Erdoğan'ın uzun kolları bu raporda!

"Freedom House/Özgürlük Evi" isimli kuruluş tarafından yayımlanan “Ulusötesi Baskı’’ raporunda Erdoğan rejiminin yurt dışındaki muhalifleri uluslararası hukuka aykırı şekilde kaçırdığı ve bu operasyonların arkasında Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) olduğu belirtildi. Raporda Hizmet Hareketi için "Gülen Hareketi" ibaresi yer aldı.
Merkezi Washington’da bulunan ve demokrasi, insan hakları ve siyasi özgürlüklerin teşvik edilmesini amaçlayan düşünce kuruluşu Freedom House (Özgürlük Evi), küresel demokrasiye karşı büyüyen bir tehdit olarak tanımladığı “Ulusötesi Baskı’’ raporunu yayımladı. 

Devletlerin, muhalefeti susturmak için ulusal sınırların ötesine geçerek sürgündeki ve ya diasporada yaşayan kişilere karşı sistematik şiddet uyguladığı belirtilen raporda Türkiye, incelenen altı ülke arasında yer aldı.

ERDOĞAN'A MUHALİF OLANLAR YURT DIŞINDA DA TEHLİKE İLE KARŞIYA KARŞIYA

Freedom House’un ulusötesi baskının geniş kapsamını detaylandıran yeni raporuna göre, insan hakları aktivistleri, muhalifler ve aileleri, otoriter yönetimlerden kaçmak için sığındıkları yurtdışında da şiddet ve sindirme ile karşı karşıya.

“Gözden Irak, Fakat Ulaşılmaz Değil’’ isimli raporda, Suudi yetkililerin 2018'de Washington Post köşe yazarı Cemal Kaşıkçı'yı Türkiye'de öldürmesinin, son zamanların bilinen en kötü uluslararası baskı vak'ası olduğuna işaret edildi. Ancak basının gözünden kaçan birçok vak'anın yaşandığı da vurgulandı.

Freedom House'un raporundaki küresel analiz, ulus ötesi baskı uygulayan önde gelen altı devletle ilgili ayrıntılı vak'a çalışmalarıyla desteklendi. 

ÇİN, RUANDA, RUSYA, TÜRKİYE...

Baskı politikalarının kapsamı ve şiddeti ile öne çıkan bu devletler Çin, Ruanda, Suudi Arabistan, İran, Rusya ve Türkiye olarak sıralandı. Raporda, bu ülkelerin uluslararası baskı çabalarının arkasındaki mantık, kullandığı taktikleri ve hedef alınan muhaliflerin deneyimleri açıklandı.

Freedom House raporunda Türkiye’de 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminden bu yana, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükûmetinin 17 ülkeden en az 58 insan kaçırma ile sonuçlanan küresel bir “yasadışı iade’’ harekâtı başlattığı belirtildi. 

Afrika, Avrupa ve Asya'daki yerel güvenlik birimlerine rüşvet vererek, Hizmet Hareketi'ne yakın kişilerin Türkiye’ye yasadışı bir şekilde naklini kolaylaştırmaya ikna etmeyi içerdiğini yazan Freedom House, harekâtın bugüne kadar sürdüğünü bildirdi. Rapor tamamlandıktan sonra 2020'nin yılı ocak ayında da Ukrayna'dan yeni yasadışı iadelerin olduğu belirtildi.

"ERDOĞAN REJİMİ DÜŞMAN KABUL ETTİĞİ KİŞİLERİ 31 ÜLKEDE TAKİP ETTİ"

Raporun Türkiye bölümünde şu ifadeler yer aldı:

"Türk devletinin mevcut sınır ötesi baskı harekatı, yoğunluğu, coğrafi erişimi ve ani tırmanışıyla dikkat çekiyor. 2016 yılının Temmuz ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik darbe girişiminden bu yana rejim, düşman kabul ettiği kişileri Amerika, Avrupa, Orta Doğu, Afrika ve Asya'ya yayılmış en az 31 farklı ülkede takip etti.

Türk hükümetinin ve istihbarat teşkilatının hedeflenen devletleri, yargılama olmadan veya yasallığını kılıfına uydurarak bireyleri teslim etmeye ikna ettiği “yasadışı iadelere’’ olan yoğun güveni dikkat çekici. 

Freedom House, 2014 yılından bu yana bu iadelerden 58’ni kayıtlara geçirdi. Raporun kapsadığı süresi boyunca başka hiçbir fâil devletin bu kadar çok sayıda hedef ülkeden bu kadar çok iade gerçekleştirdiği tespit edilmedi ve belgelenen iadelerin toplamının aslında eksik olduğu neredeyse kesin.
Hizmet Hareketi mensuplarını yurt dışından kaçıran Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) zaman zaman bu uçağı da kullanıyor.

HİZMET HAREKETİ MENSUPLARININ KAÇIRILMASI RAPORDA

Ankara'nın harekâtı, öncelikle hükümetin darbe girişiminden sorumlu tuttuğu dini lider Fethullah Gülen hareketine bağlı kişileri hedef aldı. Ancak son zamanlarda, aynı taktikler Kürt ve solcu bireylere de uygulanarak, bu çaba genişletildi. 

Türkiye, Erdoğan yönetiminde baskın erkin cumhurbaşkanlığında toplandığı daha sağlam bir otoriterliğe doğru kayarken, uluslararası baskı faaliyetleri daha da aşırı bir hâl aldı.

Darbe girişiminden önce, Türkiye hükümeti diasporasını siyasi amaçlar için kullanma arayışında oldu, ancak kapsamlı uluslararası baskı faaliyetlerinde bulunmadı. 

2000'li yılların başından itibaren iktidarı elinde tutan Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) döneminde hükümet, yurtdışında yaşayan Türkleri hem potansiyel bir iç siyasi destek hem de dış politika önceliklerini ilerletmek için bir kaynak olarak gördü.

Ancak diasporadaki, Türkiye içinde Türk milliyetçileri ile Kürt milliyetçileri ve diğerlerinin yanı sıra solcular ve İslamcılar arasındaki ayrışmayı yansıtan keskin bölünmeler, devletin bu tür toplulukları daha açık bir şekilde siyasallaştırmasıyla daha da kötüleşti. 

Bu ayrılıklar bazen sokak çatışmalarına dönüştü ve özellikle Kürt ve sol aktivistler devlet tarafından tehdit edildiğini hissettiklerini söylediler.

2013 yılının Ocak ayında, aralarında PKK kurucularından biri de dahil olmak üzere sürgündeki üç Kürt, Fransa'nın başkenti Paris’te bir Kürt kültür merkezinde öldürüldü. 

Cinayetin ardından tutuklanan bir Türk, yargılanamadan gözaltında öldü ve Türkiye'nin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ajanı olduğu iddialarını çözümsüz bıraktı.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI SÜRGÜNDEKİLERİ FİŞLEDİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan eski ılımlı imajından uzaklaşarak, katı Türk milliyetçiliğine dönerken, Türk hükûmeti denizaşırı milliyetçi gruplarla bağlarını güçlendirdi. Bu gruplardan biri Almanya’daki Türk sürgünleri gözetlemek ve tehdit etmekle suçlanan, Alman makamlarının 2018'de yasakladığı Osmanen Germania motorcu çetesiydi. 

Türk diasporası için imam ve camileri denetleyen Diyanet İşleri Başkanlığı da sürgündekilerin gözetlenmesi için bir araç haline geldi.

15 Temmuz 2016'daki başarısız darbe girişimi, Türkiye'nin sınırötesi baskı operasyonlarında bir dönüşümü tetikledi. Türk ordusundaki darbecilerin 250'den fazla kişiyi öldürdüğü, ancak iktidarı ele geçiremediği şiddet gecesinin hemen ardından, Ankara, ülke içindeki baskıyı da yansıtan bir "küresel tasfiye" başlattı.

Yardım ve yataklık suçu temelinde düzenlenen operasyonlarda, Gülen hareketiyle gerçek veya şüpheli bağlantıları nedeniyle, doğrudan darbe girişimiyle ilişkilendirmek için çok az çaba göstererek, insanları mahkum ettiler. 

Sonuç olarak, yasadışı iadelerin hedefinde çoğunlukla Gülen Hareketi'nin dünyanın dört bir yanındaki okullarında çalışan öğretmenler veya yöneticiler yer aldı.

Küresel operasyonun ana taktikleri hareket kabiliyetinin sınırlandırılması, tutuklamalar ve yasadışı iadeler oldu. Türkiye hükümeti, darbe girişimiyle bağlantılı olarak 27 ülkeden 116 kişinin iade edildiğini açıkladı.

YETKİLİLER MİT'İN ADAM KAÇIRMA EYLEMLERİNİ ÖVÜYOR

Türk devleti açısından bakıldığında, bu insanların tümü terörle mücadelede meşru hedefler. Darbe girişiminden çok önce, hükûmet, Gülen Hareketi'ni çeşitli komplolar atfederek, "Fethullahçı Terör Örgütü" ya da "FETÖ" olarak adlandırmıştı. 

Uluslararası düzeyde, Uluslararası Polis Teşkilatı'nın (Interpol) renk kodlu bildirim sistemini taklit ederek Ankara, yaklaşık bin şüpheliyi içeren "Terör Arananlar" yani en çok aranan teröristler listesini yayınladı. 

Çoğunun PKK ile bağlantılı olduğu iddia ediliyor, ancak diğerleri Gülen Hareketi üyeleri, küçük sol grupların üyeleri ve bazı vakalarda IŞİD gibi İslamcı militan grupların üyeleri.

Freedom House'un Türk devleti tarafından işlendiğine dair kayda geçirdiği 110 fiziksel uluslararası baskı davasının tümü terör suçlamalarını içeriyordu. Üst düzey Türk yetkililer, Gülen Hareketi'ne yönelik adam kaçırma operasyonlarını açıkça üstleniyor ve MİT'in rolünü övüyor.

MİT'in 2017'de Sudan'da olduğu gibi birçok adam kaçırma olayına doğrudan karıştığı devlet medyasında yer aldı. Avrupalı gazetecilerin yaptığı soruşturma, operasyonlarda kullanılan uçakların MİT'e bağlı paravan şirketlerle bağlantısını ortaya çıkardı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2018'in Mart ayında Kosova'dan altı öğretmenin kaçırılmasının ardından yaptığı konuşmada, "Nereye giderse gitsinler, onları paketleyip buraya getireceğiz" dedi.

AZERBAYCAN GİZLİCE TÜRKİYE'YE TESLİM ETTİ

Azerbaycan'dan bir grubun da dahil olduğu yasadışı iadelerden birkaçı, klasik adam kaçırma operasyonlarıydı. İnsanlar sokakta zorla araçlara bindirildi ve ardından herhangi bir prosedür olmaksızın kendilerini Türkiye'de buldular. 

Ancak bu operasyonların çoğu, hedef ülkenin kurumlarının yolsuzluğunu ve işbirliğini gerektirdi. Yerel polis veya güvenlik birimleri, kısa bir süre gözaltında tutulan Türk vatandaşlarını tutukladı, ardından gizlice Türk yetkililere teslim etti ve bu kişiler hemen Türk uçaklarıyla Türkiye'ye götürüldü.
04 Şubat 2021 10:18
DİĞER HABERLER