DW Türkçe Ekonomi Uzmanı Uğur Gürses seçimden bu yana bir ay geçmesine karşın ekonomi politikasında adım atılmamış olmasının durgunluk ve maliyet baskısı altında şirketler kesimini zorlu bir patikaya soktuğunu düşünüyor.
Krizde seçim molası bitti
Seçim geçti, ekonomi dünyası atılacak adımları bekliyor. Ancak henüz böyle bir gündem yok Ankara’da. Ekonomide üreten ve ticareti yürüten reel kesimin ise bunu uzun süre bekleme lüksü ve takati yok. Finansal alanda ise kur baskısı giderek belirginleşiyor.
Seçim sonrası siyasi krizin de tansiyonu yüksek seyrederken, ekonomide de finansal alanda kur baskısı yeniden gündemde.
Analistler son bir aydır Merkez Bankası’nın rezervlerine dair kuşkuları tartışıyor. Merkez Bankası ise bu kuşkuları dağıtacak hiçbir açıklama yapmadı. Mart ayında önce sert rezerv kaybı, ardından swap işlemleri ile döviz kabul etmeye başlamasına karşın bu işlemlerle uyumlu biçimde artmayan rezerv tablosu tartışmayı sıcak tutmaya devam ediyor. Tabiidir ki kur üzerindeki baskı da sürüyor.
Seçim öncesinde rezerv kaybını nedeni, kuru düşük tutabilmek için piyasaya kamu bankalarının döviz satması, bunu da Merkez Bankası’ndan “arka kapı” yöntemleriyle sağladıkları dövizlerle yapmalarıydı. Bir de swap işlemleri ile girdiği düşünülen dövizlerin rezerv artırıcı bir sonuç yaratmadığı da görülünce; döviz rezervlerine dair kuşkular artıp döviz kuru yükselmişti.
İstanbul’daki seçim sonuçlarının neredeyse bir aydır Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından hala kesinleştirilmemesi, önceki hafta sonu CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibine yapılan linç girişimi ve sonrasında saldırgana gösterilen himaye gibi unsurlar TL’nin değer kaybını besledi.
Mart sonunda seçim öncesine göre bir ayda kur artışı yüzde 7.3 olurken, dolar kuru 6 TL’ye, Euro kuru da 6.65’e yaklaştı. Ocak ayı sonunda dolar kuru 5.26, Euro kuru ise 6 TL civarında idi.
Türkiye’nin savunma alanında ABD ile F-35 uçakları, Rusya ile S-400 füzeleri alımı çabası, potansiyel bir krizi de gündemde tutuyor. Potansiyel kriz, potansiyel bir ambargo ya da yaptırım getirebilir. İşte bu “bıçak sırtı” potansiyel henüz mali piyasalarda tam olarak fiyatlanmış değil.
Ayrıca ABD’nin İran’a dönük yaptırımları nedeniyle petrol fiyatları üzerinde bir fiyat baskısı da ortaya çıkmış durumda.
Mutfak yangınına yakıt
Tüm bunlar, şirketler kesimine maliyet artışı, hane halkına bir “mutfak yangını” biçiminde yansıyan enflasyona “yakıt” olup yeniden hız verecek unsurlar.
Ne yazık ki ne hükümetin ekonomi politikası çerçevesi ne de Merkez Bankası’nın izlediği para politikası bu gelişmelere ön alacak bir tablo sunmuyor.
25 Nisan Perşembe günü yapılan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısında faiz oranı değiştirilmese de açıklama metnindeki belirgin değişiklik Merkez Bankası’nın kaygılanmadığını gösteriyordu. Ancak bu değişiklik piyasaları kaygılandırmaya yetti.
Banka, perşembe günü politika faiz oranını yüzde 24’te tutarken, o güne dek aylar boyunca açıklama metinlerinin ana çapası olan “ihtiyaç duyulması halinde ilave parasal sıkılaştırma yapılabilecektir” sözünü çıkarıp, “parasal duruş enflasyonu hedeflenen patika ile uyumlu seviyelerde tutacak şekilde belirlenecektir” biçiminde değiştirildi.
Bankanın enflasyon hedefi yüzde 5, buna her iki yöne de 2 puanlık alt ve üst bir “belirsizlik aralığı” ilave ediliyor.
Merkez Bankası’nın düzenlediği Beklenti Anketi’nde, henüz yılın başında ocak ayında yapılan ankette bu yıl sonu için ekonomist ve piyasa uzmanlarının beklediği enflasyon oranı yüzde 16.45 iken, bu şubat ve mart aylarında gerilemişti. Nisan'da ise yeniden yüzde 16.23'e yükselmiş durumda.
Bankanın ocak ayı sonunda yayımladığı Enflasyon Raporu’nda, enflasyonun 2019 sonunda yüzde 11.9 ile 17.3 aralığında olmak üzere yüzde 14.6 olarak tahmin edildiğini anımsatalım.
Bu tahminlerin ana omurgasını oluşturan varsayımların en önemlilerinden biri, gıda fiyatlarının yüzde 13 artacağı varsayımı idi. Ayrıca ithalat fiyatlarına dair tahminler de yarım puan aşağı çekilmişti.
Oysa ne gıda fiyatları yılın sonunda yüzde 13’e düşecek bir eğilim gösteriyor ne de ithalat fiyatlarının temeli olan döviz kuru.
Yılın ilk üç ayında yüzde 10.7 artarak, yüzde 13’e üç ayda yaklaşan gıda fiyatları, yılın sonunda da yine çok yüksek bir artış patikasında olacağının sinyalini veriyor. Ocakta 63 dolar olarak öngörülen brent tipi petrol fiyatları da 70 doların üzerinde.
Yine kurdan enflasyona
Ocak sonundan Nisan sonuna olan döviz kuru artışı ise yüzde 12.7 oldu. Buna göre, sadece kur artışından yıllık enflasyona 2 puana yakın ilave etki gelecek. Bu Merkez Bankası’nın tahminlerini yukarı çekmesini getirecek.
Ancak Ankara, yine sorunu çözmek yerine enflasyondan etkilenen yurttaşların “psikolojisine” pansuman peşinde. Yıllık enflasyonun önümüzdeki aylarda baz etkisiyle gerileyeceği biliniyor. Bunun arkasına sığınarak “enflasyon düşüyor” hikayesini mali piyasalara da zerk etmek konusunda yeni “formülün” bu olduğu çok açık; “hedef patikasıyla uyumlu para politikası duruşundan” kasıt da bu olmalı.
Bu formüllerin ne şirketlerin maliyet artışına, ne enflasyona ne de tasarruflarını hızla dövize döndüren yurttaşlara hiçbir yararı yok. Tersine işini yapmak yerine “etrafında dolaşan” bir merkez bankasının giderek işleri bozacağı da çok açık.
Seçim geçti ama ekonomik önlem de yok, buna dair işaret de yok.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın seçim sonrasında açıkladığı “Yapısal Dönüşüm adımları” başlığı altında ilan edilen çerçeve ise ekonomik krizin çözümüne dair içerik taşımadığı gibi ne iş kesimini ne de mali piyasaları tatmin etmemişti.
Ekonomik durgunluk, artan üretim maliyetleri, ödenecek borçlar sarmalındaki şirketlerin bir bölümünde hâkim olan bekleyiş, seçim sonrası ekonomide Ankara’nın adımlarının sıklaşacağı, yeni bir çerçeve ortaya konacağı yönündeydi. Bu beklentiler de giderek hayal kırıklığına dönüşürken, şirketlerin krize karşı kendi önlemlerini hızlandırması muhtemel. Her krizde olduğu gibi; en başta eleman azaltmak.
Şu anda YSK nezdinde itirazların görüşüldüğü bir süreçte, kararın seçimlerin yenilenmesi yönünde çıkması halinde ise ekonomideki bu tablonun daha da derinleşmesi güçlü bir olasılık. Türkiye hem siyasi hem de ekonomik krizi uzun süre taşıyamaz.