Türkiye'de vatandaşlar, liradan kaçıyor

Hükümet, ekonominin çok iyi durumda olduğunu, kararın ekonominin gerçekleriyle bağdaşmadığını ve siyasi olduğunu savunurken Merkez Bankası’nın ve BDDK’nın son verileri durumun pek de öyle olmadığını gösteriyor
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Türkiye’nin kredi notunu Ba1’den Ba2’ye düşürdüğünü yazan gazeteci Zülfikar Doğan, bu notun Türkiye ekonomisinin 'yatırım yapılabilir' seviyenin iki basamak altına inmesi anlamına geldiğini belirtti.

"Hükümet, ekonominin çok iyi durumda olduğunu, kararın ekonominin gerçekleriyle bağdaşmadığını ve siyasi olduğunu savunurken Merkez Bankası’nın ve BDDK’nın son verileri durumun pek de öyle olmadığını gösteriyor" diyen Doğan, "Tasarruf sahipleri ekonomide artan sorunlar ve yüksek enflasyonun Türk Lirası’ndaki (TL) hızlı değer kaybıyla varlıklarını eritmesi karşısında dövize yönelmiş durumda. TL’den dövize kaçış hızlanırken bankalarda gerçek kişilere ait Döviz Tevdiat Hesapları (DTH) ve tüzel kişilere, şirketlere ait döviz hesapları yükselişte" şeklinde yazdı. 

Bankaların ve özel sektör kuruluşlarının vadesi gelecek döviz borcu taksitlerini ödeyebilmek, belirsizliklerle daha yüksek kurdan döviz satın almak zorunda kalmamak için bugünden döviz stokladığını yazan Doğan, "Dolayısıyla vatandaşlar tasarruflarının değerini enflasyon ve kur artışlarına karşı korumak, olası ekonomik krize, artan risklere karşı önlem almak için hızla TL’den dövize geçiyor" dedi.


Zülfikar Doğan'ın Al Monitor'da  "Türkler liradan kaçıyor" başlığla yayımlanan (20.03.2018) yazısı şöyle:

"Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Türkiye’nin kredi notunu Ba1’den Ba2’ye düşürdü. Bu not, Türkiye ekonomisinin “yatırım yapılabilir” seviyenin iki basamak altına inmesi anlamına geliyor.

Moody’s’in 7 Mart’ta açıkladığı not indirimi başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere hükümetin çok sert tepkisiyle karşılaştı.

Maliye Bakanı Naci Ağbal Moody’s’in kararının ekonomik durumla örtüşmediğini, siyasi olduğunu savunarak hukuki yollara başvurulacağını belirtti. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ise kuruluşu “tefecinin tetikçisi” olmakla suçlayarak şöyle konuştu: “Avrupa Birliği üyesi ülkelerden birinde geri dönmeyen kredilerin milli gelire oranı yüzde 60'ın üzerinde. Bizimki yüzde 3 bile değil. Türkiye'nin notunu düşürüyor, onunkini artırıyor. (...) Bu bir tefeci mantığıdır, tefecinin çırağı, tefecinin tetikçisi mantığıdır.”

Moody’s not düşürme kararını yükselen dış borçlar, cari açık, bütçe açığı ve dış ticaret açığının paralel şekilde artış göstermesi, enflasyonun düşürülememesi gibi gelişmelerle gerekçelendirdi. Açıklamada dış şok riski, yüksek cari açık ve dış borçların yanı sıra artan siyasi riskler ve küresel faiz oranlarına işaret edildi. Türkiye Varlık Fonu’nun şeffaf olmaması, bütçe dışında tutulan kamu-özel sektör iş birliği projeleriyle oluşan milyarlarca dolarlık ek yükümlülüklerin yarattığı riskler, özel sektör ve bankaların artan döviz borçlarıyla dirençlerinin zayıflaması kararın gerekçeleri arasında sıralandı.

16 Nisan 2017 referandumu sonrasında yaşanan siyasi gerginlikler, Anayasa Mahkemesi kararlarının alt mahkemelerce tanınmamasının yargı ve hukuk devleti tartışmalarını büyütmesi ekonomi dışı olumsuz unsurlar olarak öne çıkıyor.

Moody’s ayrıca aralarında Türkiye’nin en büyük kamu bankalarının da yer aldığı 17 büyük bankanın notlarını da düşürdü. Döviz borçlarından kaynaklanan yükümlülükler başta olmak üzere bankalar için risk uyarısında da bulundu.

Not indiriminin ardından hükümetin gündeminde şimdi “yerli ve milli” kredi derecelendirme kuruluşu kurulması var. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mehmet Ali Akben yıl sonuna kadar kurulması hedeflenen yerli-milli kredi derecelendirme kuruluşunun “özerk, bağımsız, tarafsız ve uluslararası standartlarla uyumlu” olacağını açıkladı. Akben, yerli kuruluşa Çin ve Hindistan’ın da ortak olabileceğini söyledi.

Hükümet ekonominin çok iyi durumda olduğunu, kararın ekonominin gerçekleriyle bağdaşmadığını ve siyasi olduğunu savunurken Merkez Bankası’nın ve BDDK’nın son verileri durumun pek de öyle olmadığını gösteriyor.

Tasarruf sahipleri ekonomide artan sorunlar ve yüksek enflasyonun Türk Lirası’ndaki (TL) hızlı değer kaybıyla varlıklarını eritmesi karşısında dövize yönelmiş durumda. TL’den dövize kaçış hızlanırken bankalarda gerçek kişilere ait Döviz Tevdiat Hesapları (DTH) ve tüzel kişilere, şirketlere ait döviz hesapları yükselişte.

BDDK’nın 9 Mart 2018 tarihli günlük verilerine göre bankalardaki toplam mevduat 1 trilyon 836 milyar 626 milyon lira. Bu tutarın yabancı para olarak tutulan kısmı 446 milyar 129 milyon lira.

Bu rakamlarla döviz hesaplarının oranı yüzde 46’yı aşarak toplam mevduatın yarısına yaklaşmış durumda. 2015 sonunda bu oran yüzde 44, 2016’da yüzde 43’tü. 2017 yılı sonunda ise 1 trilyon 801 milyar TL’lik toplam mevduat içinde döviz hesaplarının karşılığı 824 milyar TL’ye oranı ise yüzde 45’e yükseldi. BDDK’nın güncel dolar kuru üzerinden yayımladığı verilere göre 1,8 trilyon TL’lik toplam mevduatın dolar karşılığı, 9 Mart itibarıyla 484 milyar 752 milyon dolar. DTH ve yabancı para cinsinden mevduatların toplam içindeki tutarı 223 milyar dolar.

Merkez Bankası’nın haftalık yayımladığı verilere göre ise 23 Şubat 2018 haftasında bankalardaki döviz varlıkları 208 milyar 438 milyon dolar. 2017’nin aynı dönemindeki 180 milyar dolara göre yüzde 14,42 artış söz konusu. 208,4 milyar dolarlık tutarın 154 milyar doları yurt içinde yerleşik gerçek kişilere ait. Tüzel kişilere, şirketlere ait olan 66 milyar 620 milyon dolarlık tutar ise geçen yılın aynı dönemindeki 54 milyar dolarlık tutara göre yüzde 21,35 oranında ve 12 milyar dolar artmış durumda.

Döviz hesaplarında bir yılda gerçekleşen 27,8 milyar dolarlık artış, TL’den kaçışın, güvensizliğin göstergesi. Türk vatandaşlarının ve şirketlerin ekonomik durumdan ciddi kaygı duyduğu BDDK ve Merkez Bankası’nın resmi verilerine de yansıyor.

Merkez Bankası’nın açıkladığı ocak 2018’e ait cari açık verileri tablonun daha da kötüleşeceğine işaret ediyor. 2017 ocak ayında 2 milyar 694 milyon dolarlık aylık cari açık yüzde 163 artışla 2018 ocak ayında 7 milyar doları aştı. Yıllık cari açık yüzde 60’a yaklaşan artışla 33,5 milyar dolardan 51,5 milyar dolara yükseldi. Döviz açığının büyüdüğünü gösteren bu veriler dövize hücumu tetikledi. Doğrudan yatırım girişleri 2017 ocak ayında 437 milyon dolara kıyasla bu yılın aynı ayında 288 milyon dolar azalarak 149 milyon dolara indi.

 

2017 ekim ayında açıklanan 2018-2020 Orta Vadeli Program’da (OVP) 2018 yıl sonu cari açık hedefi 40 milyar dolardı. Hedef daha yılın ilk ayında 11,5 milyar dolar sapmaya uğramış durumda. Şubat ayında yüzde 10,26 olan, aylardır çift hanenin altına inmeyen enflasyon, OVP’deki yüzde 7’lik yıl sonu enflasyon hedefini de anlamsız hale getirdi.

OVP’de 2018 yılında ortalama dolar kurunun 3,73 TL olması, 2020’de 4 TL’yi aşacağı öngörülürken şu anda dolar kuru 3,88 TL düzeyinde. Merkez Bankası’nın şubat 2018’deki beklenti anketinde yıl sonu dolar kuru beklentisi 4,10 TL oldu.

Diğer yandan 2017 sonunda 22 milyar dolar artarak 239,9 milyar dolara ulaşan özel sektör döviz borçlarının 220,6 milyarı uzun vadeli, 18,3 milyar doları kısa vadeli. Özel sektörün bu yıl geri ödemesi gereken döviz borcu anapara tutarı 70,2 milyar dolar. Uzun vadeli borçların yüzde 50’den fazlası, kısa vadeli borçlarında yüzde 78,2’si bankacılık ve finans sektörüne ait.

Dolayısıyla vatandaşlar tasarruflarının değerini enflasyon ve kur artışlarına karşı korumak, olası ekonomik krize, artan risklere karşı önlem almak için hızla TL’den dövize geçiyor. Bankalar ve özel sektör kuruluşları, vadesi gelecek döviz borcu taksitlerini ödeyebilmek, belirsizliklerle daha yüksek kurdan döviz satın almak zorunda kalmamak için bugünden döviz stokluyor.

BDDK ve Merkez Bankası verilerine yansıyan dövize hücum kur ve faiz artışlarını tetikliyor. Özel sektörün bankaların döviz borcu geri ödemelerindeki olası bir tıkanma ya da aksaklık durumunda sarsıntının tüm ekonomiyi etkilemesi gündeme gelebilir. İktidara yakın iktisatçılar ve yazarlar bile dövize hücum ve özel sektörün döviz borçlarındaki tablodan kaygılı ve hükümete “Asya krizi belirtileri” uyarısı yapıyor.

Bankaların döviz mevduatlarına verdikleri faizin yüzde 3-4 düzeyine çıkmasıyla tasarruf sahipleri bir yandan dövize geçerek kur artışlarıyla paralarının değerini enflasyona karşı korurken diğer yandan üste faiz alarak kazançlarını büyütüyor. 2001 yılında yaşanan krizde bankalardaki döviz mevduatlarının payı yüzde 57’ye yükselirken TL mevduatları yüzde 43’e inmişti.

Döviz hesaplarının toplam mevduat içindeki payının yüzde 50’ye doğru tırmanması o dönemleri anımsatıyor. Hükümetin çizdiği iyimser tablonun güven vermediği, inandırıcı bulunmadığı, kaygıların yaygınlaştığı gözleniyor."
20 Mart 2018 23:50
DİĞER HABERLER