Samanyolu Televizyonu belgesel Yönetmeni Emine Ulu gurbete giden hizmet erleriyle ilgili izlenimlerini paylaştığı bir yazı kaleme aldı.
Gurbette yaşanan zorluklarla hizmet sevdalılarının nasıl başa çıktığını anlatan Emine Ulu, 'Zaman barış diyen, kardeşlik türküleri söyleyen dünyalı insan modelinin harcını atan eğitim gönüllülerinin zamanıydı.' diyor.
Zaman vefa zamanıydı
Zaman ikinci kardeşlik destanının arefesiydi
Rahattan vazgeçip zahmette rahmet aramanın tam zamanıydı .
Zaman diğergamlık zamanıydı
Zaman köprüler inşa eden kutlu mimarlara gülümsüyordu
Zaman yokları değil varları görüp ümitle, sabırla yol alanların zamanıydı
Zaman tam da hicrete hazırlanan eğitim gönüllülerini gösteriyordu.
Çünkü zaman ayağa gelen fırsatları tepene değil değerlendirene ram oluyordu.
Zaman kadınıyla, erkeğiyle eğitim seferberliği zamanıydı ki işte sefere hazırdı onlar. Bir daha dönmemek üzere söz verdiler, şimdiden vatan hasreti düşen gönülleriyle…
Yola çıkan herkesin heybesinde öğreteceği bir şeyler vardı belki ama onlar heybenin bir kenarını boş bırakmıştı. Kardeşlerinden öğreneceklerini dolduracaklardı oraya…
Seferberlik bu, kimin bahtına ne düşer bilinmez.
Eğitimin yanı sıra kimine inşaat işi düştü, kimine aşçılık, kimine berberlik.
Kadınların nasibine düşen yalnızlık oldu ilkin.
Sabahın ilk ışığında evden çıkan erini camın önünde geç vakitlere kadar beklemek düştü tazecik gelinlere. Öyle beklerdi ki acaba eşim beni görmek istemiyor mu düşüncesine kapılır da duyguları hallaç pamuğu gibi savururdu onu. Zaman sabırla bekleme zamanıydı…
Yuvayı dişi kuş yapar sözünü en çok da onlar hak ediyordu. Matematik kuralları tersine işliyordu hayatlarında. 2 minder + 1 kilim sıcacık yuvaya tekabül ediyordu. Onların hanesinde yoklar bir araya geldiğinde var oluyordu da nice misafirler ağırlanıyordu. Zaman tevekkülün meyveye dönüşümünü görme zamanıydı.
Kardeşlerinin en zor gününde yanında olmak için gelmişlerdi ata topraklarına. Yokluk da düşmüştü nasiplerine. Marketten kolayca aldıklarını unutup kolları sıvadılar; peynir mayalamayı, tuz imal etmeyi, ev sucuğu yapmayı, şekerli yoğurttan şekersiz yoğurt elde etmeyi hatta elektrikli ısıtıcı üzerinde kek yapmayı öğrendiler. Zaman yoklukların içinde marifetlerin inkişafını görme zamanıydı.
Tedirginlikle başlayan komşuluklar kadim dostluklara doğru yelken açmıştı çoktan. Sofralar kuruluyor, muhabbetler koyulaşıyordu. . Cigerpareler de emanet edilir olmuştu yerli komşulara. Dil bilmiyorlardı ama hal dili yetiyordu anlaşmalarına. Zaman hal insanına hasret gönüllerin buluşma zamanıydı.
Gurbet mi dediniz? Türkiye’den gelen tırın lastiğini patlatarak memleket havası almayı planlayacak kadar özlüyorlardı vatanı. Hiç tanımadıkları insanları misafir edip, oturtacak yer bulamazlardı adeta. Değil mi ki Türkiye’den geliyorlardı. Başka tanışıklıklara ne hacet! Soğuğunda donup sıcağında yanmak için geldikleri ata topraklarında gurbetin buz kesen acısını yerli halkın sıcacık misafirperverliği eritivermişti. Gurbetin iliklere kadar yaşandığı hastalık günlerinde, Azade apa sıcacık çorba ile ana sıcaklığını getirir de hasret dinmez mi hiç? Zaman ikinci kardeşliği yaşama zamanıydı.
Gittikleri yerleri o kadar sevmişlerdi ki oranın halkından ayırt edilmez hale gelmişlerdi. Nevruzlarda sümelek tatlısı yiyor,kandillerde helvalar dağıtılıyor, kurban bayramında etler din, ırk ayırt edilmeden ihtiyaç sahiplerine dağıtılıyordu. Dünya küreselleşiyor yapılan kültür alış-verişlerinden yepyeni insan modeli doğuyordu. Zaman barış diyen, kardeşlik türküleri söyleyen dünyalı insan modelinin harcını atan eğitim gönüllülerinin zamanıydı.