Yeni mizah dergisi Püff geliyor! İşte ilk karikatür!

Yeni mizah dergisi Püff geliyor! İşte ilk karikatür!
Yarın okurla buluşacak Püff’ün yayın toplantısında neler yaşandı? İşte mizah dergisi Püff'e ait bilinmeyen detaylar...

Zaman Gazetesi'nden Gülizar Baki, Püff'ün yayın toplantısına katıldı ve yetkililerle röportaj  yaptı. Peki yeni mizah dergisi Püff nasıl olacak? İşte cevabı...

Derginin editörü Abdullah Yavuz Altun’un her konuya, espriye getirdiği entelektüel yorumları birbirlerine karşı, “Bak benim eleştiriyi doğru buldu” edasında dinliyorlar. Zaman Gazetesi, 14 Aralık operasyonunu yeni atlatmıştı. Olağanüstü günler geçirmişti. Hemen ardından bir magazin dergisi çıkarıyor olması şaşırtıcıydı. Hele de öyle bir operasyonun olduğu günlerde gazetede bir grubun toplanıp espri ürettiği, mizah üzerine çalıştığını düşününce bu çılgınlık değil mi, diye düşünmeden edemiyor insan.


Gazetenin ve Cemaat’in üzerine gelindiği bir dönemde hatta belki de gazeteye baskının yapılacağı günlerde siz burada mizah dergisi üzerine toplantılar yapıyor, espriler üretiyor, çalışıyordunuz.

Abdullah Yavuz Altun: Gazeteye baskın olduğu hafta, kendi aramızda provalar yapmaya devam ediyorduk ve proje belli bir noktaya gelmişti zaten. Ben o hafta prova hazırlamayalım, gazeteyle ilgilenelim taraftarıydım. Ama Fevzi (Yazıcı) abi, ‘Ne olursa olsun yapalım.’ dedi. Devam ettik ve Ekrem abi gözaltındayken bile mizah toplantımızı yaptık. Bu dönemin bir faydasından bahsetmek gerekirse, reflekslerimizi dönüştürdü. Mesela aşırı sansür yanlısı yönetimlerin olduğu ülkelerde, sanat, mizah, düşünce üretmek isteyen insanlar alternatif yollar buluyor. Mizah buna en yatkın alan. Zaman gazetesini okumayanların bile mizah ekine bakmadan geçmeyeceğini düşünüyorum.

Hasan Sutay:
Başka bir gazetede veya kurumda olsa millet dağılırdı. Dağılmasa bile moral bozukluğundan çalışamazdı, verim çok düşerdi. Senin de gördüğün gibi bizde bir sıkıntı yok. Hiçbir problem yaşanmamış gibi çalışmaya devam ediyoruz. Biz zaten bir araya geldiğimizde yaptığımız şeyleri tekrarlamış oluyoruz. Püff sayesinde daha derli toplu oldu. Hatta şunu söyleyeyim, toplantı stresi espri verimini biraz düşürdü.

Konjonktür böyle olmasaydı bu dergi yine de çıkar mıydı?

A.Y.A.: Çıkardı, projelerimiz arasında vardı ama konjonktür bunu daha eğlenceli hâle getirdi. ‘Mizah muhaliftir’ diyenler var. Aslında şunu demek lazım: ‘Mizah eleştireldir.’ ‘Kıllanan adam’ vardır meşhur karikatür kahramanlarından. Mizah tam olarak odur. Etrafına kıllanarak, şüphelenerek, eleştirerek bakmayı gerektirir. İlla ki ‘alayına isyan modunda’ olmanız gerekmez. Buradaki eleştirellik sadece politikada değil, hayatın her alanında kendini göstermeli, gösterecek. Tamamen politik bir çizgimiz olmayacağı için zamanla insanlar bunun ‘hükümeti devirme projesi’ olmadığını görecek. Zaten reklamlarımızda da verdiğimiz mesaj buydu. Mizah, hayatın içinden çağlayan bir şey, politika orada sadece bir çeşit.

Nedim Hazar: Konjonktür gerektiği için mizah dergisi çıkarıyoruz eleştirisine katılmıyorum. Evet konjonktür, içeriği etkiler. Bir yıl önce bu dergiyi çıkarsaydık bu kapak olur muydu bu tartışılır. Bir yıl önce Kılıçdaroğlu en az Erdoğan kadar olurdu. Ama bugün yapılan haksızlıklara bakıldığında, daha da fenası bu yapılan saçmalıkları destekleyen adeta airback gibi saçmalıkla gerçek arasına giren birtakım insanlar ve zihniyet var, bunun bizatihi kendisi komik. Gerçeğin parodisini her gün yaşıyoruz.

Muhafazakâr, dindar kişilerin kırmızı çizgileri vardır, giremeyeceği alanlar. Bu anlamıyla günümüzde mizah kabul edilen şey biraz sakat gibi...

A.Y.A.: Bize zaten ağabeyler yapın dedi yaptık! (gülüşmeler)

N.H.: Sakat derken niye sakat ki? Mizah riskli hatta mayınlı bir alan ama girilmemesi gereken bir alan değil. Hatta birilerinin girmesi gerekir. Müminin yitiğidir hatta mizah.

H.S.: Müminin mümine tebessümü sadakadır. Burada da milleti tebessüm ettirmeye çalışıyoruz.

N.H.: Hayat boşluk kabul etmiyor. Sen yapmadığın anda başka biri gelip orayı dolduruyor ve mizah algısı öyle kalıyor. Belaltı ahlâksızlık, bizim kültürel kodlarımıza zıt bir sürü şey mizahın tabii kuralı gibi algılandı, o yüzden siz de sorunuzda sakat diyorsunuz. Halbuki sakat olan mizah algısı. Necip Fazıl bu ülkedeki en önemli eksiğin hiciv olduğunu söylüyor. Bu bir eksikliktir.

Ahmet Turan Alkan: Bu dergi düşmanlarla alay etmek için çıkmıyor. Necip Fazıl’ın dediği, bizde mizahçı çıkmıyor. Çıkanlar da zaten tek tük karşı tarafı eleştiriyor. Halbuki artık şuna ihtiyaç var; bir ayna alıp yüzümüze bakmak. Kendimizi eleştirmek, elimizdeki yaralayıcı, kesici aletle kendimize de zarar vereceğimizi bilerek yola koyulmak. Bir de bunun ihtiyaç olduğunu hissetmek. İnsan kendisini de hacamat edebilir. Kendine sağlıklı eleştiri yapıyorsan uzun ömürlü ve dayanıklı olursun. Esnek olursun. Şu anda Cemaat’in en çok ihtiyacı olan şey bu esnekliği kazanmak.

Bu yok muydu sizce?

A.T.A.: Yoktu.

N.H.: Hiç mi yoktu? (gülüşmeler)

A.T.A.: Cemaat’in mekânlarında konuşmayacak, girilmeyecek bir sürü konu vardır.

N.H.: Ben katılmıyorum buna. Cemaat’in dışından bir gözlem bu.

Demek ki Nedim abi, Cemaat’in dışındakiler böyle algılıyor. Cemaat, içini anlatamamış. Ahmet hocam siz şimdi bu anlamda bir tutuculuk mu var diyorsunuz?

A.T.A.: Muhakkak. Şimdi bu dergi sadece, öteden beri benim, Nedim ve Hasan’ın yaptığımız gibi karşı tarafı küçük düşürerek taraftarlarımızı ferahlatmak maksadına yönelik değil. Hak eden, neşteri yiyecek.

N.H.: Başta kendimiz.

A.T.A.: Kendimizi de eleştiremezsek çok suni olur.

Kendimiz derken?

A.Y.A.: Cemaat diye bir özne zaten sosyolojik olarak mümkün değil. Çok parçalı bir yapı. Ortak modlar ortak özellikler, yani Cemaat dediğin zaman aklına gelebilecek ortak şeyler olabilir ama kişiler de kurumlar da çok farklı.

N.H.: (Gençlerden birini göstererek) Yani benle Cem (Kızıltuğ) aynı sayılıyoruz (gülüşmeler) böyle bir şey olamaz.

Sağdan mizah çıkmamasına az önce bahsettiğiniz bu tutuculuk, muhafazakârlık hatta din anlayışı gösterilebilir mi?

A.T.A.: Çok uzun entelektüel izahlara gerek yok. Müslümanlar bu memlekette 100 senedir dayak yedi. Dayak yedikleri için ezik bir psikolojiyle yetişti. Feryat etmekten de mizah yapmaya zamanları kalmadı. Bunu ara sıra yapan insanlara büyük şükran duygusu beslediler. Bunlardan biri Necip Fazıl’dır. Necip Fazıl, Müslümanlara şu duyguyu verdi; okur-yazar insanlardan da Müslüman çıkıyor ve karşı tarafı iğneleyebiliyor. Bu onlara büyük bir psikolojik üstünlük verdi. Bu eziklik hâlâ devam ediyor. Mizahla uğraşmak, mizah dergisi çıkarmak büyük bir kırılma noktası, önemli bir trendin başlangıcı olarak kabul ederiz. Mizah dergisi çıkarmaya başlamışsan artık ben şeffafım demektir. Karşı tarafı eleştirerek, yerin dibine sokarak, CHP ile AK Parti ile uğraşarak mesafe alamazsın, sahici olmak için kendini de eleştireceksin.

Bu zamana kadar çıkan sağcı-muhafazakâr dergilerin tutmamasının sebebi kendini eleştirememek hali mi?

A.T.A.: Hayır. Onun sebebi daha başka. Mesela Türk milletinin vesikalık fotoğraflarına bakın, geçmiştekilerin vesikalıklarına bakın. Bizde ciddiyet bir toplumsal tutum olarak yüceltilmiş. Yüz asıklığını ciddiyet olarak algılıyoruz ama ciddi bir topluluk da değiliz. İçlerimiz son derece komik ama biz asık suratlı fotoğraf çektiriyoruz. Gülene, niye sırtarıyorsun, diyoruz. Çok güldük başımıza bir şey gelmesin, diyoruz. Neredeyse dinî hüküm gibidir bu. Halbuki gülmek ömrü uzatan bir şeydir. Şimdi kadınlar, erkeklere nazaran daha kolay ağlar. Birinci önerme. İkinci önerme kadınlar, erkeklerden daha çok yaşar. Niye? Çünkü ağlamak kadınları esnetiyor. Gülmek de öyle. Tepki veriyorlar. Bize tepki vermememiz öğretildi.

Öncesinde de böyle miydi? Mesela Osmanlı toplumunda mizah yok muydu?

A.T.A.: Osmanlı topluluğu affedersiniz fırlama bir toplumdur. Hiç bizimle alakası olmayan. Ama şehir hayatını kastediyorum.

Fırlama derken neyi kastediyorsunuz?

A.T.A.: Hoşgörü bakımından, istizale tahammül etmek bakımından yani aykırılıklara hoşgörüyle bakmak.

Vahşice yapılan bu katliamın karşısında durmalıyız

Abdullah Yavuz Altun: Mizah dergisi çıkarma planları yaptığımız sıralarda hasbelkader Paris’e yolum düşmüştü ve orada ilk yaptığım şeylerden birisi Charlie Hebdo’nun bir sayısını edinmekti. Avrupa’da mizah ve eleştiri bize göre fazlaca agresif, herhangi bir kutsal yok. Edep, bir çeşit tabu. Nitekim Charlie Hebdo’nun Peygamber Efendimiz ile ilgili karikatürleri yoğun tepki çekti. Aynı dergide Hz. İsa ile de Hz. Musa ile de benzer ölçülerde aşağılayıcı karikatürler yer alıyor. Hatta bu sebeple bazı Avrupalı yorumcular Charlie Hebdo’yu bu süreçte bile yerden yere vurmaktan çekinmedi. Ama bütün bu yaşananlar, yeni bir mizah dergisi çıkarma arefesindeyken hele, ‘özgürlüğü’” daha da derinden hissetmemizi sağladı. Beğenmeyebilirsiniz, karikatüre karikatürle de cevap verebilirsiniz. Gelgelelim, ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve daha ötesi vahşice yapılan bir katliam karşısında hiçbir mazeret üretmeden Charlie Hebdo’nun yanında durmak zorundayız.


Cemaat bir gülsün, rahatlasın

Zaman, mizah dergisi çıkararak, ‘tamam da bu kadar da değil’ deyip acımasız gerçeklerin absürtlüklerini mi ortaya çıkarıyor, yoksa işi espriye mi vuruyor? İzahı yapılamayanın mizahı yapılır diyerek...

A.Y.A.: Mizah toplumların afyonu mudur? (gülüşmeler)

A.T.A.: Şahsî düşüncemi söyleyeyim; mizah dergisi çıkarmanın Cemaat reflekslerini, hadiselere bakışını esneteceğini, daha demokratikleştireceğini düşünüyorum. Çünkü mizah kültürü iç eleştiriyi de gerektirir. Hep başkalarını eleştirerek demokrat olamazsınız, mümkün değil. Çünkü başkalarının hayat hakkına saygı göstermelisiniz.

N.H.: Ben aslında Türkiye’den herkesin sakinleşip n’oluyoruz bir dakika demesi gerektiğini düşünüyorum. O gerilimi bırak artık, yumruklarını gevşet. Neredeyse kar yağışında bile memleket ikiye bölünüyor. ‘Nasıl yağdı gördün mü, ooo yağmadı işte ne haber!’ durumunda. Bu tribün psikolojisinin toplumu çok gerdiğini düşünüyorum.

H.S.: Mizah işinde geç bile kaldık. Çok fazla ciddi takılıyoruz. Şimdiye kadar bunu çoktan başlatmalıydık.

Yani Cemaat mizahla bugünlerin moda lafı ‘özeleştiri’ mi yapıyor?

H.S.: Özeleştiri değil, günlük hayatın bir bölümünü hayata yansıtıyoruz.

N.H.: Hayır. Ben özeleştiriden ziyade Cemaat bir gülsün rahatlasın, diye düşünüyorum.

A.Y.A.: Mizah dergisi özeleştiri yapmaya yaramaz zaten. Genel manada kendi aramızda güldüğümüz şeyleri de buraya yansıtacağız muhtemelen ve bu ‘içeriye dönük eleştiri’ gibi düşünülebilir en fazla.

Son bir yıl içinde atılan tweet’lere bakınca Cemaat mensupları içinde zekice espriler yapanlar olduğunu görebiliyoruz aslında.

H.S.: Cemaat’in ve Cemaat ile bağı olan insanların yeterince tanındığı kanaatinde değilim. Bırakın dışarıdakileri, Cemaat bile yeterince tanımıyor.

N.H.: Ben Ahmet hoca kadar sert bakmıyorum bu meseleye. Bir eleştiri literatürü, bir sıralama oluşturduğumuzda özeleştirinin, çok moda zaten, sonlarda kalacağını düşünüyorum.

A.T.A.: Nedim’e cevap veriyorum (yerinden kalkıyor ve Nedim Hazar’ın boğazına yapışıyor.)

N.H.: O kadar çok eleştirel şey var ki. Şüphesiz Cemaat’in de, Camia’nın da, gazetenin de kurumsal olarak medyanın da eleştirilecek çok yer olduğunu düşünüyor, inanıyor, bunu da yapıyorum ama bundan çok daha önce çok çok daha ciddi eleştirmeyi bekleyen şeyler mizahının yapılması gereken şeyler olduğunu düşünüyorum.

Mizahı alay, dalga geçmek, aşağılamakla ayırmak lazım.

H.S.: Bu sınırı çizmek zor. Bazen iç içe geçebiliyor. Eleştirince farkına varıyoruz.

N.H.: Herkesin kendi kırmızı çizgisi vardır şüphesiz. Burada mizahı şöyle bir fonksiyonelliğe koymak doğru değil: Sinirlerinizi yatıştırsın diye mizah yapıyoruz ya da daha çok öfkelendirmek, aptallaştırmak ya da zekileştirmek için... Böyle bir şey olamaz. Mizah, kendi içinde rahatlatıcı bir unsurdur. Hele elini bir indir demektir. Bu dergi, Türkiye’ye şunu diyecek: Hele o elini indir bir bakayım. Bana göre esprisi bu. Bana göre tabii. Söylediklerimin hiçbirisi kurumsal değil.

A.Y.A.: Nedim abinin söyledikleri kurumsal değil, kendini bağlar. (gülüşmeler)

Dergide sadece politik mizah mı olacak?

A.Y.A.: Hayır tabii. Politik gündeme dair mizah yaptığımız gibi kendi yaşadığımız çevreyle ilgili de mizah yapacağız. Herkes karşısındakinin mizahını yapıyor diyoruz, onu da yapacağız. Buradan bakınca Cihangir’deki adamın komik bir şeyi gözükecek bana.

Cem Kızıltuğ: Zaten mizah dergilerinde ilk üç sayfası politika olur, geri kalanı daha hayatın içinden olur. Püff’te de böyle olacak.

H.S.: Politika, mizahın ana beslenme kaynağıdır.

Kırmızı çizgileriniz olacak mı?

H.S.: Mutlaka olması lazım. Biz farkına varmadan geçsek bile okuyucu uyaracaktır. (Not: Hasan Sutay, Zaman’ın okur editörüdür.)

A.T.A.: Ortak değerlere göre hareket edeceğiz, nezaket, edep çizgisinde.

N.H.: Geçen bir sinemacıyla konuşurken şöyle bir soru sordu: ‘Müslümanlar nasıl film yapacak?’ Niye dedim? ‘Ya kardeşim eşcinselliği anlatamazsınız, aşkı anlatamazsınız, cinayeti anlatamazsınız.’ Dedim bunların hepsi Kur’an’da var biliyor musun? Habil-Kabil bir cinayet hikâyesi. Lut kavmi anlatılıyor. İhanet de var, aşk da var. Yusuf Aleyhisselam’ın kıssasından daha muazzam bir aşk hikâyesi olabilir mi? Şunu anlatmaya çalışıyorum; bizim inancımızı çerçeveleyen sınırlar kırmızı çizgi değil, çerçevedir.

A.Y.A.: Edepli mizah dergisi mi olur? Bakacağız. İnşallah oluyordur…

Siz alay edecek misiniz?

A.Y.A.: Mizah yapmak ile alay etmek arasında ince bir fark var. Alay etmek; rencide etmek, kırmak dökmek, aşağılamak. Mizah yapmak; oradaki absürtlüğü, kontrastı göstermek. O çerçeveyi çizerken buna dikkat etmek zorundayız.

N.H.: Ben yazılarımda şuna dikkat ederim; bir insanın yanındayken yüzüne söyleyemeyeceğim şeyi yazmıyorum. Bu dergide yapılacak esprilerde, eleştirilerde buna dikkat edeceğiz.

H.S.: Ben kendimi tutamayabilirim. Çünkü kendimle de alay ettiğim oluyor. Söz veremem.

Bu fotoğraf tamamen benim komplom. Tecrübeliler, affedersiniz yaşlılar ile gençler arasında bir çatışma varmış gibi göstermek istedim. Espriye vurup sık sık vurguladım ama kimse gülmedi.

 Püff’ün logosundaki sübliminal mesajlar

Röportaj yapmak için, birkaç gün sonra çıkacak derginin yayın toplantısını adeta işgal etmiştim. Her ne kadar sorularımı tüm ekibe yöneltiyor olsam da ekibin affedersiniz yaşlıları konuşurken gençler hem gülüyor hem de işlerini bitirmeye çalışıyordu. Bir yandan da hararetli tartışmaların arasına vurkaç tekniğiyle bir espri bombası bırakıp gülüşmelere sebep oluyorlardı. Bulunan yeni esprilere eskiz çiziyor, bir yandan da röportajı takip ediyorlardı. Onları da göstererek soruyorum:

Ekip bu kadar mı?

A.Y.A.: Herkes burada değil. Çoğunluğu dışarıdan çalışıyor. Dergiye katkı sağlayanlar arasında başka ülkelerde yaşayan insanlar da var.

İki uç var. Epey tecrübeliler, affedersiniz yaşlılar ve gençler… (gülüşmeler)

N.H.: Ahmet hocanın ben yancısıyım.

A.T.A.: En çok çatışan da biziz burada. Fevzi ile çatışıyoruz. Fevzi çok muhafazakâr. Çok tutucu. (gülüşmeler) (Fevzi Yazıcı, Zaman Gazetesi’nin uluslararası ödüller kazanan tasarım ekibinin başında. Son derece yenilikçi ve trendleri yakından takip eden bir yönetici. Söylenenlere herkesin çok gülmesinin sebebi de bu yüzden.)

Zaman’ın tasarım ve çizer ekibinin çok sayıda uluslararası ödülleri var? Püff onların işi mi olacak?

Fevzi Yazıcı.: Çizerlerin büyük çoğunluğu dışarıdan. Tasarımı yine Zaman ekibi yapacak. Zaman’ın çizerleri de (Dağıstan Çetinkaya, Tuğrul Karaca) olacak tabii ki.

Zaman’ın çizgilerinin kendine has bir stili var. Türk basınına farklılık getiren bir anlayışı da. Bu Püff’te de olacak mı?

F.Y.: Gazetedeki çizgiler daha çok editöryal. Burası mizahî olacak. Zaman’dakiler daha çok düşündürme amaçlıydı. Şimdi güldürmek amaç. Dolayısıyla farklı bir alan. Farklı şeyler göreceksiniz.

N.H.: Logodaki çizilen adam figürü mesela sekiz haftadır her hafta tartışıyoruz onu. Ahmet Hoca ile benim itirazlarımız var Fevzi Bey’e.

İlk sayıda bu sebeple mi logoya dair komplo teorilerinizi yazdınız?


N.H.: Evet. Şüphesiz derginin arka planında hain, ajan, çok uluslu yapılar olacak (gülüşmeler). Bu konuda akla gelmedik, ben o konuda kreatif bir zihniyette olduğumu düşünüyorum ama beni de aşacak yorumlar gelecektir. İlk sayıda logomuzun gizli sübliminal mesajları neler, hangi renk neyi anlatıyor, kelimelerin tek tek manası, ebcet hesabı var. Bayağı bir detaylı yazı var.

Neden pazartesileri çıkıyor? (kahkahalar)

N.H.: Evet Ahmet Hocam?

A.T.A.: Ağabeyler öyle istedi! (gülüşmeler) Bana kalsa cumartesini veya çarşambayı düşünürdüm.

Cem Kızıltuğ: En ideal cuma günü geliyor bana.

N.H.: Mübarek gün, yapma ya! (gülüyorlar) Pazartesi gerilimli bir gün, sendromdan bahsediliyor, mizahla aşılabileceğini düşünüyoruz.

F.Y.: Gazete okuru açısından düşündüğünüzde pazartesi uygun.

Ekipte kadın var mı?

N.H.: Güzel soru, var. Kadın yazarımız olacak, çizer de.

A.Y.A.: Genç yazarlara, genç mizahçılara kapımız açık. Burasını bir külliye gibi düşünsünler. (gülüşmeler)

11 Ocak 2015 08:57
DİĞER HABERLER