Şüphe ve tereddütler hakkındaki soru ve cevapları iyi okuyalım

Samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz, yeni köşe yazısında dikkat çeken bir tavsiyede bulundu.
         1960’da İzmir İmam-Hatip Ve İlahiyatta Talebe Yetiştirme Derneğinin yurduna geldim. Bu yurt İmam-Hatip Okulundan bağımsız. Çünkü orada sadece İmam-Hatip öğrencileri yatılı kalmıyor. Orası aynı zamanda bir Kur’an Kursu… Hâfız da yetiştiriyor. Bizim gibi okulda okuyanlara özel olarak Arapça fıkıh, hadis, tefsir, tecvid ve talim dersleri de veriliyor. Ayrıca okula gitme yaşını geçirmiş öğrenciler için özel öğretmenler tutarak, dışarıdan İmam-Hatip bitirme imtihanlarına hazırlıyorlardı.

         Bu derneğe çok geniş bir destek vardı. Sadece Hacı Raif Cilesun, Ali Rıza Güven ve Hacı Nuri Seven gibi şahsiyetler yanında Dr. Baha  Kitapçı ve Hüseyin Hulki Cura gibi doktorlar da hem destek verip ve hem de bazı zamanlar bizlere hayat hikayelerinden ve hatıralarından bahsederlerdi.

         Bir kulak burun boğaz uzmanı olan Hüseyin Hulki Bey dedi ki: “Askeri lisede okuyordum. Teneffüslerde sınıftan çıkmaz siyer okurdum. Peygamber Efendimiz’in (S.A.S.) hayatını okumayı çok seviyordum. Çünkü dindar bir aileden geliyordum. Bir subay gelip, ‘Bırak bu siyeri de sen Kaytanî’nin kitabını oku’ dedi. Efendimize (S.A.S.) ve İslâmiyete iftiralarla dolu bu kitabı okuyunca, imanımı kaybettim verilecek cevapları da bilmiyordum. Maalesef uzun zaman dinsiz yaşadım. Sonra verilen doğru cevapları okuyunca, aklım başıma geldi, imanım da…”  Dr. Hulki Cura merhumun bu sözlerine çok dikkat edelim ve gerek Risale-i Nurlardaki ve gerekse Pırlanta Serisindeki SORU VE   CEVAPLARI  çok iyi müzakere ve mütalaa edelim.

*            *                *      

         Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Muhyiddin İbn-i Arabî için “İslâmî ilimlerin bir mucizesi” demesine rağmen “Vahdet-i Vücud”  ve “Ruh” konusunda ehl-i sünnet ile çelişebilecek bazı noktalarına cerh ve tashihte bulunmuştu… Dr. Muhammed Kileci  arkadaşım dedi ki: “Şeceretü’n-Numaniye” üzerine, merakımdan dolayı akademik olmayan bir çalışma yapmıştım. Orada Osmanlıdan kerametkârâne bahsediliyor. Yıkılışından söz ediliyor: Sonra  ‘Sin’  gelir bu yıkımı düzeltir”, diye bir ifade var. Onun ‘mütevazi bir hâdim’ olduğu da söyleniyor. Bir gün İstanbul’da vapurla giderken, Üstadımızın büyük talebelerinden Mustafa Sungur  Ağabeyle karşılaştım. Ona Muhyiddin İbn-i Arabî’nin Üstad ile ilgili işaretlerinden bahsettim. Ağabeyimiz  de “Hayret! Ben şimdi daha iyi anlıyorum. Bir seferinde Üstad Hazretleri ‘Ben Muhyiddin İbn-i Arabî’nin vahdet-i vücud meşrebini tashih ettiğim için bizden üstü kapalı bahsediyor’ demişti. Demek ki, bu yüzden bizden sadece ‘Sin’  harfi ile ‘Said gelir tashih eder’ diyerek işaret ediyor.

*            *                *      

         Azerbaycan’da hizmet eden bir kardeşimiz anlatmıştı: “Mafya, İlhan Hocayı tehdit ediyordu. Tren katarından VAGON  SINIFLARI  Mafya’ya borcu ödenmek üzere satın almış. Bunları Çek’ten almış. Ama Sungay’a Türkiye’den para gönderilememişti. Mafyanın parası verilemeyince, İlham Hocayı öldürme kararı alan mafya en son günün de tesbit edip haber göndermiş. Yapacak bir şeyi kalmayan Hocamız duaya sarılıyor. Durmadan dua ediyor. Tam öldürecekleri gün o mafya başka bir mafya ile  çatışmaya giriyor. Mafya babası öldürülüyor. Bizim ki böylece kurtulmuş oluyor. babasının yerine geçen oğlu, gelip İlhan Hoca ile ortak bir ödeme planı yapıyor. Hatta borçların bir kısmını siliyor. İşte o günlerde Prof. Dr. Kemal Karpat  ile Nevval  hanım Sungay’a gelmişlerdi.  Vagon sınıflarda verilen derslerini görünce, gözyaşlarını tutamamışlardır.”

         Bunları anlatan arkadaşımız devamla dedi ki: “Oğlum ve hanımla Sungay’da evdeyiz. Birden gece vakti katımızda yangın çıktı. Kapıya koştuk. Kapı kapalı. Kapı kolu elimde kaldı. Her taraf karanlık ve ortalığı duman kaplamış vaziyette… Ben artık ölürsek ne olacak onları düşünüyorum. Arkadaşların zaten maddî durumları çok kötü…. Üç cenazeyi Türkiye’ye nasıl götürebilirler, diye düşünüyorum…. Üçümüz de yere düştük. Her şeyin  bittiği anda, birden bir el bizi kaldırdı. Kapımızı açtırdı. Kurtulduk. Oğlumuzun ismi Süleyman. Süleyman gurbette ilk doğan çocuktur. Süleyman  Orta Asya'ya ilk gidenlerden bir sahabenin ismi…

*            *                *

 

 

         27 Kasım 2011’de Ürdünlü gazeteci Bilal Beyle görüşmüştür. Kendisi Liva derneğinin sahibi dedi ki: “Aziz Bey, Hizmetin meyvesi kısa zamanda gönüllere girdi. Ürdün’deki Burç Okulları, çok güzel mesajlar veriyor. Söylediklerimi inanarak söylüyorum. Burç yeni ümit ve ışık oldu. Hizmet, yeni bir MEDENİYET olarak doğdu. Niye bu kadar buraya gelinmekte geç kalındı. Evim, müessesem sizin  için hazır. Hira dergisi Arap Aleminde önemli hizmetler yaptı. Benim Liva Dergim 40 senedir hizmet ediyor. Şimdi de Hocaefendinin fikirlerine hizmet edecek, inşallah.”
04 Şubat 2025 15:27
DİĞER HABERLER