Çöpler çöp sepetine

Samanyoluhaber.com yazarlarından Hüseyin Odabaşı, 'Çöpler çöp sepetine' başlığıyla dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Yaşlarımız ilerledi. Çok yaşadıkça hayat tecrübemiz arttı diye de düşünebiliriz. Fakat yaşımız ilerledikçe hayat tecrübemiz mi artıyor yüklerimiz mi artıyor, bunu bir Allah bilir. Sadakatle Allah yolunda bir ömür tüketmeye kimse bir şey diyemez tabi. Hatta böyle bir hayata imrenilir. Fakat bu gençlikten olgunluğa oradan yaşlılığa doğru giderken hayat yolculuğunun değişik dönemeçlerinde kalp kırıklıkları, hayal kaymaları, yeislerimizi ve buhranlarımızı da biriktiriyor olabiliriz. İşte bu biriken karanlık anılar zamanla hayatımızda taşınması zor yüklerler haline gelebilir. Yaşlanan insanların kırılganlıklarının altında zamanında temizlenmemiş gönül yorgunlukları yattığına inanıyorum.

Her insanın zihin ve gönlünde ağırlık taşıma kapasitesi vardır. Her sorunda her duyduğumuz kırıcı ifadeler karşısında çocukluğumuza kadar gidiyor ve aynı türden yaşanmışlıklarımıza dalıp kalıyorsak yeni insanlara açılamaz, yeni dostlar edinemez ve hayatımızı tazelikler kuşağında yaşayamayız. İncinmelerin ve kırgınlıkların hayat heyecanımıza ket vurmaması için zihnimizden ve gönlümüzden hızlı bir şekilde silinip çöp tenekemize atılması gerekir. Çöp sepeti olmayan olsa da çöp sepetine atılmayan eşyaların odalarımızı berbat ettiği gibi zihnimizi ve kalbimizi yaşanmışlıklarımızın çöplüğü haline getirmemeliyiz.  Aksi takdirde hayat yolunda çabuk yoruluruz.

Belli bir yaşa gelip de siz konuşmaya başladığınızda, “Ben tecrübeliyim” diyenlerden az da olsa çekiniyorum. Çünkü tecrübe dedikleri daha çok gönül kırgınlıkları, olumsuzluklar yanlış çıkarımlar... Bu insanların hiç mi güzel ve insanı başarıya götüren tecrübeleri yoktur? Elbette var. Fakat olumsuz duygular, yaşanan travmatik hadiseler zihin ve gönüllerde öyle bir yer etmiş ki yaşanan güzellikler gölgede kalmışlar. Onları baskısı altına almış. Belki de olumsuz tecrübeler bir kanser hücresi sinsiliğine bürünerek her ümitli anıların canına okumuş, yok etmiş. Bu nedenle tecrübe alalım dediklerinden ümitsizlik, yılgınlık ve bedbinlik alabilirsin.      

Hatta Türkiye'den muhaceretlerle ve hapislerle başlayan 10 senelik süreçte 50 senelik olumsuz anıların birikmiş olma ihtimali vardır. Üstadımızın Birinci Dünya savaşını gören yaşlıdır tespiti 15 Temmuz süreci için bizim adımıza da geçerlidir. Dolayısıyla gençlerimizin dahi yorgun, hayat yükü gayet ağırlaşmış olabilir. Çok uzun terapiler, rehabiliteler gerekebilir.

Çare nedir? Her derdin çaresi var mı bu dünyada! Varsa da her çareyi şu zavallı dünyamıza sığdırmamız mümkün mü? Deneyeceğiz. Kendimize şans vereceğiz. Başka çaresi var mı? Olumsuz hatıraları ve hatırlatmaları kokmalarına fırsat vermeden çöp sepetine atacağız, bekletmeyeceğiz, biriktirmeyeceğiz. 

Dahası ehemmiyetine binaen günümüzde her yere avuç avuç ümit aşk şevk götürmeliyiz.  Yanında duralım dostlarımızın ve gençlerimizin. Peygamberimin ufku kaplayacak şekilde gördüğü Cebrail meleği gibi dostlarımızın nerede ihtiyacı olursa baş uçlarında bizi görsünler.

Bir dostumuz hakkında haklı da olsak olumsuz anı biriktirmek nasıl onun zihnen silinmesine sebep olur öyle de bir topluluk hakkında olumsuz düşünmek de onlarla aramızdaki gönül bağlarımızın kopmasına sebeptir. Çünkü zihin veya şuur altımız kirli olarak görülenleri çöpe atma eğilimi taşır. Ne kadar kötü de olsalar ailemizi ve milletimizi külliyen silip atamayız.  Çünkü biz olayları ve insanları veya milletleri şefkat, refet, hidayet ve ahiret çerçevesinde değerlendiririz. Yoksa Uhud savaşı esnasında Peygamberimizin (sav) dişini başını yaranlara karşı “Allahummehdi kavmi vellezine hum la ya lemun” duasını, inlemesini anlayamayız.

Layık olmasalar da bize haksızlık yapanları affetmek onlara ve evlatlarına şefkat göstermek onları temizlemese de bizi ruhen arındırır, taşınması zor yüklerden kurtarır. Çünkü kin ve nefret bir mümin kalbin taşıması zor yüklerdendir. Yine Peygamberimiz zulüm ve eziyet gördüğü Taif’lilerin helak edilmesi teklifi karşısında; “hayır dedi yüz sene sonra bunların arasından bir kimse hidayete erecekse, hayır” dedi.  Amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşi hidayete ersin diye Peygamberimizin(sav) ona birkaç kez mektup yazıp İslam’a davetini nasıl anlamalıyız. Efendimiz(sav) sarsılsa da hidayet biriktirdi, kin biriktirmedi.

Evet kişilere veya toplumlara karşı şuur altımızın kirlenmemesine mani olmaya çalışmalıyız. Ümitle yaşamalı, planla yol yürümeli istikametten şaşmamalıyız. Allah’a dayalı bir merhamet, hem bizi hem de muhataplarımızı temizler, ruhen arındırır. Bebekler veya çocuklar neler neler yaparlar da şefkat kahramanı anneler onların dağıtıp berbat etmeleri karşısında onlara yine de şefkatla yaklaşıp ihtiyaçlarını giderirler.

Hele Hz. Yusuf Efendimizin kardeşlerinden gördüğü eziyet karşısında kin ve nefretle davranmayıp onların hidayetini temin edecek şekilde bir usul takip etmesi takdire şayandır. Kardeşlerinin despotluğu karşısında zihnini veya kalbini Yusuf Efendimiz kirletmiş olsaydı onları affetmesi “gidin artık serbestsiniz” demesi mümkün olabilir miydi? Ve Hz. Yusuf’un affetmediği kardeşlerini Allah affeder miydi? Allah'ın affetmediklerine de hidayet nuru nasip olur muydu?

Kalp kırgınlıklarımızı ve olumsuzlukları biriktirerek gönül yükümüzü yürüyüşümüze mâni olacak şekilde ağırlaştırmayalım. Karşılaştığımız eşimiz, dostlarımız ve kardeşlerimizin hatırlattığı olumsuz hatıraları bir is bir pas olarak kabul ederek kökünden silip atalım.  Zira herkesin olumsuz olarak zihnimizde bıraktığı izlerin zamanla birer kara leke haline gelip kalbimizi siyahlandırmasından korkmak gerekir. Ne diyor Peygamberimiz (sav):

“Her şeyi kötüleyip insanlar bozuldu, insanlar mahvoldu, diyen kimse, (bu sözüyle) onların en çok helake sürklenenidir.”(Müslim, Birr, 139)

“Mümin, ayıplayıcı, lanet okuyucu, çirkin ve kaba sözlü olamaz.” (Tirmizi, Birr, 48)

“Kişi kardeşine “Ey Kafir” derse, bu söz ikisinden birine döner.” (Buhari, Edep 44)
26 Kasım 2025 12:12
DİĞER HABERLER