‘Diktatör’ kapağıyla çıkan Fransız dergisi Le Point, kapsamlı bir Erdoğan portresine yer verildi. Abdüllatif Şener, Ayhan Bilgen gibi isimlerin görüşlerinin de yer aldığı dergide Erdoğan'ın Avrupa'yı paralize ettiği, ABD'nin de ne yapacağını bilemez durumda olduğu değerlendirmesi yapıldı. Dergide yer alan yazılardan notları derledik.
Le Point, “Diktatör” kapağıyla Erdoğan’a dair kapsamlı bir değerlendirmenin yer aldığı son sayısında AKP kurucusu ve eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in, HDP’li Ayhan Bilgen’in görüşlerine yer veriyor. Erdoğan'ın geçmişinden bugününe yapılan kapsamlı değerlendirme sonucunda Batı ile savaşında bahsi kazandığı, Avrupa'yı paralize ettiği, ABD'nin de ne yapacağını bilemez durumda olduğu saptanıyor.
Bir dönemler ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olarak Abdüllatif Şener şunları söylüyor:
"O dönem [2002-2007 arasından bahsediyor] biz düşünülmezi başardık: Askerler iktidara gelişimizi önleyemedi. Meclisteki çoğunluğumuzun içinde bütün eğilimler temsil ediliyordu. Muhafazakar İslamcılar, ülkeyi modernleştirmek isteyen reformcular, milliyetçiler."
ŞENER: BEN ÖZELLEŞTİRMELERDE ULUSLARARASI İHALELERİ SAVUNUYORDUM O YANDAŞLARI
Daha sonra yavaş yavaş Erdoğan'ın kişisel projesinin ne olduğunu anlamaya başlıyor, Şener: "Ölçüsüz bir egosu vardı ve bize yoluna çıkmanın (ona engel olmaya çalışmanın) iyi sonuçları olmayacağını artık hissettirmişti. İnsanları çoğunlukla kafasına göre konumlandırırdı. Özelleştirmeler konusunda, ben uluslararası ihaleler açmamız gerektiğini savunuyordum. O kendine yakın şirketlere vermek istiyordu. Bir süre sonra telefonlarıma yanıt vermemeye başladı. Zamanla onun bir siyasi tüccarın reflekslerine sahip olduğunu ve sadece hızlı seçim başarılarından, sadece kendi çıkarları için mutluluk duyduğunu fark ettim. Bu ‘clienteliste’ (yandaşlarını kollayan) tavır beni hiç memnun etmediği için, gemiyi terk etmeye karar verdim."
Elbette Şener için sonrası pek olumlu gelişmedi, üniversiteye ekonomi profesörü olarak geri dönmek istedi ama engellendi...
"Telefonum dinleniyor, çocuklarım yerli büyük şirketlerde iş bulamıyor... Parya gibiyiz."
‘SAYILARLA DİKTATÖR’
Le Point’de yer alan yazılarda Milli Selamet Partisi'nin gençlik kolları başkanı olduğu, Necmettin Erbakan'ı terk ettiği, türbanı üniversitelere soktuğu, üç çocuk dediği, cihat şehitlerinin ulusal kahraman düzeyine yükseltildiği, alkol satışı kısıtlandığı gibi olgular da kronolojik olarak aktarılıyor. Bir de “sayılarla diktatör köşesi” yer alıyor: Tutuklu gazeteciler, siyasetçiler, KHK’larla işten çıkarılanlar.
‘FİRAVUNLARA ÖZGÜ’ SAYISIZ PROJE
Ekonomi değerlendirmesinin de yapıldığı dergide kamu borcunun ve enflasyonun yüksekliğine, kronik işsizliğe dikkat çekiliyor. Erdoğan’ın Türkiye'nin mutlak lideri olduğunu göstermek istediği ve “firavunlara özgü” sayısız proje başlattığı vurgulanıyor. Ak Saray, Üçüncü Boğaz Köprüsü, Çamlıca camisi, İstanbul Üçüncü Havalimanını bu kapsamda sayılan projeler. “Bunu sadece megalomanlıktan kaynaklanan bir hata olarak görmeyin. Erdoğan, ulusal gururu okşuyor ve Türklere ‘yeni Türkiye'nin sadece havada kalacak bir fikir olmadığını gösteriyor” yorumu da yapılıyor.
BİLGEN: DEMOKRASİMİZ ÇALINMIŞ DURUMDA
HDP Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in değerlendirmesi ise şöyle:
"Bugün ülkede güvenilir bir seçim gerçekleştirmek imkansız. Bizim başkan adayımız Selahattin Demirtaş hapiste. Basın susturulmuş durumda. Biz vatan haini olarak görülüyoruz. Ayrıca Suriye'de yürütülen askeri operasyonlara ilişkin de söz söyleme hakkımız yok çünkü vatana ihanetle suçlanma tehdidi var. Demokrasimiz çalınmış durumda."
‘AB İLE NİŞAN BOZULDU’
Batı ve Erdoğan arasındaki ilişkinin adeta bir balayı gibi başladığı, Erdoğan'ın reformcu danışmanlarının da yönlendirmesiyle AB'ye üyelik sürecini yeniden başlattığı, bu sayade idam cezasının kaldırılması ve Kürtlere anadilde eğitim hakkının tanınması gibi demokratik kazanımlar elde edildiği anımsatılıyor. Brüksel’in bu gelişmeleri alkışladığı ve finansal yardımlarda bulunarak (2020'ye kadar yılda 1 milyar euro) AB'ye entegrasyon sürecini desteklediği belirtiliyor. Ancak daha sonra “nişan çok hızlı bir şekilde bozuldu” denilerek “Türkler bugün Avrupa'yı gemiyi terk etmekle suçluyorlar” ifadesine yer veriliyor. Kıbrıs'ın 2004 referandumunda adanın birleşmesini reddetmesinin Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecine dönük ilk darbe olduğu belirtilirken Erdoğan'ın AB'yi islamofobik olmakla suçladığı ve kamuoyuna "80 milyon nüfuslu bir ülkeyi Avrupalı hükümetlerin asla AB'ye kabul etmek istemeyeceğini" belirttiği yazılmış.
AVRUPA PARALİZE ABD DE NE YAPACAĞINI BİLMİYOR
2016'da Ahmet Davutoğlu'nun görevden alınması Brüksel ile ilişkilerde bir "kopuş" anı olarak niteleniyor. On senedir Brüksel’le görüşmeleri Davutoğlu yürüttüğü vurgulanarak iki yıldır “açık bir savaş var” değerlendirmesi yapılıyor. Savaşı şu anda Erdoğan'ın kazanmakta olduğu saptanırken Avrupa’nin paralize olduğu, ABD'lilerin de ne yapacaklarını bilmediği belirtiliyor.
Değerlendirme şöyle bitiriliyor:
“Batı'nın artık Erdoğan'ın kaprislerine tahammül etmekten başka şansı bulunmuyor. Söyleyecek söz yok. Bahsi kazandı. Çok daha güçlü.”