El konulan ve talan edilen bir okul müdürünün yaşadıkları Türkiye'deki zulmü anlatmak için küçük bir örnek.
Ülkede en iyi eğitimi verdikleri, tartışmasız bir şekilde kabul edilen özel okullar, 15 Temmuz bahanesiyle tek kelimeyle talan edildi. Bu talanlar esnasında son derece dramatik olaylar yaşandı. İnsanlar emekleriyle kurdukları eğitim yuvalarının gasp edilmesini gözyaşlarıyla izledi. Senelerce bu okullarda hizmet eden öğretmen ve yöneticiler, hizmet hareketine mensubiyetleri iddia edilerek açlığa mahkum edildi. Bunları en acı örneklerinden biri de Manisa’da yaşandı.
Özel okulun yöneticisi A. “Her şey 15 Temmuz sonrasında bir sabah saat 07:00 sıralarında telefonumun çalmasıyla başladı” diyor. Okulun danışmasında görevli olan hanımefendi telefonda, “hocam polisler geldi, sizi okula çağırıyorlar” dedi.
Edinilen bilgiye göre Müdür Bey hemen okula gitti ve bir grup insanın, polislerle birlikte kendisini beklediğini gördü. İçlerinden biri, “OHAL gerekçesiyle okula elkoymak için geldiklerini” söyledi. Grup içerisinde muhtar, muhtar azası, MEB görevlileri, Ankara’dan gelen Maliye Bakanlığı görevlileri ve polisler vardı. Müdür Bey büyük bir şaşkınlık ve üzüntü içerisindeydi.
Ellerini Ovuşturarak Okulu Mühürlediler
Okul müdür ve müdür yardımcısı için o gün hayatlarının en acı günlerinden biri oldu. Gelen görevliler önce mal sayımı işlemine başlayarak para kasası açıldı. Kasada birkaç madeni paradan başka bir şey yoktu. Bu sayım işlemi neredeyse gece yarısına kadar devam etti. Müdür Bey’in en çok zoruna giden şey, bu sayım esnasında bazı görevlilerin sevimsiz bir şekilde ellerini ovuşturmaları oldu.
Müdür Bey’in en çok zoruna giden diğer bir olay da, gelen heyetin kendisini ve müdür yardımcısı arkadaşını yemek esnasında davet etmemeleri oldu. Heyetten bir kişi kısık bir sesle, ağız ucuyla davet etti ama diğerlerinin öfkeli bakışlarına maruz kalınca o da geri adım attı. Müdür Bey de “teşekkürler, biz kendi paramızla yeriz” diyerek daveti red etti. Halbu ki gelen grup içerisinde okulda bir çok defa yemek yemiş olan, en az dört ya da beş kişi vardı. Müdür Bey onlar adına çok utandı. Aslında yiyeceğinden de değildi, zaten gel ye, deseler de devletin ekmegine eli varmazdı, buna hakkım yok diye düşünüyordu ama, nezaketen bile bu tür bir davet yapılmamış olması onu çok üzdü.
Mal sayımı işleminden sonra okulun mühürlendiği ve o saatten sonra öğretmen ve yöneticilerin, bir daha okula giremedikleri ifade edildi. Gerçekleşen darbe girişimiyle kapatılan okul arasında nasıl bir bağlantı kurulduğu anlaşılamadı. Zaten iki üç yıldan beri okul kasıtlı bir denetim altındaydı, iki üç haftada bir mutlaka müfettiş geliyordu. Buna rağmen okul hakkında yazılmış tek bir olumsuz müfettiş raporu bile yoktu. Emek verdiği, kendi yuvası gibi gördüğü böylesine güzide bir kurumun mühürlenmesi Müdür Bey için tam bir yıkım oldu.
Yirmi Beş Yıllık Öğretmenin Çalışma Lisansı İptal Edildi
Müdür Bey, kişisel eşyalarını bile alamadan okulundan ayrılmak zorunda bırakıldı. Kendisine başka eğitim kurumlarında iş aramaya başladı. ‘Belki de resmi okullara atamam yapılır’ diye düşünüyordu ama zulüm, okulun kapatılmasıyla da sınırlı kalmadı. Yirmi beş yıllık öğretmenin çalışma lisansı da iptal edildi. Halbu ki onun, Tübitak ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kendisine verilmiş onlarca teşekkür ve takdir belgesi vardı. Artık bu takdir ve taltifler hiç bir şey ifade etmiyordu. O saatten sonra A. Hoca, büyük bir kaygı ve korku yaşamaya başladı. Zira onun dört çocuğu vardı, onların rızkını temin etmeliydi. Hayatı boyunca öğretmenlikten başka bir iş de yapmamıştı. Onun maaşından başka ailenin bir geliri de yoktu.
Hoca iş aramaya başladı. Ne iş olsa yaparım diye düşünüyordu ama, iş verecek olan kişiler onun lisansı iptal edilmiş bir öğretmen olduğunu öğrenince “kusura bakma hocam” diyorlardı. Hocanın işsiz kalması ve yaşadıklarına eşi de çok üzüldü. Psikolojisi bozuldu, mide krampları geçirdi ve vücudunda yaralar çıktı. A. Hoca’nın, başka bir malvarlığı da yoktu. ‘Tek servetim çocuklarımın eğitimi’ deyip, dört çocuğunu da özel okullarda okumuştu. Bundan sonra çocuklarına bu tür bir imkan sunamayacak olmak, onu çok yıpratıyordu.
Aile Evlerini Terk Edip Gecekonduda Yaşamaya Başladı
Ne yazık ailenin tek sıkıntıları bu da değildi. Tutuklanma korkusuyla A. Hoca, eşyalarını bile alamadan, ailesiyle birlikte evini terk etti. Yıkık dökük bir gecekondu kiraladı. İkinci el eşya satan yerlerden bir kaç parça eşya aldı. Ailesiyle birlikte bu şekilde yaşamaya başladı. Bu durum çocuklar için de çok ağır geldi. Şimdi onlarda sürekli olarak ağlıyorlar. A. Hoca, evindeki bazı eşyaları alabilmek için bir kaç kez niyetlendi ama bir komşunun, “onları görürsem polise haber vereceğim” dediğini öğrenince, bu düşüncesini de gerçekleştiremedi.
Evin Annesi İçli Köfte Yapıp Satmaya Çalışıyor
Ailenin son bir kaç aydır evlerinin kirasını da ödeyemediği ve A. Hoca’nın iş bulma ümidini de tamamen yitirdiği ifade edildi. Çalıştığı okuldan 12 bin lira kadar alacağı olan A. Hoca’nın, okulun kapatılmasıyla bu alacağını da alamadığı belirtildi. Evin annesi şimdi içli köfte yapıp satmaya ve üç beş kuruş kazanmaya çalışıyor. Üniversitede inşaat mühendisliği bölümünde okuyan oğlu babasından, dersleri için bir laptop bilgisayar almasını istediği ama çaresiz babanın oğlunun bu isteğini yerine getiremedi. A. Hoca “oğluma karşı çok mahçup hissediyorum. Strese giriyor, mide krampları geçiriyorum” dediği ifade edildi.
“Onuruma Dokunuyor”
Emektar öğretmen “Daha önce yaşadığım şeyler değil bunlar. Çok onuruma dokunuyor. Hasta oluyorsun, tutuklanırım diye hastaneye gidemiyorsun. Resmi bir kuruma dilekçe işin oluyor, gidip müracaat edemiyorsun. Tam bir soykırım değil mi bu?” diye soruyor.
Yirmi beş yıllık öğretmen, “Çevrenin terörist muamelesi yapması da ayrıca derinden üzüyor beni. Hayatım ortada, kim incinmiş benden, çıksın söylesin. Vatanını milletini seven, çağını anlamış nesiller yetiştirmek için çalıştım. Ne ben ne de ailem bunları hak etmedik.”diyor. Büyük bir hayal kırıklığı içerisinde bu acı günlerin bir an önce son bulmasını temenni ediyor.
magduriyetler.com