Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, bugün yaşananları 90'lı yıllarda yaşananlarla kıyaslamanın ve 90'lı yıllara benzetmenin bugün yaşananları hafife almak olacağını söyledi. "90'lı yıllarda da Türkiye ciddi sıkıntılar, sorunlar yaşadı. Belki güvenlik konusunda çok fazla gergin olaylar, adımlar atıldı ama bugün çok daha farklı bir noktadayız." diyen Günay, "90'lı yıllarda devletin kötü yönetildiğinden söz edilebilirdi şimdi devletin çökertilmesinden bir anlamda çökmesinden söz etmek daha doğru olabilir." ifadelerini kullandı.
Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 22 Ekim 1993 tarihinde dönemin Diyarbakır Bölge Jandarma Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın suikasta kurban gitmesinden sonra başlatılan operasyonlarda 17 kişi hayatını kaybetmişti. Olaylar sebebiyle Lice'ye giriş çıkışlar yasaklanmıştı. Olayın yaşandığı gün Diyarbakır'da partisinin 7. bölge toplantısına katılan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) eski Genel Başkanı Deniz Baykal ve ekibi olaydan bir gün sonra Lice'ye hareket etti.
1993 YILINDA DA CHP HEYETİ LİCE'YE SOKULMAMIŞTI
Heyetin önü ilçeye 30 kilometre mesafedeki Karaz köyü yakınlarında durduruldu. Askeri yetkililer heyetin kesinlikle ilçeye alınmayacağını belirtti ancak CHP'liler bunda ısrar etti. Yaşanan tartışma üzerine Baykal'ın telefonla görüştüğü dönemin Devlet Bakanı Necmettin Cevheri, Sekreter Yardımcısı Lice'ye girişin engellenemeyeceğini belirtmesi üzerine şoför mahalline geçen Genel Sekreter Yardımcısı Eşref Erdem, heyetin içinde bulunduğu aracı Lice'ye doğru yeniden yola çıkardı. Lice'ye 7 kilometre kala özel timler tarafından durdurulan heyet, ilçeye giriş-yasak kararı bulunduğu gerekçesiyle geri çevrildi. Bugün ise benzer bir hadise Cizre'de yaşandı.
Konuya ilişkin Cihan Haber Ajansı muhabirine konuşan eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, bugün yaşananların, 90'lı yıllarda yaşananlarla kıyaslamanın ve 90'lı yıllara benzetmenin bugün yaşananları hafife almak olacağına dikkat çekti.
'BİR İLÇENİN TOPYEKÜN MAHKUM EDİLMESİ, CEZAEVİNE ÇEVRİLMESİ İLK DEFA OLUYOR'
"90'lı yıllarda da Türkiye ciddi sıkıntılar, sorunlar yaşadı. Belki güvenlik konusunda çok fazla gergin olaylar, adımlar atıldı ama bugün çok daha farklı bir noktadayız." diyen Günay, şöyle devam etti: "90'lı yıllarda devletin kötü yönetildiğinden söz edilebilirdi şimdi devletin çökertilmesinden bir anlamda çökmesinden söz etmek daha doğru olabilir. Lice'deki olayı hatırlıyorum; bir süre giriş-çıkış yasağı yaşandığı sırada Diyarbakır'daydık arkadaşlarımızla biz. Lice'de benim hemşerim sevgili General Bahtiyar Aydın, uzun menzilli bir silahla uzaktan bir suikastçı tarafından öldürülmüştü. Ardından bir siyasi grup olarak Lice'ye girmek o gün öğleden sonra girmek mümkün olmadı. Lice ile bugün Cizre'yi kıyaslamak mümkün değil. Orada bir general vurulmuştu ve anlık bir önlemdi. Ama bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bir ilçesine, 150 bin nüfusu olan ve gerçekten tarihen çok köklü bir medeniyet merkezi olarak bilinen bir ilçeye Cizre'ye insanlar giremiyor ve çıkamıyor. Yiyecek, aydınlatma, enerji, su sıkıntısı; hepsi yaşanıyor. Bu, ilk defa oluyor Türkiye'de. Bir ilçenin kendi topraklarımızda muhasara altında kalması, bir ilçenin topyekün mahkum edilmesi, bir cezaevine çevrilmesi ilk defa oluyor."
'PROVOKASYON OLACAKSA İÇİŞLERİ BAKANI, BAŞBAKAN GİTSİN'
Lice'de provokasyonlara meydan vermemek için girişlere izin verilmediğinin dendiğini aktaran Günay, şunları kaydetti: "O zaman İçişleri Bakanı sen git. Başbakan, Başbakan Yardımcısı, Türkiye Cumhuriyeti toprağı bir ilçe, 100 bin insanıyla muhasara altındaysa siz gidin, muhalefet milletvekilleri madem bir provokasyona sebep olabilir siz gidin ve ordaki düzenin normale dönmesini sağlayın. 5 TIR'da yiyecek, su götürün; insanları o sefaletten kurtarmaya çalışın. Böyle birşey yok. İlk defa Türkiye Cumhuriyeti toprağında bir ilçeye giriş-çıkış yasak, muhalefet milletvekilleri ne olduğunu görmek için gidemiyor, 2 tane bakan giremiyor, devletin bir başka yetkilisi de gitmiyor; böyle birşey olmaz. Burası kuşatma altındaki Saraybosna mı? Ben Sırp kuşatması altındaki Saraybosna'ya tünelden giren insanlardan bir tanesiyim. İnsanlar bunu mu deneyecekler? Türkiye Cumhuriyeti toprağındaki bir ilçeye yeraltından tünel kazarak mı girecekler? Böyle birşey ilk defa oluyor. O yüzden 90'yı yıllarla bugünü kıyaslamak, bence 90'lı yıllara aşırı haksızlık yapmak, bugünü de biraz hafife almak olur. Çok daha kötü bir tablo yaşadığımızı düşünüyorum."
OLAĞANÜSTÜ HAL DEĞİL, DEMOKRASİ VE HUKUK ÖNERİYORUM
MHP'nin olağanüstü hal teklifiyle ilgili bir soruya ise Günay, şu cevabı verdi: "Ben demokrasi ve hukuk öneriyorum. Türkiye neden rayından çıktı, neden yönetilemez hale geldi? Türkiye 2013 ortasından itibaren hukuku askıya almaya başladı, Türkiye yurttaşlarına acımasız davranmaya başladı, Türkiye sokakta çocuklarının ölümünü başka insanlara yuhlatacak bir vicdansızlığı yaşamaya başladı ve toplum gerildi. O gerilmenin, 'keskin sirkenin küpüne zarar vermesi' atasözünün bir anlamda sonucunu yaşıyoruz. O yüzden Türkiye tekrar hukuka dönerse, demokrasi diline diyaloğuna doğru dönerse ben olayların bir günde değil ama bir kısa vadede yatışabileceğini düşünüyorum. Seçimden bu yana, özellikle 20 Temmuz'da bu Suruç'ta 32 gencin ölümünden sonra gereken güvenlik önlemlerini almak yerine iktidar son derece keskin bir siyaset dili kullanmaya başladı ve onun ağır, haksız, insafsız, kötü, PKK'nın yaptığı insafsızlıkları söylüyorum, şimdi bedellerini ödüyoruz ve yoksul çocukları ölüm gidiyor. Türkiye'nin tekrar devlet aklıyla buluşması, iktidarıyla muhalefetiyle bir diyalog kurması, ülkenin her yanında tekrar hukukun herkes için işlediğine dönük bir görüntüyü sergilemesi gerekiyor. Şimdi bu olmadığı için ben MHP'nin gayretini de anlıyorum. Karalamıyorum, anlıyorum. Onlar da bu sivil siyaset, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ağırlıkta olduğu, Cumhurbaşkanı'nın bizzat kurduğu bu hükümet benzeri yapı, şu anda Türkiye'nin sorunlarını taşıyamıyor. MHP bunu görüyor, bunu gördüğü için olağanüstü hal, sıkıyönetim, zaten ilan edilmemiş bir biçimde işliyor, ilan edilmemiş bir biçimde işlemesi hem askerin yetkilerinin devreye girmesi hem de bu yetkileri sivillerin kullanması anlamına geliyor. Sivilleri kenarda bırakıp doğrudan doğruya bunların askerler tarafından kullanılmasını öneriyor. Bunu anlıyorum ama bu çıkış değil, bu çare değil. Çare demokrasidir, çare Türkiye'nin tekrar diyalog kurabilmesidir, çare hukukun herkese işlemesidir."
HAMASET SÖYLEMLERİNİ BİR TARAFA BIRAKALIM
Bir takım hamaset söylemleri olduğunu hatırlatan Günay, şu ifadeleri kullandı: "İşte kanları yerde kalmayacak, biz de şehit olmak istiyoruz. Şehit olmak istiyorsan çok kolay, kalk git sıkıntılı bölgelerden bir tanesine, bin polisle gezme, halkın arasına gir, belki şehadet mertebesine erişirsin. Bu hamaseti bir tarafa bırakalım. Yoksulların çocukları ölüyor, yurttaşlarımız ölüyor, evlatlarımız ölüyor, kardeşlerimiz ölüyor. Bu hamaseti bir tarafa bırakalım, soğukanlılıkla siyasi hesapları bir tarafa bırakalım, 'burdan iktidar çıkarır mıyız çıkarmayız mı?' gibi bir takım karanlık hesapları, bir takım art niyetleri bir tarafa bırakalım. Mesela 2 günde 30'dan fazla evladımız öldü. Bunlar 39 yaş ile 21 yaş arasındaki gencecik yurttaşlarımız bizim. Neden Cumhurbaşkanı liderleri çağırmıyor; neden Başbakan liderlerle bir yuvarlak masada buluşmaya kalkmıyor; neden Meclis Başkanı Parlamento'yu toplantıya çağırmıyor? Böyle bir sıkıntı karşısında millet derdini kime anlatacak, çareyi nerede arayacağız? O zaman bir parti olağanüstü hal istiyor, sıkıyönetim istiyor, öbür parti yürüyerek Cizre'ye girmeye çalışıyor, millet de oturmuş evlatlarına ağlıyor."
CİHAN