Her gün yeniden doğanlar

İslam dünyasının uzun zamandan beri uzak kaldığı yenilik, yenilenme duygusunun uyandırılması, tetiklemesi gerekiyor. Matlaşma ve bıkkınlıktan kurtulmak için bu duygu hususunda alârm çanlarının çalması gerekiyor. Yerinde sayma hatta daha da kötüsü geriye gitme bizlere hiç yakışmıyor. Çünkü Rehber-i Ekberimiz (S.A.S.) “İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır” buyuruyor.

SAFVET SENİH - SAMANYOLUHABER.COM 
İslam dünyasının uzun zamandan beri uzak kaldığı yenilik, yenilenme duygusunun uyandırılması, tetiklemesi gerekiyor. Matlaşma ve bıkkınlıktan kurtulmak için bu duygu hususunda alârm çanlarının çalması gerekiyor. Yerinde sayma hatta daha da kötüsü geriye gitme bizlere hiç yakışmıyor. Çünkü Rehber-i Ekberimiz (S.A.S.)  “İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır”  buyuruyor.
M. Fethullah Gülen Hocaefendi seneler önce, “Tanıdığımız pek çok insan, dünyanın değişik yerlerinde canla başla hizmet ediyor ve sevindirici haberlerle dönüyor. Bizler de  ‘Hizmet artık yurt dışında yapılıyor, burada biz boşuna duruyoruz’  gibi bir duyguya kapılıyoruz. Bize neler tavsiye edersiniz?”  şeklindeki bir soruya verdiği cevabın bazı bölümlerini aktarmaya çalışalım:
“İnsanın bu düşüncesiyle (hicret edemedim, Hizmet için Mukaddes Göç için gayret  sarf edemedim diye)  nefsini hırpalaması, onu hesaba çekmesi ve saf duygu, saf düşünceye doğru merdiven merdiven tırmanması ki; herkes için metafizik gerilimin önemli bir esası sayılır. Evet, insan ister yurt içinde, isterse yurt dışında  Hizmet adına yaptığı hizmetleri katiyen yeterli görmemeli; zira kendini yeterli gören ve YAPACAĞIM  ŞEY  KALMADI  diyen insan, aldanmış bir zavallıdır. Mümine gerçek anlamıyla FİRAVUN  denilemez ama bu düşünceye sahip olan, MİNİ  BİR  FİRAVUN  sayılabilir ve kaymaya, kaybetmeye de namzet demektir. Onun içindir ki, her ferdin, herşeye yetmediğine inanması; başka güç kaynaklarını kendi hesabına kullanabilmesi, büyük hamleler yapabilmesi adına çok önemli bir DİNAMİKTİR.  Aksi takdirde, bazen böylesi insanlar, kendi benliklerinin enkazı altında kalabilirler ve ezilirler… İmansız gitmeseler de dalâlet dalgaları arasında bocalar dururlar.”
“Evet, herkes ama herkes  ‘Bana Türkiye’nin içinde ve dışında Asya’da, Avrupa’da, Amerika’da, Avustralya’da veya başka bir yerde bir vazife terettüp ederse, mutlaka bir nefer gibi gidebilirim’  düşüncesiyle kendini KİLİTLEMELİ ve hep öyle bir duygu ile yaşamalı ki;  böyle bir vazife, ömür  boyu ona terettüp etmese bile, bu konuda hazır bulunması ona yeter.
“Evet, her fert  “Ben niye fiilî mücahedenin önünde, ön cephede, ölüm ilk defa kendilerine gelecekler arasında, ilk defa yoklukta varlık cilvesini gösterenler, ilk defa sıkıntıları göğüsleyenler, ilk defa düzenleri  bozulup da yeniden kurmaya çalışanlar arasında yerimi almadım’  dememesi ve bu teessürü vicdanında duymaması için şimdiden kendini şartlandırmalıdır.
Artık söz değil, hamle ve aksiyon devri…” (Prizma-1)
“Hicret, ilk defa, insanlık semasının ayları, güneşleri sayılan Hz. İbrahim, Hz. Lut, Hz. Musa, Hz. İsa  gibi yüce kâmetler tarafından başlatıldı;  sonra da bu Aydınlık Yolun  EŞSİZ  REHBERİ, İnsanlığın İFTİHAR  TABLOSU, zaman ve mekanın EFENDİSİ  (S.A.S.)  bu yolda yürüyüp gitti. Kapıyı da Kıyamete kadar arkadan gelenlere açık bıraktı.
“Hak yolunda ve Hakk’ın hatırı için yapılan Hicret o kadar kudsîdir ki, mal ve canlarını inandıkları dava ve o davanın EŞSİZ  TEMSİLCİSİ  (S.A.S.)  uğrunda fedâ eden kutlulardan kutlu bir cemaatin, en çok serilip takdir edildiği noktada, daha değişik sıfat ve ünvanlarla değil de MUH CİR  ünvanıyla yâd edilmesi ne kadar mânidardır’  Hatta bu kudsîler dönemine bir tarih başlangıcı aranırken; Nebînin doğumu, peygamberlikle şereflendirilmesi, Medine halkının bu yüce davaya omuz vermesi, Bedir Harbi, Mekke Fethi gibi, her biri ayrı bir pırlanta olan bunca hadise içinde, tarih başlangıcı olarak HİCRET’in seçilmesi, üzerinde durulmaya değer önemli bir mevzudur.
“Sosyologların tesbitine göre, yeryüzündeki medeniyetlerin hemen hepsi göç eden fert ve cemaatler tarafından kurulmuştur. Tonybee, göçebelerin kurduğu 27 Medeniyet’ten bahseder ki; bu da hemen hemen çağlar boyu yeryüzünde GÖÇEBE  H KİMİYETİ  demektir. Kendini rahata, rehavete kaptırmış, her an her şeyden ayrılmaya hazır, vereceği, mücadelenin doğuracağı sıkıntıları, önceden yaşamaya alışmış ve bir asker gibi her an sefer emrini bekleyen bu dinamik ruhlarla mücadele etmeye ve onları silip geçmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.
“İşte ilk kudsiler ve ilk medeniyet muallimleri!  Ve işte birkaç aşiretten cihan imparatorlukları kuranlar!  Yıldırımlar gibi karanlık çağların bağrına inen bu insanlar, rahatı zahmette, diri kalmayı, ölüm ve ötesindeki her şeyi hakir görmekte, ebeb-müddet var olmayı şartlara göre kendilerini yenilemekte gördü ve ters-yüz edilmez bir güç haline geldiler.
“Keşke, günümüzün nesilleri; rahattan, rehavetten, hazlarına düşkünlük ve nefsânilikten kurtararak, ruhlarını yüce duygularla donatıp daha çok ızdırap çekeni daha çok acı ve sızı duyan ideal insanlar haline getirebilseydik. Belki o zaman, milletçe, küçük hesapların, hasis zevklerin tesirinde kalmayacak ve bir kısım ehemmiyetsiz sıkıntılardan ötürü de hiç mi hiç yer ve yön değiştirmeyecektik.” (Yitirilmiş  Cennet’e Doğru,  Mukaddes …..)
Her gün yeniden doğmanın bir yolu da Mukaddes Göç’e revan olmaktır…

23 Temmuz 2020 10:33
DİĞER HABERLER