Bugün 12 Eylül 2010.
İki açıdan önem arzediyor.
12 Eylül askeri darbesinin 30. senesi.
Ve 30 sene sonraya kalan bir anayasa değişiklik paketinin referanduma sunulduğu gün.
Bugün herkesin aklının referandum sandıklarından çıkacak sonuca takıldığını biliyorum.
Eğitim gibi bir konuyla, en azından bugün, kimsenin çok da fazla ilgilenmeyeceğini tahmin ediyorum, ancak, siyasi yasakların varlığı belki de okunma için bir umut olabilir.
Üstelik, eğitim meselesini ülkemizde siyasetten ayırmak da zaten çok zor.
Geçtiğimiz hafta ülkemizde, İstanbul’da bir U2 konseri düzenlendi.
U2 dünyanın en önemli rock gruplarının başında geliyor.
Albüm satışları 170 milyon dolayında, 20’den fazla Grammy ödülleri var.
Yaptıkları müzik öyle çok da kolay bir müzik hiç değil galiba.
Ve bu grup İstanbul’da konser veriyor, maliyet artı karlarını karşılayacak kadar da dinleyici toplayabiliyorlar.
Biletler ucuz değil, hatta pahalı, müzik çok kolay değil.
Bu verilerden çıkarılabilecek sonuç U2 konserine giden dinleyicilerin hem bir ölçüde eğitimli hem de en azından orta gelir grubundan olduğu.
Ancak, bu konserde, Egemen Bağış’ın adı geçtiğinde, basına da yansıyan o çirkin yuhalama olayı yaşanıyor.
Bu yuhalama olayını öyle sıradan bir densizlik diye geçiştirmek kolay değil.
Herkes meselenin bir yanından tutabilir ama bendeniz daha ziyade bu densizliği ülkemizdeki mevcut eğitim anlayışıyla açıklamak istiyorum.
Egemen Bağış kimdir, neyi temsil etmektedir?
Egemen Bağış, U2 konseri dinleyicileri için, AK Parti’yi, Avrupa Birliği’ni temsil etmektedir.
Yani, yuhalanan AK Parti ve Türkiye’nin Avrupa Birliği projesidir.
Vatandaşların, terbiyesizlik sınırlarını zorlamadan, hem AK Parti’yi hem de AB projemizi protesto etmeye hakları vardır.
Ama bizlerin de bu eylemi, bu eylemcilerin aldıkları eğitimin niteliğini, ideolojisi üzerinden sorgulamaya hakkımız vardır.
Son derece tekçi, farklılıkları düşmanlık gibi göstermeyi fazilet sanan bir milli eğitim ideolojisinin ürünleri olan gençler kendileri gibi olmayan Başbakan’a, bakanlara, eşlerine siyaseten rakip olarak değil, hasım, düşman gibi bakabilmektedirler.
Başka türlü bu yuhalama meselesini açıklamak kolay değildir.
U2 dinleyicilerinin Egemen Bağış’ın şahsında gördükleri AB simgesine düşmanlıkları ise çok daha anlamlı ve acıdır.
Hem sıkı bir batı karşıtlığı, hem de demokrasi ve hukuk devleti dışında yaklaşık tüm batı ürünlerine, mesela rock müziğine hayranlık birlikteliği doğrusu özünde psikiyatristleri ilgilendirmesi gereken bir konudur.
Ve belki de psikiyatristlerden de önce eğitimcileri.
Böyle eğitime böyle tezahürat.
Bütün eğitim felsefe ve yönteminizi şartlandırmak, üstelik çağdışı, anlamsız değerlere şartlandırmak üzerine kurarsanız, sözde daha eğitimliler oy atmayacakları partileri düşman görürler, siyasi rekabetle düşmanlığı karıştırırlar, ulus devleti aşmak anlamına gelen AB projesini de hedef tahtasının en başına koyarlar.
Galiba Sakallı Celal’in sözüdür: Böyle bir cehalet ancak böyle bir eğitimle olabilir.