Geçtiğimiz Cumartesi günü 24 Nisan Olayı’nın 95. yıldönümü idi. Koskoca ABD Başkanı, Olay hakkında zerre kadar bilgisi olmadan sırf iç politik hesaplar yüzünden bildiri yayınlayıp bilmediği Olayı hiç sıkılmadan ‘Büyük Felâket’ olarak nitelendirdi. Bununla da kalmadı; sanki diğerleri soykırımcıymış gibi,
bazı Türklere de teşekkür etti.
Güya bizimle barışmak için protokol imzalayan Ermenistan’da, asırlık kinlerini kusan Taşnak grupları kudurmuşlar gibi Türk Bayraklarını ve Türk devlet adamlarının posterlerini yakarak gösteri yaptılar. ABD’deki diyaspora tâifesi de bunlardan geri kalmadılar.
Ya, İstanbul’da Taksim’de toplanarak mazlum milletimizin müsamahasını istismar eden bir avuç
sütsüz hâine ne demeli?...
***
Dünyada hiçbir millet bizim mazlum, mağdur lâkin daima vakur milletimiz gibi iftiraya uğramamıştır. Tarihin hiçbir döneminde olayların bu derece saptırıldığını göremezsiniz.
Güya, 24 Nisan 1915’te, İstanbul’daki bütün Ermeniler tutuklanmış ve sürgüne gönderilip öldürülmüş. Ermeni diyasporasına ve maaşlı uşaklarına göre, sözde Ermeni soykırımının başlangıç tarihi bu imiş...
Düşünebiliyor musunuz? Sanki, bin yıldır birlikte huzur içinde yaşadığımız, kardeş bildiğimiz Ermenileri durup dururken tutuklayıp öldürmüşüz, soykırıma tâbi tutmuşuz... Halbuki, olayların gerçek yüzü tamamen farklıdır.
19. yüzyılın sonunda emperyalist ülkelerin tahrikiyle kurulan Ermeni Taşnak ve Hınçak örgütleri, dünya
tarihinin ilk terör örgütleridir. Osmanlı, bu örgütlerin terör ve isyan eylemlerine tam 33 yıl sabırla tahammül etmiş; ancak bu eylemler 1. Cihan Harbi’nde Türk Ordusu’nu arkadan hançerlemeye kadar varınca, 27 Nisan 1915’te çıkarılan bir Kanun-u Muvakkat ile tehcir kararı almak mecburiyetinde kalmıştır.
Ermeni terör örgütleri, 1890’da Erzurum İsyanı’nı, 1893’te 1. Sason İsyanı’nı, 1895’te 1. Van İsyanı’nı ve Zeytun Ayaklanması’nı, 1904’te 2. Sason İsyanı’nı, 1909’da Adana Olayları’nı, 1915’ten itibaren de 2. Van Olayları ve katliamları ile Muş, Bitlis, Kars, Ardahan, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum ve Erzincan mezalimlerini gerçekleştirdiler. Bu olaylarda 500 binden fazla Müslüman Türk ve Kürdü işkenceyle öldürdüler.
Ermeni terör örgütleri Osmanlı başkenti İstanbul’da da çeşitli terör eylemleri yaptılar. 1890’da Hınçak örgütü Kumkapı’da bir tedhiş gösterisi düzenledi. 1893’te Taşnaklar, örgütlerini desteklemeyen Ermeni Patrikhanesi’ni bastılar. 1895’te, Hükûmet’in bulunduğu Bâb-ı Âlî Baskını’nı yaptılar ve çok sayıda sivil ve askeri şehit ettiler. 1896’da Osman Bankası Baskını’nı gerçekleştirdiler. 1905’te ise, devletin başı olan II. Abdülhamid Han’a suikast teşebbüsünde bulundular.
***
Peki o halde 24 Nisan’da ne oldu? Daha önce de bir yazımda ayrıntısıyla anlattığım gibi, 24 Nisan’da tek kişinin kılına dahi zarar verilmedi. O sırada, nüfus sayımlarına göre, İstanbul’da 77 bin Ermeni vatandaşımız yaşıyordu. Bunların içinde devletin yüksek makamlarında bulunanlar, hattâ bakan olarak görev yapanlar bile vardı. Bu tarihte, İstanbul Ermenileri’nin tamamı değil, sadece binde 3’üne tekabül eden 235 örgüt üyesi tutuklandı.
24 Nisan’da tutuklananlar, Taşnak, Hınçak, Ramgavar terör örgütlerine mensup militanlardı. Tutuklananların evlerinde ve işyerlerinde yapılan aramalar sonunda şu silâhlar ve mühimmat bulundu: 19 mavzer, 74 martin, 111 vinçester, 96 maniher, 78 gıra, 358 filovir silahları ile 3.591 tabanca ve 45.222 mermi... Bu silâhlar, orta çapta bir askerÓ birliğin donanımına yeterli miktardı ve tutuklanan 235 kişiye ait bulunuyordu.
Tutuklananlar Çankırı ve Ayaş’a gönderilerek gözetim altına alındılar ve kendileri için Osmanlı Bütçesi’nden tahsis edilen, 2897 kuruş ödenekle ellerini kollarını sallayarak kısa bir süre yaşadılar. Gözetim altında bulunanların büyük çoğunluğunu teşkil eden 178 kişi, iki hafta sonra 8 Mayıs’tan itibaren serbest bırakılmaya başlandı. Sadece 57 kişi Suriye ’ye gönderildi. Geri kalanlar ise affedildiler.
Bu arada, Gomidas Enstitüsü’ne ismini veren ünlü müzisyen Gomidas’ın bütün tutukluluğu,
Çankırı’da 13 gün zorunlu ikâmetten ibarettir. Hastalanınca İstanbul’a, oradan da Dahiliye Nezareti’nin özel
izniyle Viyana’ya gitmiştir.
Tamamı da terör örgütleri üyesi olmalarına rağmen, 24 Nisan tutuklularından tek kişi dahi idam edilmemiştir (Kaynak: Doç. Dr. Yusuf Sarınay’ın arşiv araştırmaları).
***
Sorarım sizlere, bugün aynı olay hangi demokratik ülkede cereyan etse bu tutuklamalar yapılmaz mıydı? Bir farkla ki, tutuklananlar bu kadar kısa sürede affedilmez; çok daha ağır şekilde cezalandırılırlardı.
İşin acı olan tarafı şu ki, kendi ülkesinin Guantanamo’daki tamamen insanlık dışı kolonisini hâlâ tasfiye edememiş ABD Başkanı, kalkmış da yüzyıl önceki bir avuç teröristin tutuklanmasını ‘Büyük
Felâket’ olarak nitelendiriyor...
İşte ABD, bunun için ‘Süper Güç’ olmasına rağmen, aslâ tarih şuuru sahibi bir ‘Büyük Devlet’ değildir.
Yalan ve iftiralarla tarihî hakikatleri saptırmaya çalışanlar, yakın gelecekte bu yaptıklarından utanacaklardır.