Zaman Gazetesi Yazarı Bülent Korucu, Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’un kitabını köşesine taşıdı: "Kitap bende ‘dağ fare doğurdu’ etkisi bıraktı"
"Uzun, Erdoğan’ı üzecek hatta fazlasıyla kızdıracak ifadeler kullanıyor." diyen Korucu'nun "AK Partililerin ‘dublaj-montaj’ savunmalarının aksine 17-25 Aralık kayıtlarının doğru olduğunu savunuyor: “O zamanki (1998 Türkbank) kasetteki konuşmalar da doğruydu, bugünkü 17-25 Aralık kasetleri de doğrudur.” (sayfa 320)." ifadeleri dikkat çekti. İşte Korucu'nun bugünkü yazısı...
Uzun’un İn’inden çıkanlar Erdoğan’ı kızdıracak
Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’un merakla beklenen kitabı ‘İn’ nihayet piyasada. Kitap bende ‘dağ fare doğurdu’ etkisi bıraktı.
Cumhurbaşkanı Recep T.Erdoğan’a yakın medyanın büyük ihtimalle kitabı okumadan giriştiği pazarlama kampanyası sizi yanıltmasın; onları ters köşeye yatıran bölümler epey fazla. Artık ağızlara sakız olan ve bazı gazetelerin günde üç öğün servis yaptığı ‘paralel’ iddiaları elbette var. Ama onlarla ilgili medyada yer alanın ötesinde bilgi belge sunulmuyor. Üstüne üstlük her konuyu paralele bağladığı için “paraleller inekleri dana gösterdi” haberi gibi ters etki bile uyandırabilir.
ERDOĞAN’I ÜZECEK BÖLÜMLER
Uzun, Erdoğan’ı üzecek hatta fazlasıyla kızdıracak ifadeler kullanıyor. Mesela AK Partililerin ‘dublaj-montaj’ savunmalarının aksine 17-25 Aralık kayıtlarının doğru olduğunu savunuyor: “O zamanki (1998 Türkbank) kasetteki konuşmalar da doğruydu, bugünkü 17-25 Aralık kasetleri de doğrudur.” (sayfa 320). Daha ileri giderek, “17-25 Aralık ses kayıtlarından dolayı kendi oylarıyla kendilerini Anayasa Mahkemesi’ne sevk ettirmekten kaçınan AK Parti’nin sonsuza kadar bu kirliliği üzerinde taşıyarak hükümet etmesi mümkün değildir.” diye yazmış. ‘Siyasi hırsızlıkla gemi sahibi olanlar’ cümlesi bile var, devam eden satırlarda.
Erdoğan’ı kızdıracak diğer konu Deniz Baykal’a kurulan kumpasla ilgili bölüm. Kumpas kasetinin önce Erdoğan’a izlettirildiğini CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ileri sürmüştü. CHP lideri, Erdoğan’ın izlerken çekilmiş görüntülerini gördüğünü de belirtmişti. Sabri Uzun, o iddiayı teyit eden şeyler söylüyor: “Görüntüleri bilgisayarla götürüyorlar Başbakan’a ve bilgisayar başında izlerken hem aletin kamerasından hem de ‘kravat kamera’ yöntemiyle değişik açılardan kaydediyorlar” (sayfa 106). En üst düzey kamu görevlisi olan Başbakan’ın en hafif ifadesiyle bu kumpasa sessiz kaldığı, vazifesi olduğu halde engellemediği ve suçluları koruduğu anlamı taşır bu sözler.
Mesut Yılmaz hükümetini deviren Türkbank kasetine dair söyledikleri de AK Partilileri öfkelendirecek. O kaseti paralellerin CHP’li Fikri Sağlar’a ulaştırdığını öne sürüyor Uzun. Halbuki AKP’liler “Bugüne kadar hiçbir yolsuzluğu görmeyenler ne oldu da 17 Aralık’ta yolsuzluk savaşçısı kesildi?” tezini savunuyordu. Uzun’un iddiası yanlış bile olsa AKP’lilerin savunma hatlarından birine ağır darbe indiriyor.
Sabri Uzun, Osman Ak ve Cevdet Saral’ların yargılandığı ‘telekulak skandalı’nda düzmece deliller olduğunu savunuyor. Ancak soruşturma savcısı Nuh Mete Yüksel’di. Hürriyet, Temmuz 1999’daki ‘Dinlemişler’ başlıklı haberinde o ayrıntılara yer veriyor. Uzun, kitabında Şemdinli olaylarıyla ilgili de çelişkili ifadeler kullanıyor. Uzun’un patlamalara ilişkin 2006 yılında Radikal’de yer alan “Hırsız içerideyse kilit kâr etmez” cümlesi gündemdeki yerini hâlâ koruyor.ACEMİCE SAKLADIKLARISabri Uzun, son 30 yılda yaşananları paralele bağlamak için zorlama yorumlar yanında acemice örtmeler de yapmış. Mesela Osman Ak ve Cevdet Saral’ların yargılandığı ‘telekulak skandalı’nda bazı önemli ayrıntıları atlamış. “963 telefon numarası Ankara İstihbarat Şubesi sistemine müdahaleyle yüklendi, böylece Cumhurbaşkanlığı, MGK ve Genelkurmay dinlenmiş gibi düzmece delil oluşturuldu.” diyor. Atladığı/sakladığı önemli bilgi soruşturma savcısı Nuh Mete Yüksel’di ve 8. katı bizzat basarak suçüstü yapmıştı. ‘Paralel komplo kurbanı’ diye yazdığı Yüksel, senaryoyu bozuyor haliyle. Uzun, aynı şekilde devletin Yargıtay Daire Başkanı Naci Ünver’e ödediği tazminatı ve sanık polis şeflerinin yargı safahatı hakkında da bilgi vermiyor.
Hanefi Avcı bahsindeki örtme girişimi biraz komik kaçmış: “Dinleme sırasında şirket sahibinin karısı, X beyin karısıyla konuşmuştu. Tapeleri X beye ulaştırıldı.” X Bey’in dönemin başbakanı Erdoğan olduğunu ve dolayısıyla Emine Hanım’ın dolaylı dinlemeye takıldığını Avcı kendi kitabında anlatıyor. Zaten görevden almanın bu sebeple yaşandığını bilmeyen yok; o halde gizleme çabası niye?
ÇELİŞKİLERSabri Uzun, kitabın farklı sayfalarında ve daha önce söyledikleriyle derin çelişkiler yaşıyor. Yaşar Büyükanıt meselesinde iki taraflı komplo kuruyor. Hem Büyükanıt’a kumpas yapıldığını hem de kumpası yapan kişi olarak hedefe konulduğunu öne sürüyor. Savcı Ferhat Sarıkaya ile birlikte biçilen iki önemli bürokrattan biriydi Sabri Bey. Şemdinli Araştırma Komisyonu’na söylediklerini unutmuş görünüyor. Hakkâri civarında art arda patlayan 18 bombayı ve bunların engellenmeyişini anlatırken söylediği “Hırsız içerideyse kilit kâr etmez.” cümlesi hâlâ kullanılıyor. Bu ve diğer ifadeleri üzerine Büyükanıt’ın hışmını çekti ve görevini kaybetti. Komisyonda “Astsubayı tanıdığını söyleyen bir general (Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt) var” sorusuna verdiği cevap şimdiki pek çok tezini de çürütüyor: “Generali tartışmam. Uygun düşmez. İhtilaller, gözaltına alınan cumhurbaşkanları, asılan başbakanlar var. Atatürk’ün iltifat ettiği bir cumhurbaşkanı gözaltına alınmış. Şemdinli o zaman da vardı.”
TSK içindeki darbeci yapıları özetleyen ‘Şemdinli o zaman da vardı’ sözünün sahibi bugün sadece onu değil, bütün darbe yargılamalarını kumpas çuvalına dolduruyor. Konjonktüre uygun bir tavır!Hilmi Özkök’e suikast iddiasında da benzer savrulma var; o gün suikast ihtimaline inandığını söylüyor. Zaten İstihbarat Daire başkanı olarak konunun müzakere edildiği toplantılarda kanaatini izhar ettiğini yazıyor. Şimdi niye vazgeçmiş
, ‘STV’de Şükrü Sarıışık aleyhine haber yapıldığı için’. Suikast yoksa bunu çürütmesi gereken koltukta oturan kişi olarak dile getirdikleri inandırıcı değil.Ergenekon şeması hakkında söyledikleri de çok çelişkili. “O şemayı hazırlayan kişi 14 Haziran 2001’de bana Ergenekon şemasını getiren kişidir. Bugünün şartlarında Türkiye Cumhuriyeti o şemayı ve hazırlayanı bulabilecek güçte değildir.” U
zun, madem biliyor, uğraştırmayıp söylese ya!Tuncay Güney’in sorgu kasetleri de Sabri Bey’in kafasını bir hayli karıştırmış. Bir kere sorguyu yapan Adil Serdar Saçan, ne desin. Cemaatçi listelerinde yer alan ama aynı zamanda Ergenekon’dan yargılanan bir polis şefi, Saçan. Uzun’un kayıtlarla ilgili beyanları birbirini nakzediyor. “Kayıtlar CD’ye aktarılarak göndereni belli olmayacak şekilde MİT’e gönderildi.” cümlesi de Uzun’un; “Görüntülerin Emniyet kamerası aracılığıyla değil, MİT’in emniyet içinde izleme yapmasıyla elde edildiği anlaşıldı. Kısacası sorgu odasına dinleme cihazı yerleştirilmişti.” ifadeleri de. İki iddia bir sayfa arayla yazılmış. Hangisi doğru?
Uzun, Fethullah Gülen’i suçlayabilmek uğruna da zorlama yorumlara giriyor.
Gülen’in Turgut Özal’ın Meclis’teki cenazesine katılmak için Mesut Yılmaz’dan izin aldığını ve böylece İstanbul’daki törene katıldığını yazıyor. Yüz binlerin katıldığı cenazeye gitmek için izne gerek mi vardı? TBMM İstanbul’da mı? Ayrıntılara hâkim olduğunu göstermek adına absürtlük sınırı aşılmış.
Sabri Uzun’un İn’ine umut diye sarılıp manşet yapan hükümet medyası, kitabı okuduktan sonra pişman olacak. Ya da Erdoğan onları pişman edecek. Bakalım kendi kalelerine attıkları golü nasıl çıkaracaklar.