat eskiden kalma alışkanlıklar devam ettiriliyor. Fakat yeni kaslar çalıştırmak yeni modeller geliştirmek zorunda Hareket. Zira bugün bambaşka bir hedef kitle, bambaşka yollardan geçmiş bir topluluk var. Örneğin, entegrasyon çok büyük bir sorun. Yeni bir getto olma tehlikesi söz konusu. Bu konuda teknik olarak adım atılsa da içerik olarak boşluklara neler geleceği büyük bir soru işareti. Maalesef derneklerde Arapça hadis ezberleyelim, Excel dosyasındaki listedekilere tik atalım kaygısı hakim. Burs gündemleri önemli ama devletten para alan insanlardan burs istenmesi aslında etik mi? Asıl hedef bu insanları bir an evvel kendi geçimlerini sağlamaya teşvik edecek destekleri organize etmek olabilir. Çok sesli demokrasilere uyumlu bireyler olmaya bu demokrasilerde aktif rol alan bireyler olmaya teşvik etmek Hizmet Hareketi’nin yeni görevi olabilir.
Gençler ve diaspora tehlikesi
Demokratik kodları sadece kitaplardan değil bizzat deneyimsel olarak öğrenmek zamanı. Fakat bu yeni ülkelerdeki politik, toplumsal ve kültürel arka plana dahil olmaktan henüz çok uzak bir Hareket söz konusudur. Kendi demokrasi okumasını yapması, özellikle gençlerin gerçek anlamda bir diasporaya dönüşmesi adına önemlidir. Eğer bu sağlanırsa gelecekte bambaşka bir Türkiyeli algısı oluşacağı tahmin edilmektedir.
Göç ve entegrasyon
Avrupa’nın göç krizini demokratik ve insan hakları çerçevesinde aşması adına Hizmet mensuplarının önemli bir etkisi olabilir. Fakat bütün bunlar farkındalığı yüksek komünite gerektirmekte. Sadece bir avuç insanın birbiriyle konuştuğu dar bir dairede değil çok daha geniş gruplarda göç kavramına, sivil haklara, insan haklarına bir yaklaşım kazanılması gerekmektedir.
Kendi kaynaklarımızı gözden geçirelim
Eğitimi merkeze koyan harekette belli bir okuma rutini ve kitaplar da her zaman öncüllenmiştir. Fakat geçmişten farklı olarak bugün kaynak kabul edilen temel eserlerin demokratik ve hak odaklı sivil bakış açısını güçlendirecek başka temel kaynaklarla mukayeseli okunması da bir ihtiyaçtır.
İslam’ın gidilen toplumlarda yaşanması:
Avrupa’ya göç eden Hareket’in yeni sakinleri uyum süreçlerinde aşama kaydettikçe İslam yaşantısı adına daha pozitif bir iletişime vesile olabilir. Tabulardan, geleneksel normlara dayalı kalıplardan uzak herkesin her soruyu sorabildiği ve yargılanmadığı; olaylara içten ve akılcı izahlar getiren yaklaşımlar hedef kitlesine ulaşacaktır. Bu konuda hareketin şimdiden kendi arasında think tank buluşmaları yapmaları, bunların katılımcı ve kapsayıcı olması önemlidir. Bu açıdan özellikle gençler tamamen Hizmet Hareketi’nden uzak durma ve bireyci bir yönde ilerleme eğiliminde. Daha esnek daha kapsayıcı bir iletişim olmadan Gen-Z ile bir bağ kurmak bir yana, düzenli temas kurmak bile imkansız hale gelebilir. Ayrıca küresel sorunlara da Hizmet Hareketi’nin duyarlı olması göç edilen ülkede uluslararası kamuoyunda da saygınlığına katkı sağlayabilir.
Mahmut Akpınar ise “Hizmet’in Demokratik Potansiyeli Aktive Edilmeyi Bekliyor” değerlendirme makalesi ile katkıda bulundu. Akpınar: Hizmet Hareketi sosyal bir grup olarak gittiği her halka fedakarlığını, hasbiliğini götürdü. En zor şartlarda halklarla dayanışma ve birlikte yaşama örnekleri sergiledi. Halklardan, coğrafyalardan bir şeyler almayı değil, vermeyi, paylaşmayı önceledi.
Demokrasiye Hizmet Hareketi mensuplarının katkıda bulunması için öncelikle çözmesi gereken sorunların altını çizdi. Travmatik süreci atlatmak için uzman desteği, temel fizyolojik ihtiyaçlarının giderilmesi, kırgın insanların yeniden kazanılması, insan gücü ve potansiyelinin yeniden harekete geçirileceği mekanizmaların güncellenmesi ve sayılarının artırılması. Ayrıca, Hizmet’in demokratik alana katkı verebilmesi için kendi bünyesinin, işleyişinin asgari bir demokratik yapıya, işleyişe kavuşması zarurettir. Son olarak, uzmanların bir araya getirilip Abant tarzı toplantılar yapılması, fikir alışverişini ve üretkenliği artıracak, demokratik standartların yükseltilmesi, ilerletilmesi adına zemin oluşturacaktır, diyerek sunumunu tamamladı.
Sonuç bildirgesi şu başlıklardan oluşuyor:
Prensipler,
Demokrasinin temel ilkeleri:
Diyalektik düşünce:
Demokratik Hareket:
Şeffaflık:
Maruz kalınan antidemokratik muamele:
Barış ve güven temsili:
İktidarın sınırlandırılması:
Değişim ihtiyacı:
Yerel demokrasi:
Meşveret:
Demokrasiye engeller:
Eğitim
Uzlaştırıcı eğitim:
Eğitim ile demokrasi kültürü:
Demokrasi eğitimi:
Yönetimde temsil:
Manevi Beslenme ve Geliştirme Faaliyetleri
Mana buudlu demokrasi:
Manevi beslenme:
Demokrasi eğitimi:
Diyalog (Toplum İçi Barış ve Ahenk)
Ortak masa:
Transnasyonallik (Uluslarüstülük):
Sekülerlik:
Demokratik süreçlere katılım:
Göçmenlik deneyimi:
İnsani Yardım, Sosyal Refah
Topluluklarla etkileşim:
Sivil toplum kuruluşları:
Çözümün parçası olmak:
Kültür, Sanat, Spor
Kültürel etkileşim projeleri:
Yayınlar
Yayıncılıkta adımlar:
Sivil hareket tüzüğü:
Yayınlarda kadın:
‘Hakikat sonrası’ medya:
Divan’a çağrı: