Bediüzzaman Hazretleri tarafından Risale-i Nurlar’ın telifiyle bir hizmet-i imaniye ve Kur’an’iye hareketi Anadolu’da başlatılmıştır.
PROF.DR. OSMAN ŞAHİN
Anadolu coğrafyası 1000’li yıllardan başlayarak inşa ettiği medeniyetler eliyle, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına kadar olan zaman diliminde alem-i İslâm’ın bayraktarlığını yapmıştır. Alem-i İslâm’ın son karakolu olarak ifade edilen Devlet-i Aliye’nin yıkılışından sonra bir fetret dönemi başlasa da Bediüzzaman Hazretleri tarafından Risale-i Nurlar’ın telifiyle bir hizmet-i imaniye ve Kur’an’iye hareketi Anadolu’da başlatılmıştır. On dokuzuncu ve yirminci asırlarda ilmi ve teknolojik gelişmeleri kendi hesabına kullanarak hareket eden dalalet cephesinin hücumları bu iman hizmetleri sayesinde püskürtülebilmiştir.
Fethullah Gülen Hocaefendi
“Düşünce ve Aksiyon İnsanı” başlıklı yazısında, Risale-i Nur hizmetindeki Anadolu temasına vurgu yapmaktadırlar: “Bedîüzzaman'ın hemen bütün eserleri, içinde doğmuş olduğu çağ zaviyesinden, yorumlanmaya açık bazı meseleleri yorumlama açısından o uğurda harcanmış ciddî bir gayretin sonucudur. Onun eserlerinde önce Anadolu, sonra da bütün İslâm dünyasının hem âh u efgânı, hem de ümit ve şevk u târâbını duyup dinlemek mümkündür. Gerçi o, doğunun ücrâ bir kasabasında doğmuştur ama, kendini hep bir Anadolulu olarak hissetmiş, bizim duygularımızı bir İstanbul efendisi gibi soluklamış ve her zaman topyekûn bir ülkeyi engin bir şefkat ve dupduru bir samimiyetle kucaklamıştır.”
Bediüzzaman Hazretleri Şualar’da, Anadolu ve insanının tarih boyunca üstlendiği misyona şöyle dikkat çekmektedirler: "Eski Harb-i Umumîden biraz evvel, ben Van'da iken, bazı dindar ve müttakî zatlar yanıma geldiler. Dediler ki: 'Bazı kumandanlarda dinsizlik oluyor. Gel, bize iştirak et. Biz bu reislere isyan edeceğiz.' Ben de dedim: 'O fenalıklar ve o dinsizlikler, o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu onunla mes'ul olmaz. Bu Osmanlı ordusunda belki yüz bin evliya var. Ben bu orduya karşı kılıç çekmem ve size iştirak etmem.' O zatlar benden ayrıldılar, kılıç çektiler; neticesiz Bitlis hâdisesi vücuda geldi. Az zaman sonra, Harb-i Umumî patladı. O ordu, din namına iştirak etti, cihada girdi, o ordudan yüz bin şehidler evliya mertebesine çıkıp beni o dâvamda tasdik edip kanlarıyla velâyet fermanlarını imzaladılar."
Üstad Hazretleri, Van'da bir mağarada inzivaya çekildiği dönemde, doğuda ihtilâl ve isyan hareketleri başlamış ve “Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir.” diyerek kendisinden yardım istenmesine karşılık olarak “Türk milleti asırlardan beri İslamiyet’e hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılıç çekilmez. Siz de çekmeyiniz; teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir.” diye cevap vermişlerdir (Tarihçe-i Hayat).
Sonrasında, Fethullah Gülen Hocaefendi bu eserleri baz alarak Anadolu’da bir Hizmet Hareketi başlamasına öncülük etmişlerdir. Hizmet Hareketi ile Hizmet-i İmaniye ve Kur’an’iye kurumsal yapılar eliyle de yapılabilmiş, ilk önce Anadolu’da kurulan yurtlar, dershaneler, etüt merkezleri, okullar ve üniversiteler daha sonra dünyadaki ülkelerin ekseriyetine de yayılabilmiştir. Böylece, Hizmet insanları sahip oldukları manevi ve insani değerlerini ve aynı zamanda tarihten tevarüs ettikleri (devraldıkları) kültürlerini bütün dünyada temsil imkânı bulabilmişlerdir.
Bütün bu hizmetlerin temelinde ve bugünlere gelmesinde, Anadolu insanı ve sermayesi çok önemli bir paya sahip olmuştur. Maalesef, Siyasal İslâmcılar kullanılarak başlatılan bu ifritten süreçte Hizmet kurumları kapatılmış, Hizmet insanlarına her türlü zulümler reva görülmüş, birçokları hapishanelerde, gaybubetlerde veya mecburen gittikleri beldelerde yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Bu işi yapanlar da aynı coğrafyadan çıktıkları ve halkın da yapılanlar karşısında sessiz kalmasından dolayı Anadolu ve insanı hakkında birtakım menfi düşünceler ve söylemler gelişmeye başlamıştır.
Bugünkü yapılanlar üzerinden, çekilen ve yaşanan acıların etkisi ile insaf ile telif edilemeyecek genellemeler yapılarak, Anadolu ve insanlarının insani ve manevi değerlere sahip olmadıkları, hep zulümlerin yaşandığı topraklar ve insanlarının genelde zalim veya zalimleri destekledikleri ve aslında tarih boyunca da hep böyle olduğu gibi hakikatle asla telif edilemeyecek iddialar ortaya atılabilmektedir.
Hocaefendi, bu söylem ve iddialara Anadolu ve insanının mahiyeti ve misyonu üzerinden
Mehdî, Mesîh ve Kâinat İmamı (!) başlıklı Bamteli’nde cevap vermektedirler: “Bugün bir kısım saf yığınları kandırsalar bile fakat insanımız bütün bütün aptal değildir. O mübarek Anadolu insanını bütünüyle öyle görmek, bizim âdeta kutsarcasına saygı duyduğumuz o mübarek topluma karşı saygısızlık olur. Severiz onu, bayılırız ve onun dünyaca tanınması için elimizden gelen her şeyi yaparız. Her yerde, nâm-ı Celîl-i Nebevî’nin arkasından, Anadolu’nun nâmının bir bayrak gibi dalgalanmasını bin cân ile arzu ederiz…”
Daha önce
"Anadolu insanını defterden silecek miyiz?" yazısında da yer verilen, Hocaefendi’nin
“Değmez mi?!.” başlıklı Bamteli’nde, bu konu hakkında çok önemli tespitler bulunmaktadır: “O benim vatanıma canım kurban olsun!.. O, “anaların vatanı”dır. O güzel vatan, Anadolu!.. “Küçük Asya” dediğimiz Anadolu!.. Analar her zaman dolu dolu evlatlar doğurmuş ve onlar her zaman -Mâlik İbn Nebi’nin ifadesiyle- “Âlem-i İslam’ın şimalinde, Devlet-i Aliyye-i Osmaniye olmasaydı, yeryüzünde Müslümanlık olmazdı!” dedirten hizmetler görmüşlerdir. İşte o evlatları doğurdu, o Anadolu.
O Anadolu, öyle bir ülke; o millet de öyle bir millet. Ama bugün onun başına musallat olan hükûmet, başka bir mesele. O hükûmetin içinde de -esasen- o zulmü, o ihtilâsı, o harâmîliği, o hırsızlığı irtikâp edenler, mahdut bir sınıf. Zannediyorum bir zelzele ile sarsıldıkları zaman, bir fay kırılmasıyla dağıldıkları zaman, bakacaksınız ki, o cephede sadece yirmi-otuz tane insan kalmış…
Evet, şimdi vatanın-milletin aleyhinde bulunmak başka bir meseledir; fakat o zulmü revâ görenlerin aleyhinde olmak ayrı bir meseledir… Dolayısıyla ülkenin kadınına da erkeğine de, ricâline de nisâsına da, şebâbına da kühûlüne de, şuyûhuna da (gencine, olgununa, yaşlısına da) canım kurban olsun. Can kurban olduğum bir ülkedir o ülke!.. Fakat bazen talihsizlikler yaşamış; bir yönüyle, liyâkati olmayan bir kısım kimseler gelmiş, musallat olmuşlardır. Ama saf, temiz, duru millet, hüsn-ü zannına yenik düşmüş; onları gerçekten o işin, o meselenin biricik temsilcisi gibi görme yanlışlığına düşmüştür, zühûlüne maruz kalmıştır.”
Allah’ın izni ve inayetiyle, gün gelecek, Anadolu bugün kendisine musallat olmuş bu zalimlerden ve zulümlerden başını kurtaracak ve tarih boyunca eda ettiği misyonuna tekrar sahip çıkacak, sahip olduğu milli, manevi ve insani değerlerine tekrar sarılarak, bunları bütün yeryüzünde ihtiyaç duyulan beldelere ve insanlara ulaştırmaya devam edecektir.
“Neye dayanarak böyle bir iddiada bulunuyorsun” diyenlere derim ki; birkaç asırlık bir çalışmanın, toplum üzerinde çok profesyonelce yapılan toplum mühendisliklerinin, algı yönetimlerinin ve tahrip çalışmalarının neticesinde, Anadolu insanları manevi değerlerinden uzaklaşmış, tarihten anane, gelenek, örf ve âdetlerden süzülerek, onlar ile elenerek, dinin ruhuna uygun hale getirildikten sonra tabiatlarının bir derinliği haline gelmiş güzellikler manzumesinden de habersiz hale gelmiş olmalarına rağmen, bu toplumdan sayıları milyonlarla ifade edilen maddi ve manevi füyûzât hislerini davaları hesabına feda edebilecek kadar ileri gitmiş, şuurlu, hasbi, adanmış ve yaşanan ifritten süreçte çekildikleri imtihanlarda defalarca samimiyetleri tescillenmiş Hizmet İnsanlarının varlığı bu davama delildir.
Hele bir de şu anda Türkiye’de her türlü zulme maruz kalan Hizmet insanları -Hizmet ’in yüzde 80’i hala Türkiye’de- tekrar işlerinin ve hizmetlerinin başına geçtiklerinde, Anadolu mümbit ve verimli topraklar olarak tekrar meyve ve semere vermeye duracaktır.
Bu insanlar Allah’ın (CC) celali tecellilerine mazhar olarak yaşadıkları bu olaylarla ve hapishanelerde, gaybubetlerde veya başka türlü pozisyonlarda ama her hâlükârda çeşitli çilelerle yoğrulduklarından dolayı daha donanımlı hale gelmişlerdir. Her biri Allah’ın (CC) izni ve inayetiyle, birer kor parçası olarak bulundukları yerlere ışık kaynakları olacaklardır.
Şunu da belirtelim ki, bu yazıda, Hizmet Hareketi’nin Anadolu merkezli bir hizmet olarak devam edeceğini kastetmiyoruz. Burada Anadolu’nun ve insanının tarihi ve günümüzdeki misyonuna ve önemine dikkat çekilmektedir. Hiç şüphe yok ki, Hizmet Hareketi Anadolu’nun sınırlarından çıkmış, globalleşmiş ve bir Dünya Hareketi haline gelmiştir ve inşaallah böyle de devam edecektir.