'Ekonomide asıl patlama ağustos sonrası yaşanacak'

Türk ekonomisinin kara tablosu bir IMF anlaşmasına mecbur olunduğunu gösteriyor. Batacak şirketlerin yanısıra Ağustos sonrası Türkiye'den çıkması beklenen büyük fonların ne gibi etkileri olacağı tartışılıyor.
Diken.com.tr'den Minez Bayülgen, Sözcü gazetesi yazarı ekonomist Murat Muratoğlu’yla Türk ekonomisinin durumunu konuştu.

İşte o röportaj...

-İktidar, 24 Haziran seçimlerinden önce 2023 hedeflerini anlattı, başkanlık sistemiyle Türkiye’yi dünyanın en güçlü 10 ekonomisi arasına sokma vaadinde bulundu ve seçmenden istikrar için oy istedi. Seçimi de kazandı. Dünyanın sayılı ekonomilerinden biri olmamıza ne kadar kaldı? 

-Hiçbir zaman dünyanın sayılı ekonomilerinden biri olamayacağız. Bu kötü yönetimle hiçbir hedefe ulaşamayız.

‘Dış güç yok, kötü iç yönetim var’

-İşsizliğin azalacağına ve zenginleşeceklerine inanarak iktidara oy veren seçmen, neden Türkiye ekonomisinin iyileşeceğini düşünüyor?

-İyileşeceğini düşünüyorlar çünkü bu ülkede insanlar, dış güçlere karşı savaş yürütüldüğüne inanıyor. Bu savaşın sonunda da fakirleşmeyi kabul ediyorlar. Kısacası olmayan bir düşman yaratılıyor. Halka “Savaş ortamındayız, bazı şeylere katlanmak ve fedakarlık yapmak zorundayız” deniyor.

-Türkiye, ‘cari açık’, ‘işsizlik’, ‘enflasyon’, ‘yerli paranın değer kaybı’, ‘özel sektörün dış borcu’ gibi göstergelerde dünya rekorları kırıyor. Bunların üzeri nasıl örtülecek? Yeni düşmanlar mı yaratılacak?

-Düşmanın kim olacağı konusunda kafamız hep karışıktır bizim. Önce düşman deniyor sonra da ABD Başkanı Trump ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile el ele pozlar veriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan oturdu Merkel ile de görüştü. Anlayacağınız ortada düşman falan yok. İş bilmez, öngörüden yoksun çok kötü bir yönetim var.

‘Kapalı ekonomiyle Türkiye intihar eder’

-Peki, iktidarın hala ekonomiyi düzeltme şansı var mı? 

-Yok. Hatta önümüzdeki üç yıl işler çok daha kötüye gidecek, herkes bunu yaşayarak görecek.

-Son günlerde piyasalarda ürkütücü söylemler dolanıyor. Vatandaşın bankalardaki döviz hesaplarının TL’ye çevrileceği, bundan böyle döviz alışverişinin devletin onayına tabi olacağı ve sabit kur rejimine dönüleceği gibi… Tüm bu söylentiler bize Özal öncesi Türkiye’yi hatırlatıyor. Sizce Türkiye kapalı bir ekonomi ile yönetilebilir mi?

-Bunlar söylentiden öteye gidemez.

-Niye?

-Türkiye kapalı bir ekonomi ile yönetilemez. Bu, “Türkiye intihar edecek” demekle aynı şeydir. Bir kere bunlar işe yaracak tedbirler değil. Hadi Merkez Bankası dövizlere el koydu diyelim. Ne işine yaracak? Özel sektörün 240 milyar dolar civarında dış borcu var. Sen bu adamların dövizlerine el koyarsan, bunlar yurt dışına borçlarını nasıl ödeyecek?

‘Damadı duyunca nasıl kaçacaklarını şaşırdılar’

-Yabancı yatırımcı Türkiye’den neden ayrılıyor?

-Seçim, bunun sebeplerinden biri. Seçimden sonra “Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak kim” diye sordular… Sonra da bir ay önce İngiltere’de “Merkez Bankası bağımsız olmamalı; enflasyon sebep değil faizin neticesidir” diyen cumhurbaşkanının damadı olduğu yanıtını aldılar. Bu yanıt üzerine tüyleri diken diken oldu, Türkiye’den nasıl kaçacaklarını şaşırdılar.

‘Sermayenin Türkiye’den hızlı kaçışı sürecek’

-Sizce bu ‘Türkiye’den kaçış’ devam edecek mi?

-Tabii ki devam edecek. Bakın, bu sene Türkiye’ye giren sıcak para geçen yıla göre yüzde 97.7 oranında azalmış. Bu, hazirana kadarki rakam. Şimdi haziran ve temmuz ayları tamamen satışa döndü. Bu, Türkiye’den sıcak paranın çıkacağı anlamına geliyor.

‘Türkiye çok ucuz ama yabancı yatırımcılar korkuyor’

-Neden gidiyorlar? Yabancılar için şu an Türkiye’de döviz almak, borsada olmak çok karlı değil mi?

-Borsa, dolar bazında iki sentin altında. Çok ucuz. Türkiye’ye bir dolar soksa, karşılığında 4.80 lira para alır. Yine de Türkiye’ye girmeyi bırakın, kaçıyorlar. Demek ki olay sadece ekonomik değil. Yatırımcıların başka korkuları da var.

‘OHAL’in kalkmasıyla sorun çözülmez’

-18 Temmuz’da OHAL kalkıyor. Yüksek cari açık, enflasyon, dolardaki dalgalanma, işsizlikte artış gibi sorunlar OHAL’in son bulmasıyla çözülür mü?

-Çözülmez. Bakın, biz yabancıların korkularını gideremiyoruz. Yabancılar hala 15 Temmuz olayını anlayamadı; biz de onlara anlatamadık. Onlara göre hala delil yok. Böyle olunca, darbe girişiminin arkasından ilan ettiğimiz OHAL’i de anlatamadık. OHAL’de insanların işten çıkarılmasını, şirketlere el konmasını da bir türlü izah edemedik. Üstüne üstlük Erdoğan, görevi damadına veriyor. Bu ülkeye hangi yatırımcı yatırım yapabilir ki?

-Uluslararası piyasalar, yabancı yatırımcılar, Türkiye’nin yeni yönetiminin ilk kabinesini nasıl buldu?

-Yeni kabine açıklanır açıklanmaz, doların bir anda fırlamasıyla piyasanın tepkisini gördük. Bankalardan bir örnek vereyim size… İtalya’da da bankaların borcu çok. Yüzde 17-18 batık kredileri var. Ama ne yapıyor İtalyanlar? Basını çağırıp, “Kardeşim bizim yüzde 18 batığımız var ama bir planımız da var. Zararlarımızı şu şu şekilde azaltacağız” diyorlar.

‘Ekonomi nasıl kurtarılacak? Ortada plan yok’

-Türkiye’deki yetkililer ne diyor, ne yapıyor?

Biz daha bankaların batık kredileri olduğunu kabul etmiyoruz. İkincisi, bizim bir ekonomi planımız da yok.

‘Türkiye zombi şirketlerle dolu’

-Plan mı yok?

-Evet plan yok. Ne yapılacak, ekonomi nasıl kurtarılacak kimse bilmiyor. “Merkez Bankası başkanının görev süresini dört yıla indirdik” diyorlar. E, bütün planın bu mu? Başka bir şey yok mu? O kadar çok zombi şirket var ki…

‘OHAL kalkacak, şirketler sapır sapır batacak’

-Zombi şirket nedir?

-Yaşayan ölü şirketlerden söz ediyorum. OHAL’den sonra çok sayıda şirket sapır sapır batacak. Enerji şirketleri, hastaneler vs… İnşaat şirketleri zaten rahmet okutulucak durumda.

-Peki, bu şirketlere kredi imkanı tanıyan bankalar ne olacak? Bankaların durumu nasıl?

-Bankaların, hükümetin emrinde hareket etmesi çok ciddi zararlara yol açtı. Kamu bankalarındaki batık bilinmiyor bile. “Bankalarda bir terslik olur mu?” sorusunu geçen yıl sorsaydınız, “Kesinlikle olmaz” diyebilirdim ama şimdi hiç emin değilim.

‘Bu kriz devletin değil, vatandaşın ve şirketlerin krizi’

-Siz, “2001 krizi hiçbir şeydi, asıl krizi görmedik” demiştiniz. Önümüzde 2001’dekinden ne kadar farklı bir kriz var?

-2001 krizi, devlet ve bankalar kriziydi. Ancak vatandaşın ve şirketlerin o zaman neredeyse hiç borcu yoktu. Şu anda vatandaşın borcu yüzde 55 civarında. Devletin kamu borcu çok değil çünkü devlet kendisi yerine özel sektörü borçlandırdı. Yani devlet vatandaşını borçlandırdı. Haliyle bu kez şirketler batacak. Vatandaş borçlarını ödeyemeyecek. Önümüzdeki krizi halk, iliklerine kadar hissedecek.

-Ekonomistler aylardır Türkiye ekonomisi hakkında uyarılar yapıyor. Seçim sürecinde de vatandaşın en büyük şikayeti ekonomi oldu ancak ekonomiyi yine de mevcut iktidara teslim etti. Hane halkına ekonomik kriz tam anlamıyla yansımadı mı?

-Tam olarak yansımadı. Şu anda büyük şirketler işe devam ediyor ve işten çıkarmalar ciddi boyutta değil. Vatandaş işsiz kalmaya başladığı zaman krizi anlayacak. Bir de tabii nüfusun çok ciddi bir bölümü devletten yardım alıyor.

‘Büyük kentler kaybedilirse başkanlığın anlamı kalmaz’

-Devletten yardım alanların sayısını biliyor muyuz?

-Net rakamı çıkarmak kolay değil çünkü yardımlar ayrı ayrı kalemlerden dağıtılıyor. Yani belediyeler ayrı, hükümete yakın STK’lar ayrı, devlet ayrı yardım yapıyor. Parti kolları bile kendileri yardım yapıyor.

Bu yardımlar hala yapılabilir mi ?

-Devam edilebilir ama bu yardımlar artırılamaz. Emeklilere verilen biner lira kulağa çok güzel geliyor ama bu ekonomide olacak iş değil. Ancak devam etmek zorundalar çünkü Mart 2019’da yerel seçimler var. Yerel seçimlerde büyük/kilit illeri kaybederseniz, başkanlığınızın da yönetiminizin de bir anlamı kalmaz.

‘Bedelli askerlik imar affı derken piyasa iyice daralacak’

-Ekonomik krizin yerel seçimlere kadar hane halkına yansımaması için neler yapabilirler?

-Benzine zam yapılması gerekiyordu, sabit tutuldu. Bedelli askerlik çıkacak ve oradan para alacaklar. İmar affından 50 milyar civarında çok ciddi paralar bekleniyor. 50 milyar lirayı vatandaştan alacaksın, tamam da elindeki parayı sana veren vatandaş artık para harcayamayacak. Dolayısıyla piyasada daralma yaşanacak.

-İmar affı ve bedelli askerlikten gelen paralar nasıl değerlendirilecek?

-Sorun orada işte. Buralardan gelecek parayı Kanal İstanbul’a falan gömerlerse geçmiş olsun. Ortada bir ekonomi planı olsa, oturup madde madde eleştiririz ama ortada bir de şey yok.

‘Türkiye için artık çok geç’

-Peki, dolardaki dalgalanma ne olacak?

-Dünya öylesine ters bir rüzgara giriyor ki… Doların dalgalanması yüzünden salt Türkiye’yi suçlayamayız. Lakin Türkiye bundan sonra çok doğru politikalar da izlese artık çok geç, bu ülke büyük yara alacak.

‘Türkiyenin geleceği Endonezya’

-Niye çok geç?

-Bugüne göz göre göre geldik. İktidarın yapabileceği hiçbir şey kalmadı. Merak edenler açıp baksın, Endonezya Türkiye’nin geleceğidir. İkisinin ekonomisi de aynı.

-Son seçenek olarak elimizde IMF programını uygulamak mı var? IMF’nin Türkiye ajandası hazır mı?

-IMF, Türkiye’yi ajandasına aldı. IMF, her ülke hakkında rapor yazar ama Türkiye’ye bakınca adamların gözleri fal taşı gibi açılıyor. “Türkiye belli ki bize gelecek” demeye ve şimdiden hazırlık yapmaya başladılar bile. Yalnız, IMF’ye nasıl gideceğiz? İşte bu konuda kafamda soru işaretleri var.

-Neden?

-Yıllardır “IMF şöyle zavallı; bizden borç istediler” falan dedik… Bunca lafın ardından IMF’ye gitmek, siyasi intihar olur. Şu an IMF’ye koşarak gittiğimizin görüntüsünü veriyoruz, evet. Ancak bu kadar arkasından konuşup gitmelerini beklemiyorum. “Batarız, gerekirse taş yeriz, yine de IMF’ye gitmeyiz” denir herhalde.

‘Seçimi Erdoğan’ın kazanmasına sevindim’

-Türkiye’yi yakından bilen isimlerden Nobel Ödüllü iktisatçı Paul Krugman, Türkiye ekonomisinin esas sorununu şöyle özetledi: Özel sektörün yüksek döviz borçları. Krugman’ın işaret ettiği özel sektör borçları nasıl ödenecek?

-Özel sektörü devlet borçlandırdı, canımız çok yanacak. Peki, özel sektör bu parayı ne yaptı? Gitti kredi aldı ve betona gömdü. Yani geri dönüşümü olmayan yatırımlar yapıldı. Tarım yok, üretim yok, hizmet sektörü çok zayıf. Neyi toparlayacaksın bu saatten sonra?

-Vergilerle toparlanabilir mi?

-Vatandaştan vergi de toplayamıyorlar ki… Kimse KDV’sini ödeyemiyor. O yüzden iki yılda bir af getirip, oradan para bekliyorlar. Daha fazla sistemsiz bir şekilde devam edemeyeceklerini görecekler. Zaten seçimleri Erdoğan’ın kazanmasına en sevindiğim nokta da bu.

-Neden kazanmasına sevindiniz?

-Buraya kadar o getirdi. Hep “Ekonomi ekonomi” dedi. Bugünden itibaren beş yıl boyunca çok acı çekecek. Evet, biz de çekeceğiz. İsterse Nobel Ödüllü iktisatçı Krugman gelsin yine kimse toplayamaz çünkü dünyada da hikaye değişti.

‘Yerli sermaye İsviçre, Malta, İngiltere’ye gidiyor’

-Dünyadaki ekonomik değişimi biraz daha açar mısınız? Bu değişimden Türkiye ne yönde etkilenecek?

-Dünya koşa koşa likidite daralmasına gidiyor. Bu daralma, bizim de içinde yer aldığımız gelişmekte olan ülkeler için likidite krizi anlamını taşıyor. Türkiye’den sadece yabancı değil, çok ciddi bir yerli çıkışı, para kaçırılma da var. İsviçre, Malta, İngiltere’ye çok ciddi yerli çıkışları duyuyoruz. Hatırlarsınız, Erdoğan da yurt dışına para çıkaranları uyarmıştı.

-Yerli sermaye çıkışı ne zaman başladı? Devam etmesini bekliyor musunuz?

-Geçen yıl başladı, çıkmaya da devam edecek. Türkiye’de yapılandırma isteyen şirketlerin çoğu, parayı yeniden Türkiye’ye getirmemek için istiyor. Paraları olmadığından ya da kredileri ödeyemediğinden değil. Özel sektör bu kredilerin altından kalkamaz.

‘İki yıl içinde şirketlerin yarısı batacak’

-Peki ne olacak o halde?

-Çoğu batacak. En fazla iki yıl içinde bu şirketlerin yarısı temizlenecek. Bu iyi bir şey mi? Mecburen evet çünkü çürük elmalar temizlenecek. Resesyon durgunluk demek. Kötü bir şey değil. Ama durgunlukla birlikte enflasyon olunca, işte o fena. Enflasyonu durdurmak için de durgunluğa girmek gerekiyor. Enflasyon düşmeden faiz düşemez. Resesyona girince bunlar yavaş yavaş kontrol altına alınabilir.

‘Düşmanlar yaratılacak, ‘Savaş ekonomisindeyiz’ denecek’

-Bu anlattığınız planı iktidar uygulamaz mı?

Uygulamaz çünkü önünde yerel seçimler var.

-Peki, beş yılı garantileyen iktidar bu göstergelerle beş yılı çıkarabilir mi, yoksa erken genel seçim mi yapılır?

-Beş yılı götürebilirler. Dünyadaki örneklerine bakalım… Yunanistan da büyük bir ekonomik krize girmişti. Maaşlar ödenemedi. Venezüela’da halk aç ama başkan aynı, değişmiyor. Böyle böyle gidersin ama halkın büyük bir sefalet yaşar. Halk da yavaş yavaş bunu hissedecek. Tabii burada önemli olan az evvel anlattığım gibi “Savaş ekonomisindeyiz” diyerek bir düşman yaratmak.

Esas patlama ağustos sonunda yaşanacak’

-Dünya piyasaları Berat Albayrak’ın Maliye ve Hazine Bakanı olmasını pek hoş karşılamadı. Piyasalar, onaylamadığı ve güvenmediği isimlere tepkisini nasıl gösterir?

-Böyle gösterir işte. Bir haftadır borsadaki, bonolardaki satışı görüyoruz. Esas hikaye ağustos sonunda patlayacak çünkü fon çıkışlarını bir bir izleyeceğiz. Albayrak, “Bağımsız Merkez Bankası” dedi ama buna kimse inanmıyor. Merkez Bankası’nın başındaki kişinin ekonomi eğitimi bile yok. Merkez Bankası’nın başına Fatih Terim’i getirseydiniz daha iyi yönetirdi.

-Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın da bir iki hafta içinde İngiltere’ye gideceği söylentiler arasında…

-İki hafta çok geç, yarın atlayıp gitmesi lazım. Bir an evvel kendisini, planlarını anlatması lazım. Ama neden gidemiyor? Ortada plan yok. O da ne yapacağını bilmiyor. Biri bana Türkiye’nin ekonomi planını anlatsın. Yabancı bankaların raporları o kadar fena ki. Böylesini hayatımda görmedim.

-Ne yazıyor o raporlarda?

-“Arkanıza bakmadan kaçın” yazıyor. “No matter price” yani fiyatın önemi yok, “Bir önce çıkın” uyarısıyla karşılaştığım raporları okuyacağım aklıma gelmezdi. Böyle raporlarda genelde “3,80’e gelirse al, şu kadar olduğunda sat” gibi tavsiyeler vardır. Yatırımcılara “Fiyatın önemi yok, hemen çık” tavsiyesi inanılmaz bir durum.

-Türkiye’nin milyonerleri Ferit Şahenk, Ali Ağaoğlu gibi isimler tedbirler alırken, orta halli vatandaş ne yapacak, ona kim yardım edecek?

-Orta halli vatandaşın işi varsa öpsün başına koysun. Patronuna iyi davransın, işten çıkmasın. Çok yakında işsizlik çok hızlı artmaya başlayacak.

‘Suriyelilere para harcanmadı’

-Araştırmaların çoğu vatandaşın Suriyeli sığınmacılardan büyük rahatsızlık duyduğunu ortaya koyuyor. AB ile yapılan mülteci anlaşması kapsamında Türkiye’ye 3 milyar avro ödenmesine karar verildi. Bu miktar üç buçuk milyon kayıtlı Suriyeli sığınmacının masrafını karşılamaya yeter mi? Yoksa Türkiye ekonomisine bir yük mü?

-Bu yardımlar faturalıdır. “Biz Suriyelilere şunları şunları harcadık” dersiniz, faturayı gösterirsiniz. Avrupalılar da biraz daha saf insanlardır, faturanın doğruluğuna çok bakmazlar, ödemelerini yaparlar. Bugüne dek Suriyeliler için 35-40 milyar dolar olarak telaffuz ediliyor. Suriyelilere eğer 5 milyar dolar harcanmışsa ben hiçbir şey bilmiyorum. Suriyelilere para falan harcanmadı.

-Anlamadım… Bu paralara ne oldu o zaman?

-Bence bütçede nereye harcandığı açıklanamayan paralar, “Suriyelilere harcandı” diyerek onların üzerine yıkıldı. Suriyelilerin 40 milyar dolar harcanmış bir hali var mı Allah aşkına? Adamlar sürünüyor. İşe giriyorlar, üç kuruşa çalıştırılıyorlar.

Diken.com.tr
17 Temmuz 2018 01:34
DİĞER HABERLER