Türkiye'yi ayağa kaldıran; ancak Genelkurmay'ın ‘kâğıt parçası' diyerek reddettiği ‘kirli plan'ın orijinali bulundu.
Türkiye, demokratikleşme anlamında önemli bir eşikten geçiyor. Kamuoyunun şeffaflık talebi ve devletin bu yöndeki hassasiyeti arttıkça gizli kapaklı işlerin saklanması güçleşiyor. Ülkede kaos çıkarmak isteyen, kirli eylemler tezgâhlayan güçlerin emelleri bu sayede yarıda kalıyor. Geçen hafta tam da bu yargıyı doğrulayan çarpıcı bir gelişme yaşandı. Taraf Gazetesi'nin 5 ay önce duyurduğu ve Türkiye'nin gündemini sarsan kirli planın orijinali ortaya çıktı. Kurmay Albay Dursun Çiçek'in ıslak imzasını taşıyan ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı' muvazzaf bir askerin mektubuyla Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara ulaştı. Mektubu gönderen subay, “Her şey imha edildi, ancak bunu kurtarabildim” notunu da düşmüştü.
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Avukat Serdar Öztürk'ün (emekli üsteğmen) ofisinde ele geçirilen belgenin sahte olma ihtimali bu delil sayesinde sıfırlanmış oldu. Şimdi Albay Çiçek'in yeniden sorgulanması gündeme gelecek. AK Parti ve Fethullah Gülen Hareketi'ni komplolarla bitirmeyi amaçlayan ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı'nın fotokopi olduğu, dolayısıyla sahte çıkabileceği iddia ediliyordu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, plan için ‘kâğıt parçası' ifadesini kullanmış, belgenin aslı olmadığı gerekçesiyle de delil sayılamayacağını ileri sürmüştü.
5 ay öncesine gidip olayı baştan alalım. Taraf Gazetesi, 12 Haziran 2009 tarihinde şoke edici bir manşetle çıktı. “AKP ve Gülen'i Bitirme Planı” başlıklı haberde kanı donduracak ifadeler ve komplolar yer alıyordu. Planı hazırlayan kişinin sıfatı da olayın vahametini artırıyordu. Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Şube Müdürlüğü'nde görevli Deniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlanan ‘Eylem Planı' yasa dışı aramalarla suç oluşturma çabalarını yansıtıyordu. Plan, Fethullah Gülen'i seven, öncülük ettiği hareketi destekleyen bazı vatandaşların, özellikle de öğrencilerin barındığı yurt ve evlere, terörle anılmasını sağlayacak suç materyalleri (silah, mühimmat, yasa dışı belge vb.) konulmasını hedefliyordu. Buna göre, ihbara dayalı ev baskınları yaptırılarak, buralarda silah ve mühimmatın yanı sıra, Gülen ile irtibat kurulması istenen oluşumlara (Yahudilik, CIA, MOSSAD, Moon Tarikatı, Humeyni vb.) ait objelerin bulunması sağlanacaktı. Ev baskınları kapsamında Alevi düşmanlığını körükleyici bilgi ve belgeler ele geçirilmiş gibi gösterilecekti.
Taraf Gazetesi'nde yayımlanan ve kamuoyunda büyük tepki çeken komplo planı ile ilgili ciddi araştırmalar yapılması beklenirken Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığı ilginç bir açıklama yaptı: “Ele geçirildiği iddia edilen belgenin, Genelkurmay Başkanlığı'nın herhangi bir biriminde hazırlanmadığına ilişkin bir kanaate varıldı.” Oysa aynı savcılık daha herhangi bir soruşturma bile yapmamıştı. Bu açıklamaya hukukçuların tepkisi gecikmedi.
Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar da tutuklu sanıklardan avukat Serdar Öztürk'ün ofisinde bulunan belgeyle ilgili harekete geçti. Belgenin altında imzası bulunan Kurmay Albay Çiçek ifade vermek üzere savcılığa davet edildi. Ancak Çiçek, ifade vermeye gelmezken, imza sirküleri de savcılığa verilmedi. Bunun yerine soruşturmanın askerî savcılıkça yürütüleceği ve belge üzerindeki incelemenin Jandarma tarafından gerçekleştirileceği açıklandı. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un ‘gereğinin yapılacağı' yönündeki açıklamasına rağmen böyle bir gelişme yaşanması kamuoyunda şüphe uyandırdı. Bu süreçte soruşturmayı yürüten askerî savcılık, ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı' hakkında “Genelkurmay'da böyle bir belge hazırlanmamıştır” şeklinde bir karar verdi. Görevsizlik kararında “belgelerin fotokopi olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya mahal yoktur.” denildi. Bununla da yetinilmedi ve belgenin hangi amaçlarla kimler tarafından üretildiğinin araştırılması istendi. Karar hukukçuları şaşırtmıştı. Zira askerî savcılık, bir taraftan dosyanın görev alanına girmediği kararını veriyor, diğer yandan da Dursun Çiçek'i aklamaya çalışıyordu.
Ergenekon savcıları davet ettikleri hâlde ifade vermeye gelmeyen Dursun Çiçek'i bu kez ‘şüpheli' sıfatıyla sorguya çağırdı. 30 Haziran sabahı saat 8 sularında Çiçek'in de aralarında bulunduğu biri emekli 9 subay askerlerin nezaretinde savcılığa getirildi. Savcılar sorguda Çiçek'e Ergenekon örgütü ile bağlantılarını ve eylem planını sordu. O dönem yine bir subay tarafından gönderildiği belirtilen ihbar mektubundaki iddialar da Çiçek'e soruldu. Bu mektuba göre, TSK içinde emekli Orgeneral Hurşit Tolon'a bağlı bir cunta hareketi vardı ve bu ekip eylem planını hazırlaması için Albay Çiçek'i görevlendirmişti. Cunta hareketinde xx rumuzlu olduğu iddia edilen Çiçek, belgeyi Tuğamiral F.İ, Albay M.A, Binbaşı K.Y, Kıd. Binbaşı E.Ç, Binbaşı N.Ü. ve Binbaşı C.B. ile birlikte hazırlamıştı. Cuntanın operasyonları için Binbaşı S.T'ye görev verilmişti. Çiçek'in ‘cuntacı' olarak nitelendirildiği ihbar mektubunda Albay'a Genelkurmay içinde darbeci ekibin sahip çıktığı da iddia ediliyordu. Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar, 4 subayı serbest bırakırken diğer dördünü de adli kontrol uygulanması talebiyle mahkemeye sevk etti. Eylem planının altında imzası bulunan ve hakkındaki iddialarla ilgili kuvvetli delil bulunan Dursun Çiçek'i ise tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk etti.
TAHLİYE ÇOK TARTIŞILDI
Dursun Çiçek'in sorgusunu İstanbul Nöbetçi 14. Ağır Ceza Mahkemesi yaptı. Nöbetçi mahkeme, Çiçek'i ‘kuvvetli suç şüphesinin varlığı' gerekçesiyle ‘silahlı terör örgütüne üye olmak' suçundan tutukladı. Çiçek 18 saat sürecek tutukluluk serüveni için Hasdal Cezaevi'ne götürülürken avukatları da harekete geçmişti. Yapılan başvurular ve heyetteki değişiklik sebebiyle rekor hızda bir tahliye gerçekleşecekti. Avukatlar, Çiçek'in 1 Temmuz'da 00.30'da tutuklanmasının ardından sabah saatlerinde yaptıkları itiraz başvurusuyla müvekkillerinin tahliyesini talep etti. Başvuruyu 14. Ağır Ceza Mahkemesi değerlendirdi. Ergenekon sanığı Org. Şener Eruygur'un tahliyesi ile ilgili tartışmalar sırasında eşi Mukaddes Eruygur'a ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarında “12 ve 14 bizden” şeklinde bahsettiği mahkeme Çiçek'i de tahliye etti. Heyete, son anda geçici olarak bir hâkim atanması dikkat çekti. 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin ikinci heyetinin üyesi Hâkim Faik Saban, 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyetine üye oldu. Başvurunun incelendiği sıralarda mesai saati bitmesine rağmen heyet adliyede kaldı. Tutuklama kararı veren üye hâkimin bulunmadığı heyette Mahkeme Başkanı Erkan Canak ve geçici olarak atanan Saban'ın oylarıyla Çiçek tahliye edildi. Hâkim Resul Çakır ise karşı görüş bildirerek şerh koydu. ‘Sabit ikametgâhı olduğundan kaçma şüphesi yok' gerekçesiyle verilen tahliye kararında suç şüphelerine değinilmedi. Tahliye kararı heyet tarafından alındığından savcılar tahliyeye itiraz edemedi. Sivil toplum örgütlerinin protesto ettiği bu gelişmeyi gazeteler ‘jet tahliye' başlığıyla aktardı.
Gündemden düşmeyen Albay'ın Yüksek Askerî Şûra toplantısında rütbesi yükseltilmedi. Ayrıca Genelkurmay Başkanlığı, “AKP ve Gülen'i Bitirme Planı”nın altında imzası olan Kurmay Albay Çiçek yönetimindeki psikolojik harekâttan sorumlu Bilgi Destek Şubesi'ni lağvetti. Kapatılan şubenin yerine yeni birim kuruldu. Kurmay Albay Çiçek'in 2008'den beri yönettiği 3. Bilgi Destek Şube Müdürlüğü, Genelkurmay Bilgi Destek Daire Başkanlığı'na bağlı olarak psikolojik operasyonlar yapıyordu.
Dehşet verici eylem planı kamuoyunda büyük tepki çekti. Hatta planın deşifre olmadan 6 ay önce devreye konulduğu iddia edildi. Bu süreçte eski Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Türkiye'yi ayağa kaldıran ve kendisinin de ‘yıpratılacaklar' arasında sayıldığı ‘plan'la ilgili, “Eylem planının belgesi sahte mi gerçek mi bilmiyorum; ama bu planda yazanların hayata geçirildiğini, geçirilmek istendiğini yakından izledim, yaşadım ve gördüm.” diye açıklama yaptı.
Diğer taraftan da bazı kesimler belgenin sahte olduğu konusunda ısrarcı davranıyordu. CHP Genel Saymanı ve parti sözcüsü Mustafa Özyürek, Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığı'nın ‘belge gerçek değil' kararından sonra şu yorumu yapıyordu: “Bu belgeye dayalı olarak Türkiye'de kıyameti koparanlar, darbe girişiminde bulunulduğunu iddia edenler şimdi kendilerini savunmak, açıklama yapmak veya söyledikleri nedeniyle özür dilemek durumundadır.” Özyürek, bazı kesimlerin Türkiye'yi darbe psikolojisi içinde tutmaya çalıştığını da savunuyordu.
Şüphesiz belgenin gerçek olup olmadığıyla ilgili akılda kalan en önemli açıklama Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'dan geldi. Başbuğ, ‘kâğıt parçası' sözleriyle belgenin hiçbir şey ifade etmediğini ortaya koymaya çalıştı. Bir yandan da açık kapı bırakmayı ihmal etmedi: “Biz hukuk devleti ilkelerine sadığız. Bu belgenin doğru olduğuna ilişkin yeni delil, bilgi, emare çıkarsa elbette bu soruşturma tekrar açılabilir.”
Nitekim bu delil, 23 Ekim 2009 tarihinde ortaya çıktı. Bir subay ‘kurtarabildiklerim bunlar' diyerek bir zarf içerisinde ‘kaos planı'nın orijinallerini Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara gönderdi. Belge, komplo planlarının gerçek olduğunu ortaya koyuyordu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı ve Ergenekon savcıları bir toplantı yaparak yeni durumu değerlendirdi. Ancak basına herhangi bir açıklama yapılmadı. Gelişmeleri değerlendiren hukukçular, Albay Dursun Çiçek'in yeniden ifadesinin alınarak ele geçen delil kapsamında tutuklanabileceğini belirtiyor. Bazı askerî yetkililer ise eylem planının emir komuta zinciri çerçevesinde hazırlanmış olması ihtimaline dikkat çekerek başka isimlerin de gündeme gelebileceğini belirtiyor. Albay Çiçek ile bir süre beraber çalışmış emekli Yarbay Şenol Özbek, Genelkurmay Başkanlığı'nda görev yapan bir albayın üst komuta kademesi ile fikir teatisinde bulunmadan böyle bir plan hazırlamasının zor olduğuna dikkat çekmişti. Özbek, “Düşünce zemininde veya sözlü olarak belli bir mesafe katedilmeden, yani işin teorisiyle ilgili belli fikir teatileri yaşanmadan, şube müdürü konumundaki bir albayın böyle bir eylem planı hazırlığına girmiş olması ihtimalini çok zayıf görüyorum.” demişti. Taraf Gazetesi'ne açıklama yapan bir emekli orgeneral ise Genelkurmay Başkanı Başbuğ'u “AKP ve Gülen'i Bitirme Planı” hazırlayan ekip hakkında uyardığını açıklamıştı. Planın hazırlığının Ocak 2009'da başladığını ileri süren emekli paşaya göre, verilen emre uyduğu için planda imzası olan Dursun Çiçek tek suçlu değil.
Skandal belgedeki kirli planlar
AK Parti bölünüyor algısı oluşturulacak. Kara propaganda yapılarak, okulda ibadet görüntülerinin medyada yer alması sağlanacak. Milli Eğitim Bakanı kamuoyu nezdinde yıpratılacak. Askeri suç kapsamında ‘ışık evler'e baskınlar yapılacak. Bunun için söz konusu evlerde silah ve mühimmat bulunması sağlanacak. Nurettin Veren gibi isimlerin TV programlarında F.G. grubu hakkında istenilen temalar doğrultusunda açıklamalar yapması sağlanacak. Ergenekon kapsamında tutuklanan TSK personelinin masum olduğu, irticayla etkin şekilde mücadele ettikleri için üzerlerine iftira atıldığı şeklinde haberler yaptırılacak. Aleviler provoke edilecek. Baskınlarda, Alevi düşmanlığını körükleyici bilgi ve belgelerin bulunması sağlanacak. İskender Evrenesoğlu, Ömer Öngüt gibi hazırda beklettiğimiz elemanlara, F.G'ciler başta olmak üzere diğer gruplarla özdeşleştirilerek eylemler yaptırılacak. Geniş yankı bulan ses kayıtları bilgi kirliliği oluşturmak üzere irticacılar tarafından yayınlanmış gibi gösterilecek. TSK ile ilişkisi kesilirken personelinin F.G. grubuna mensup oldukları için atıldıkları şeklinde haberler yaptırılacak.
Albay Çiçek'in adı darbe günlüklerinde de geçiyor
Kurmay Albay Dursun Çiçek'in adı ilk olarak ‘Lahika-1' belgesiyle gündeme geldi. 20 Haziran 2008'de Taraf'ta yayımlanan belgeye göre, Genelkurmay, ‘üst yargı organları başkanlarını TSK ile aynı paralelde hareket ettirmeyi' amaçlıyordu. Basın mensupları, televizyon kanalları düzenli temasla yönlendirilecek, yandaş olmaları sağlanacaktı. Çiçek'in adı Oramiral Özden Örnek tarafından hazırlandığı ortaya çıkan ‘Darbe Günlükleri'nde de Dz. P. Kur. Yb. rütbesiyle sık sık yer aldı. Ergenekon davasında ‘üst düzey yönetici' olarak yargılanan emekli Orgeneral Hurşit Tolon'da ele geçirilen 14 No'lu CD'deki belge ve fotoğrafların Çiçek tarafından gönderildiği belgelendi.
Dursun Çiçek'in askerî savcılıkta verdiği ilk ifadenin altına attığı imza, eylem planının altındakinden çok farklıydı. Sivil savcılar tarafından sorgulanan Çiçek'e ‘neden farklı imza attığı' soruldu. Önce söz konusu imzayı üç yıl önce kullanmaya başladığını savunan Çiçek, daha sonra o ifadeyi sehven verdiğini belirtip farklı imzayı ilk kez askerî savcılıkta kullandığını itiraf etti.
AKSİYON