Samanyoluhaber.com yazarı Akademisyen Esra Büyükcombak bu haftaki yazısında 'Ürün etiketlerindeki kimyasallara dikkat' çeken yazısının ikincisini kaleme aldı
ESRA BÜYÜKCOMBAK
Akademisyen (Genetik ve Biyoloji Mühendisliği)
Geçen haftaki “Ürün etiketlerindeki kimyasallara dikkat” başlıklı yazımda gıda etiketlerini okumada hassas davranmak gerektiğini vurgulamıştım. Bu hafta da vücudumuzun bir başka beslenme kaynağı olan cildimize uyguladığımız ürünlerdeki kimyasallar konusuna değinmek istiyorum.
Cildimiz yani derimiz, vücudumuzun en büyük organıdır ve yetişkin bir insanın yaklaşık olarak iki metrekare alanını kaplar. Vücut ağırlığının yaklaşık yüzde on altısını oluşturur ve önemli bir koruyucu bariyer görevi görür. Aslında bağışıklık sistemimizin en önemli unsurlarındandır. Derimiz, üç ana katmandan oluşur; en dış katman epidermis, cildin koruyucu bariyerini oluşturur. Dermis, cildin orta tabakasıdır ve kıl kökleri, ter bezleri ve kan damarları gibi yapıları içerir. Hipodermis tabaka ise cildin en iç tabakasıdır ve yağ hücreleri ile doludur. Bu tabakalar arasında vücut sıcaklığının düzenlenmesi, dış etkenlerden korunma, su kaybının engellenmesi, vitamin D üretimi ve duyusal bilgilerin alınmasını sağlarlar.
Cilt tipleri genellikle normal, yağlı, kuru, karma ve hassas olarak sınıflandırılır. Her cilt tipinin, farklı bakım ve gereksinimlerini vardır. Özellikle sıcak yaz günlerinde güneşin UV ışınları, cilt hücrelerine zarar verebilir ve erken yaşlanma belirtileri olan kırışıklıklara, lekelere ve sarkmalara neden olabilir. Ayrıca, güneş yanıkları ve deri kanseri riskini artırabilir. Bu nedenle, güneş koruyucu ürünler kullanmak cilt sağlığı için önemlidir.Cildimizi korumak, temizlemek, nemlendirmek ve kişisel bakım yapmak için çeşitli ürünler kullanırız. Bu ürünlerin içerikleri arasında nemlendiriciler, temizleyiciler, güneş koruyucular, anti-aging maddeleri (yaşlanmayı geciktiriciler) ve diğer aktif bileşenler bulunur ve bazı bileşenlerine maruz kalmanın insan sağlığını olumsuz etkileyebileceğine dair çalışmalar mevcuttur.?
Örneğin kozmetik ürünlerinde kullanılan metaller deri yoluyla emilebilir, vücutta birikebilir ve iç organlara zarar verebilir. Cıva, kurşun gibi metallerin kullanımları büyük oranda yasaklanmış olsa da alüminyum gibi bazı metaller kullanılmaya devam ediliyor. Genellikle deodorantlar ve antiperspirantlar gibi terleme önleyici ürünlerde bulunan alüminyumun amacı, terlemeyi azaltmak ve kötü kokuları engellemektir. Yapılan çalışmalar alüminyuma fazla maruz kalmanın, vücutta birikmesine, kansere ve beyin dokusu hasarına neden olabileceğini gösteriyor.
Bu örnekten yola çıkarak kozmetik ürünlerinde bulunabilen zararlı kimyasalların yaygın olanlarını ve etkileriyle birlikte bilmek maruz kalmanızı azaltmanıza veya sınırlamanıza yardımcı olabilir:
Parabenler; kozmetik ürünlerde koruyucu madde olarak yaygın olarak kullanılır. Bazı çalışmalar, parabenlerin hormon bozucu özelliklere sahip olduğunu ve hormon dengesizliklerine neden olabileceğini göstermiştir. Bazı insanlarda alerjik reaksiyonlara ve cilt tahrişlerine de yol açabilir.
Ftalatlar; Bazı parfümler, losyonlar ve saç ürünleri gibi kozmetiklerde ftalatlar bulunabilir. Ftalatlar, bazı çalışmalara göre üreme sistemini etkileyebilir ve hormonları değiştirerek endokrin bozukluklara neden olabilir.
Formaldehit: Bazı saç ürünleri, oje ve maskaralarda bulunan formaldehit, cilt tahrişi ve alerjik reaksiyonlara yol açabilir. Ayrıca, uzun süreli maruz kalma, solunum sorunlarına ve kanserojen etkilere yol açabilir.
Sodyum Lauryl Sülfat (SLS) ve Sodyum Laureth Sülfat (SLES): Bu maddeler, köpük oluşturucu ajan olarak sabunlar, şampuanlar ve diğer temizlik ürünlerinde kullanılır.Özellikle hassas cilde sahip kişilerde cilt kuruluğu, kaşıntı ve tahrişe yol açabilir. Egzama ve sivilce oluşumunu tetikleyebilir.
Dietanolamin (DEA) : Şampuanlar ve tıraş kremleri gibi kremsi veya köpüklü ürünlerde sıklıkla emülgatör olarak kullanılan bir grup kimyasalın parçasıdır. Akrabaları arasında monoetanolamin (MEA) ve trietanolamin (TEA) bulunur. Araştırmalar bu bileşiklerin kanserojen etkisinin olduğunu gösteriyor. Bu nedenle, Avrupa ve Kanada'da DEA yasaklanmıştır.
Bütillenmiş hidroksitoluen (BHT) ve hidroksianisol (BHA): Hem kişisel bakım ürünlerinde hem de gıdalarda koruyucu olarak kullanılmaktadır. Çoğu zaman BHA ve BHT'yi dudak ve saç ürünlerinde, güneş kreminde, terlemeyi önleyicilerde, deodorant ve kremlerde görürsünüz. Ama maalesef ikisi de endokrin bozucu, olası kanserojen ve cildi tahriş edici maddelerdir.
Triklosan ve triklokarban: Duş jeli, diş macunu, deodorant ve kişisel bakım ürünlerinde bulunan antimikrobiyal maddelerdir . Bu özelliğinden dolayı bazı bakteri ve mikropların zamanla bu maddelere karşı direnç geliştirdiği için 2017 yılında yürürlüğe giren bir kararla FDA, triklosan, triklokarban ve diğer birçok antimikrobiyal maddenin sabunlarda kullanılmasını yasakladı.
Alışveriş yaparken bu içerikleri göz önünde bulundurmanız vücudunuza daha sağlıklı bakabilmeniz açısından önemlidir. Kullanılan ürünlerin yan etkisinin olmaması ve hatta cildin temiz, nemli ve sağlıklı kalmasını sağlamak ve beslemek için önemlidir. Bu farkındalığın artmasıyla birlikte, son yıllarda sentetik kimyasallar yerine bitki özleri, yağlar ve diğer doğal bileşenli içerikli ürünlerin kullanımının arttığı biliniyor. Markaların da doğal ve organik kozmetik ürünlere veya ürünün doğallığını vurgulamaya yönelimleri reklamlardan dikkatinizi çekiyordur. Yine de kendi kriterlerinizi belirleyip o sınırlar dahilinde ihtiyaç duyduğunuz ürünleri almanız önemlidir.
Unutmayın, her cilt tipi farklıdır ve kullanacağınız ürünlerin cildinizin ihtiyaçlarına uygun olması ve zararlı etkisi olanlardan uzak kalmanız ve cildinize iyi bakmanız vücudunuza yapacağınız sağlıklı bir yatırımdır.